Kapak

Tüketim yerine Kanaat Ekonomisi

Doç Dr. Hakan Murat Aslan

 Yorulmuş ve yozlaşmış zamanımızda, Asr-ı Saadet medeniyetinden kalma asil bir düstur hâlâ dimdik ayakta duruyor. “Kanaat tükenmez bir hazinedir” İşte bu Kur’anî zihniyeti dahi canlandırabilsek temel değerlerimize dair yanan, yakılan, yok edilen ne varsa hepsini yeniden onarıp tamir edebiliriz. Son zamanlarda ilgili-ilgisiz herkesin ağzına pelesenk olmuş bir kelâm var “Üretim Ekonomisi” pekâlâ neden kimse, Neden bu kadar hoyratça tüketiyoruz diye sorgulamıyor? Aslında şunu düşünmek lazım; üretimi elinde tutan lobilerin doymak bilmeyen iştihanı tatmin etmek için mi? Ya da her gün yenisi piyasaya sürülen ürünlerin oyuncağı mıyız? Yoksa “tüketici” diye isimlendirilen bizler sürekli tüketilen zavallılar mıyız?

Şu unutulmamalıdır ki sadece üretken olup, üretim ekonomisi canlandırıldığında tüm problemler çözülecek her şey yoluna girecek. Hayır, çünkü çalışkan olup üretirken aynı zamanda israf etmeyeceğiz, ettirmeyeceğiz ki maksat hasıl olsun, aksi takdirde tüm çalışmalarımız heba olup gider.

Son yapılan çalışmalar göstermiştir ki; tüm dünyada ve özellikle ülkemizde nüfusun %5’ini temsil eden mutlu azınlığın servetine servet katmak için diğer %95 halk köle gibi çalışmaktadır. Bu durumun devam etmesi tüketimin sonuna kadar körüklenmesi ile mümkündür. Daha çok kazanmak istiyoruz, dolayısı ile daha çok harcıyoruz, yine de yetinmiyoruz. Mutluluğu, daha çok sahip olduğumuz eşyalarda arıyoruz. Oysa “Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle mutmain olurlar” (Ra’d Suresi, 28.) hakikatini unutuyoruz. Yukarıda ifade edilen oyuna gelmemenin çaresi yine aslımızda yani Kur’an, Sünnet ve asrın hakikatli tefsiri Risale-i Nur’dadır.

Aşağıda İslam’ın temel kaynaklarından alınmış iktisat ve kanaatkârlıkla ilgili düsturlar sıralanmıştır.

 “Onlar verdikleri zaman israf etmezler; cimrilik de etmezler; ikisi ortası bir yol tutarlar.” (Furkân Sûresi, 67)

“Kanaatkârlık şükrün en ileri derecesidir.” (İbn Mâce, “Zühd”, 24)

“Kanaat, yeterli miktarın altında bulunana da razı olmadır” (Râgıb el-İsfahânî, eẕ-Ẕerîʿa, s. 320)

Toplumda hep şu yanlış algı vardır; kanaatkâr olanlar çoğunlukla yoksullardır. Oysa kanaat, muktesit (iktisatlı) olmayı gerektirir. İktisatlı olanlar da onun bereketiyle adil ve çoğunlukla zengin olurlar.  Bu tür zenginler cömertlik göstererek servetlerini paylaşırlar. Zira onlar bilirler ki cömertlik Allah’ın (c.c) mü’minlerde istediği en güzel hasletlerdendir.

Bediüzzaman’a göre; sefih batı medeniyeti, Kur’an hükümlerine muhalif olduğu için alçak ve zalimdir. Medeni olmanın tersine olarak, istirahat-ı umumiyeyi ve dünya hayatının saadetini bozduğunu ifade etmektedir. Ayrıca, sefih batı medeniyetinin iktisat ve kanaat yerine israf ve sefahati, çalışma ve hizmet yerine tembellik ve istirahat meylini ön plana çıkarması sebebi ile insanlığı fakir ve tembel yaptığını beyan etmektedir (Emirdağ Lahikası, s. 335).

