Hayat her zaman sağlık ve mutluluk içerisinde gitmeyebilir. Bazen sıkıntılar, hastalıklar ve musibetlerle yoğruluruz. Şüphesiz hepsi de Allah’tandır. Çünkü “Hayrihî ve şerrihî minallâhi teâlâ”, yani “Hayır da, şer de Allah’tandır” diye iman ediyoruz.
Peki şerler, kötülükler niye vardır bu dünyada? Hastalıklar, musibetler ve felâketler ne içindir?
Elbette bunların da bir hikmeti olmalı. Cenab-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de “Bakarsınız, sizin hoşlanmadığınız bir şey, hakkınızda hayırlı olur.”1 buyurur. Bununla beraber “Allah her şeyi en güzel şekilde yarattı”2 âyeti, aslında görünüşte çirkin gözüken hadiselerin de “güzel” olduğunu hatırlatır. Nitekim bu âyeti Sözler isimli eserinde tefsir eden Bediüzzaman, “Her şey, her hâdise, ya bizzat güzeldir veya neticeleri cihetiyle güzeldir” der. O halde Allah’ın yarattığı her şey ve bize verdiği her hâl, “güzel”dir. Çünkü “Güzel’den gelen her şey güzeldir.”
Bu hakikat, İbrahim Hakkı Hazretlerinin diline ise şu veciz cümlelerle yansımıştır: “Hak şerleri hayr eyler / Zannetme ki gayr eyler / Ârif ânı seyr eyler / Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler.”
Evet, Mevlâmız neylerse güzel eyler. Bu, musibetler bile olsa… Kula düşen, zahiren sıkıntılı olan bu haller içerisinde “sabır ve şükrü” elinden bırakmamak, Rabbinden gelene razı olup, teslimiyet içerisinde, yaşadıklarını kendi hakkında avantaja dönüştürmeye çalışmak olmalıdır. Böyle olduğunda, bu sabır hâli de ibadete dönüşerek, hastalık ve musibetler insana çok yüksek mertebeler kazandıran bir sevap musluğuna dönüşecektir inşaallah.
Öte yandan, musibetlerin “İlâhî bir ihtar ve ikaz” olduğu yönü de unutulmamalıdır. Şahsî veya toplumsal olarak, başa gelen musibetlerde “Kadere hangi fiillerimizle fetva verdirdiğimiz” hususu mutlaka sorgulanmalıdır.
Bu ayki kapak dosyamızda, Yeni Asya Neşriyat Araştırma Merkezi tarafından hazırlanan Musibetlerin Dili isimli eserden de faydalanarak, ‘musibetlerin hikmetlerini’ ortaya koymakla onlardaki rahmet ve güzellik cihetlerini nazara vererek; aynı zamanda “İlâhî birer ihtar ve ikaz” olmaları yönüyle musibetlerden fert veya toplum olarak çıkarmamız gereken derslerin varlığına dikkat çekmeye gayret ettik. Ayrıca, Bediüzzaman’ın “Asıl musibet ve muzır musibet dine gelen musibettir” tespitiyle, kendisinden Allah’a sığınılması gereken asıl musibetin dinimize, imanımıza zarar veren, dolayısıyla ebedî hayatımızı tehdit eden musibetler olduğunu hatırlatmış olduk.
Dipnotlar:
1. Bakara Suresi/ 216
2. Secde Suresi/ 7