Yıllar önce “Seyahat ediniz, sıhhat bulunuz.”1 hadis-i şerifini de nazara alarak Türkiye’deki illeri gezmeyi kalbime düşürdüm. İlk durak olan Hatay’dan sonra kesin kararımı verdim: 81 ile gidecek ve özellikle tarihî yerleri dünya gözüyle görecektim. Hamdolsun bu hayal geçen sene gerçekleşti. Nasip olursa her il hakkında kısaca bilgi ve hatıralarımı paylaşmaya çalışacağım.
İlk durağım ülkemizin en güney ucu olan Hatay şehrimizdi. İstanbul’dan ayrılırken yoğun bir yağmur vardı. Hatay’da ise sımsıcak bir güneş bizleri bekliyordu. Güneş kadar sıcak, samimi ve dost insanların olduğunu gezi boyunca müşahede ettiğimi söylemem gerekiyor.
Güne çok erken başladım. Sabah yedi gibi yollara düştüm. İlk hedefim Samandağı ilçesinde bulunan Titus Tünelleriydi. Türkiye’nin UNESCO’nun geçici kültür mirasları listesine giren yerlerden biriydi. Büyük bir heyecanla ilk gezi durağına kavuşmayı umuyordum. Erken gitmiştim ve tabii ki ortalıkta kimse yoktu. Dağdan gelen suları tahliye etmek amacıyla, M.Ö. 300 yıllarında yapılmaya başlanan Titus Tüneli 130 metresi kapalı olmak üzere toplam 1380 metre civarında bir uzunluğa sahiptir. 7 metre yükseklik ve 6 metre genişliğindedir. Kesinlikle mühendislik harikası…
İnsanda hayranlık ve korku hissi uyandıran bir görünüme sahip. Yalnız başımaydım ve birkaç defa geri dönmeyi düşündüm. Zira çok karanlıktı. Bir ara 10 cm önümü bile göremiyordum. Üstad Said Nursi’nin dünyayı durağından sonra, kabir tünelinden geçerek sonsuz nura açılması, güzelliklere kavuşacağımızdan birçok yerde bahsettiği pasajlar aklıma geldi, bir parça rahatladım.
Bütün cesaretimi topladım, karanlık tünele girdim ve çıktım. Sizlere tek başınıza değil de grup halinde gezmenizi tavsiye ederim. Çünkü hem o karanlık tünelde sizi bekleyenin ne olduğu belli değil, hem de zemin kaygan olduğundan dolayı bir kaza olma ihtimali yüksek. Tünele girmeden önce çok zarif ve estetik bir Roma köprüsü bulunmaktadır.
Titus Tüneli azmin zaferini gösteriyor. Zamanımızdan yaklaşık 2300 yıl önce yapılan bu tüneller, bugün bile nasıl yapıldığıyla alakalı soru işaretleri söz konusu. O zamanki teknoloji hesaba katıldığında yapılan işin büyüklüğü daha da iyi anlaşılıyor. İnsanın içinde duygu fırtınalarının kopmasına vesile oluyor.
“İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır”2 mealindeki ayeti hatırlatıyor. Dikkat edilirse ayette vurgulunan kelime “Müslüman” değil insan. Demek ki kim çalışır, Sünnetullaha uyarsa başarır. Bu tünel, onun örneklerinden birisi.
Titus Tüneline yaklaşık 100 metre mesafede halk arasında beşikli mağara olarak anılan kral mezarları da mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. 93 tane mezarı olan mağara, dağa oyulmuş. İnsana, kral dahi olsa “her nefis ölümü tadacaktır.”3 ayetinin mealini hatırlatıyor. Zaten tefekkür edebilene 2300 senedir ibret olmaya devam ediyor.
Hatay’da iki cami özellikleri itibariyle diğerlerinden ayrılıyor. İlki, Anadolu’da inşa edilen ilk cami özelliğini taşıyan Habib-i Neccar. Birçok defa tamir gören cami, en son olarak Osmanlılar zamanında yenilenmiştir. Minarenin sağında Habib Neccar, Şemun Safa, solunda Yahya (as) ve Yunus’un (as) türbeleri vardır. Habib- i Necar, Yasin Suresinin 13-20. Ayetlerinde tebliğ eden elçilere desteklemesi ve bu nedenle taşlanarak şehit edilmesi nazara verilir. Meleklerin cenneti gir dediklerinde ise “Keşke! Kavmim bilseydi” diyerek kendisini şehit eden kavmine hâlâ şefkatkarane bakması bizler içinde ibret levhası hükmündedir.
Dünyanın ilk ışıklandırma yapılan caddesi olan Kurtuluş Caddesinin ortalarında olan bu caminin ziyaretçisi eksik olmuyor. Günün her saatinde belli bir hareketlilik var. Şehir merkezine de yakın olması sebebiyle şehrin ehemmiyetli duraklarından biri.
İkincisi de belki de Hatay’ın en güzel camisi olan ve Memlüklerden kalma Ulu Cami.
Adını fazlasıyla hak eden bir cami. Çok hoş bir mimarisi, havadar bir ortamı insana huzur veriyor. Sade, dikdörtgen plânlı Selçuklu tarzını yansıtması caminin güzelliğine güzellik katıyor doğrusu. Zaten bir bölgede ulu caminin bulunması o bölgeye farklı hava veriyor. Çünkü ulu camiler, bulundukları bölgelerin genellikle en eski, en büyük ve en merkezi konumunda dikkatleri celp etmektedir.