Hâlihazırda ki sefih batı medeniyeti Bediüzzaman’a göre zalimdir, çünkü suiistimal, israfat ve hevesatı tehyiç (heyecana getirerek) eder ve gayr-i zaruri ihtiyaçları zaruriymiş gibi gösterir. Dolayısı ile insanın gerçekte var olan dört zaruri ihtiyacını yirmiye çıkarır. Ancak helâl yoldan çalışarak bu kadar fazla ihtiyacın karşılanması mümkün olmadığından mü’minlerin gayr-i meşru yollara yöneldiğini ve fakirleştiğini ifade etmektedir (Emirdağ Lahikası, s. 335). Aşağıda Kur’an ve sefih batı medeniyetinin iktisat ve kanaat bağlamında karşılaştırılmasını içeren tablo yer almaktadır.

Kur’an ve Kanaatkârlık Sefih Batı Medeniyeti
Ruhu Yüceltir Maddileştirerek alçaltır.
Felsefesi Haktır Kapitalizmdir, çıkardır.
İnsanlığa İki cihan saadeti sunar. Sefahat zehrini aşılar.
Aileyi Korur, cennet misal değer verir. Bozar, dağıtır ve cehenneme çevirir.
İnsana “Kanaâtkâr ve iktisatlı ol” der “İsraf et, sen tok ol başkası açlıktan ölse sana ne” der.
Dünyevi Kanunlar için “Adaletli olsun ve herkese eşit muamele yapılsın” der. “Kim kuvvetli, zengin ve sözü geçiyorsa ona ayrımcılık yapın” der.
Kazanç “Helâl yoldan olsun” der. “Kazan da nasıl olursa olsun” der.
Toplumun Tamamının saadetini hedef alır. “Bir kısım azınlık diğer çoğunluğu sömürsün” der.
Yöneticiler “Adil olsun, emri altındakilere zulmetmesin” der. “Yönetilenler bir nevi köledir, istediğiniz gibi zulmedebilirsiniz” der.
İnsanlar arasında Muhabbeti ve doğruluğu esas alır. Kavga ve riyakârlığı (iki yüzlülük) esas alır.
Düşmanı İmansızlık, cehalet, zaruret ve ihtilaftır. İnanç, san’at, marifet ve ittifaktır.
Toplumu ayakta tutan sektörler Ziraat, san’at ve marifettir. Faiz yuvaları bankalar ve stokçuluk yapan ticarethaneler.
Gençleri Çalışmaya ve marifete yöneltir. Sefahate ve tembelliğe meylettirir.
Kâinattaki nizamın esası İyilik, sevgi, merhamet, paylaşmak ve kanaâtkâr olmak. Güçlü, güçsüzü daima ezsin ve zulmetsin.

 

Yukarıda anlatılanları özetlersek, insanlığın artık tüm materyalist ekonomilerden uzaklaşarak gerçek doğruyu barındıran Kur’an merkezli Asr-ı saadet ticaret ahlâkı ile bezenmiş kanaat ekonomisine doğru yaklaştığı aşikardır. Çünkü kanaat ekonomisinde zulüm ve haksızlık olmadığı için ve herkese çalıştığının karşılığı verildiğinden toplumun tamamına yakını huzur içindedir. Bu tür ekonomide zekât ve sadaka gibi yardımlaşma esasları yaygındır. İnsan fıtratına uygun temel sektörler revaçtadır; ziraat, hayvancılık, san’at ve zanaat gibi. Ancak toplum olarak kanaat ekonomisine ayak uydurabilmek için temel şart Müslümanca yaşamak ve Müslüman kalabilmektir. Bu manada iman ve Kur’an hizmetlerinin yaygınlaştırılmasının ne kadar mühim olduğu ve Bediüzzaman’ın bu konudaki tahşidatının sebebi şimdi daha iyi anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak; kanaât eden iktisatlı olur. Dolayısı ile iktisadın bereketi ile tüm yaratılanlara adil davranır ve kimseye muhtaç olamadan yaşayabilir. Bu durum Kur’ani bir hüküm olduğu için her zaman ve her durumda geçerlidir.

 

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*