Hatay’a yolunuz düşürse bu iki camiyi mutlaka ziyaret etmenizi ve en azından bir vakit namaz kılmanızı hararetle tavsiye ederim.
Ortodoks, Katolik ve Protestan mezheplerine ait kiliselerin varlığı Hatay’a ayrı bir renk katıyor. Kilise denilince St. Pierre kilisesine ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Hıristiyanlığın yayılma döneminden bugüne kadar özelliğini kaybetmeden ayakta kalan tek yapı olması. Dünyanın ilk katedrali kabul edilmesi, Papa IV. Paul’un Hıristiyanlar için Hac yeri olarak ilan etmesi, Hıristiyan adının ilk kez burada ortaya çıkması, 2011 yılında UNESCO’nun geçici kültür mirası listesine girmesi diğer kiliselerden ayrılan özellikleri olarak ön plâna çıkıyor.
Dağa oyularak da yapılması ayrı bir letafet katıyor. Kilisenin bu özellikleri Hristiyanlık dünyası için Kudüs ile birlikte önemini ortaya koyuyor. Tabi ki, bu ayrıntılar çoğumuz için yabancı olsa gerek. Bir kilisenin bu kadar özelliğinin olması ve Hristiyanlık için bu kadar ehemmiyete sahip olması Hatay gezisine başlamadan önce benim de bilmediğim hususlardı. Sanıyorum temelde bu tür değerlerin bilinmemesinde, yeterince tanıtım yapılmaması ve eğitimle alakalı sıkıntılardan kaynaklanıyor olması muhtemeldir.
Gezim boyunca da hep düşündüm. Değerlerimizi ortaya koyan gezi yazıları seçmeli ders olarak keşke okullarda okutulsa. Şu an için bir temenni ve dua olan bu düşüncenin ileri zamanlarda gerçekleşmesini ümit ediyorum. Hayırlısı Allah’tan…
Hatay aynı zamanda ilklerin olduğu kadar hoşgörü ve kardeşliğin de başkentlerinden. Yürüme mesafesinde cami, kilise ve havra var. Özellikle minibüs şoförlerine bakıyorum da Türkçe, Kürtçe ve Arapçayı konuşabiliyorlar.
Hataylılar yabancı olmam sebebiyle ellerinden gelen yardımı esirgemediler doğrusu. Çok net ve rahatlıkla ifade etmeliyim ki unutulmaya yüz tutan değerlerimizin Hatay’da büyük bir hoşgörü ve kardeşlik prensibi doğrultusunda yaşatıldığına şahit oldum. Görüldüğü üzere hem dinler arası (İslâm, Hristiyanlık, Musevilik) hem de dinlerin mezhepsel (Ortodoks, Katolik, Protestanlık) ve hem de milletler (Türk, Kürt, Arap vs.) olarak da çeşitlilik ve hoşgörü ortamı bulunmaktadır. Bu kadar kozmopolit olmasına rağmen kardeşliğin tesis edilmiş olması üzerinde düşünülmesi gereken en önemli husus gibi duruyor. Bazen en yakın arkadaşımız ya da akrabalarımız arasında incir çekirdeğini doldurmayan meseleler yüzünden kalplerin kırılması bu şehrin insanlarından almamız gereken dersleri bir kez daha perçinliyor.
Tarihî uzun çarşı da şehrin en önemli ticaret merkezlerinden. Hemen her çeşit ihtiyaca verecek donanım ve konumda. Sadece alışveriş yapmak için değil gezmek veya yemek için de ideal olduğu söylenebilir. Anadolumuzun birçok şehrinde olduğu gibi çarşıları sınıflandırılmış durumda. Yani kuyumcular, ayakkabıcılar, yöresel ürünlerin satıldığı mekanlar vs., günün her saatinde bir canlılık, hareketlilik söz konusu. Hatay şehrinin en önemli cazibe merkezlerden olduğu söylenebilir. Alışveriş yapmasanız bile en azından gezme amacıyla uğramanızı tavsiye ederim. Zira mistik ve hareketli bir havası var.
Dünyadaki en önemli üç mozaik müzesinden biri olan Hatay Müzesi geçmişte taşların adeta halı gibi ilmik ilmik işlendiğini gösteriyor. Ciddi bir sabır, yetenek ve emek isteyen bu eserleri görerek tefekkür etmeniz bakış açınızın değişmesine katkıda bulunacaktır.
Ayrıca, bitkiler ilgi alanıza giriyorsa “Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Müzesi”ne de uğramanız yerinde olacaktır. Hatay’da yetişen bitkileri ihtiva eden müze, eski bir Antakya evinin restore edilerek 280 civarında bitkiye ev sahipliği yapıyor. En sonunda da tercih ettiğiniz bitki çayı ikram edilerek uğurlanıyorsunuz.
Hatay’ın gezilecek, görülecek, ibret alınacak, eski çağlara fikri bir seyahat edilecek yerleri saymakla bitmez. Üç yeri de tavsiye etmeden geçemeyeceğim.
….
Yazının devamını okumak için Bizim Aile dergimizin Ağustos sayısını alabilirsiniz.
Dipnotlar:
- Ahmet b. Hanbel, 3/280; Aclunî, 1/445
- Necm Suresi, 39. Ayet
- Enbiya Suresi, 35. Ayet
Cenk ÇALIK