Kurşun Kalem

Selamla gelen davete icabet

İşte böyle başladı umre yolculuğumuz…Yakın akrabalarımız gitmeye niyet ettiği umre yolculuğu için, yaptıkları hazırlığa uzaktan seyretmekteydik o günlerde. Yıllar önce rahmetli eşim Said Bey ile yaptığımız umreler geldi hatırıma. Henüz çocuklardan ikisi alem-i şehadete teşrif etmemişlerdi. Ve şimdi üstünden tam 11 yıl geçmişti. Heyecanlarına tatlı hatıralarımızla eşlik ederken, mukaddes yolun yolcuları için  her geçen gün biraz daha yaklaşmaktaydı.

Ve gelen ay mübarek Ramazan’dı… Çocuklar her gün “neden biz de gitmiyoruz?” sorusunu sorup durdular. Verdiğim cevapsa henüz vakti gelmediğini, vakti gelince bizim de bir gün hep birlikte gideceğimizi söyleyerek teselli etmekteydim. Zaman zaman unutup dalsalar da,akıllarına en yakınlarının gidişi düştükçe “herkes gidiyor biz burda yalnız kalacağız biz de gidelim anne” nidaları tekrar be tekrar yankılanıyordu evin içinde. Ve bir akşam telefon geldi kutsal topraklardan…Medine-i Münevvere’den Efendimizin yanında bulunan çok kıymetli babacığım bizleri aramış o mübarek beldeyi bizlere de temaşa ettirerek selam ve dualarımızı almıştı. Sıra oğlum Muhammet Emin’e gelmişti. Bir çırpıda,”Dede Peygamberimize benden selam söyle”diyerek selamını iletip yanımızdan hızla ayrılmıştı. Görüşme nihayete erip maddi irtibat nihayete erse de çocukların dedesine yüklediği emanetle irtibat devam etmekteydi.

El-Emin’e gönderilen selam bir an önce teslim edilmeliydi. Bir namaz vakti sonrası emanetiyle Efendimizin (asm) yanına giden babacığım güzeller güzeline nidası ”Ya Rasulallah benim de senin gibi yetimlerim var. Ve onların selamını sana getirdim. Kabul buyur”der demez kalbe gelen mana ile ” Selamın sahibi buyursun gelsin” olmuş. Bu muazzez davet için gelen haberin karşısında hayret, hamd ve şükürle mukabele ederken, rahmetin tecellisi gözyaşlarım coşkun pınarlar gibi çağlıyor ve masum yavrularım sevinç çığlıkları atarak birbirlerine sarılıyorlardı. Sebep tahtında gitme imkanı yok iken, sebepleri bir bir kaldıran Rabbim bizi de davet etmişti. Evet biz de artık mukaddes yolun yolcusu olacaktık. Ya Rab bu ne büyük bir müjde…Bu ne büyük neş’e…Bu ne büyük bir sevinç…Elhamdülillah. Ve hızla hazırlıklar başladı ve suhuletle her işimiz asan oldu. Heyecanla atan minik kalpler Kabe’ye ve Efendimize (asm) kavuşmak için takvim yapraklarını bir bir koparıyor ve vuslat anına ermek için adeta can atıyorlardı. Günler hızla geçiyor ve son 10 güne yaklaşıyorduk. Hazırlıkları tamamladık ve artık beklenen gün gelmişti. Tarih 11 Nisan 2023. Günlerden Salı. Öğle namazlarını kılıp havaalanına doğru yol aldık. Rahman’ın misafiri olmaya  giden bu yolcuları rahmet kuşatmıştı adeta. Gökten yağan sağnak rahmetle Rahman’a yolculuk yapacaktık. Ne büyük şeref…

İlk durağımız Gaziantep, ardından Cidde havaalanı. Umre için gelmiş onlarca insan vaktin gelmesini  bekliyor bir yandan da ihramlarını  giyiyorlardı. Bütün makam ve mevkilerin eşitlendiği tek tip kıyafet. Başlar açık yalın ayak…. Bir uçak dolusu insan. Genç ihtiyar, bebek çocuk, kadın erkek herkes mukaddes belde yolcusuydu. Bu ne güzel bir yolculuk, bu ne güzel bir sefer. Mikat sınırına havada girildiği için Sema kapılarına yakın bu insanlar hep bir ağızdan ‘’Lebbeyk’’ nidalarını tekrarlıyor ve adeta uçağı inletiyordu. Rahman’ın ve en Sevgilinin davetlisi olan Aziz misafirleri Havalimanına karşılamaya gelen babacığım ve arkadaşları bavulları alıp arabalara koymuş hazır bir şekilde kontrolden geçmemizi bekliyordu. Gecenin ve uykusuzluğun  bedenlere verdiği yorgunlukla tükenmişlik haline adeta can simidi gibi gelmişti bu karşılama. Küçük kızımla abdest almak için lavabolara yöneldiğimizde anne burası çok sıcak dışarı çıkalım dedikten sonra başını kaldırıp baktığında göğü görüp hayretle: “Anne burası dışarısıymış” demesi kendine de hayli şaşırtıcı gelmişti.

3-4 saat otobüs yolculuğu sonrası otele varmıştık. Öğleden sonra başlayan yolculuk ertesi gün kuşluk vaktinde nihayete ermişti. Otobüs otelin önünde geldiğinde, akrabalarımızın bizi karşılamak için beklediklerini görünce adeta memleket havası esmişti kutsal topraklarda. Ne güzel bir andı. Yeryüzünün en nadide mekanında sevdiklerinde buluşmak  ve seni muhabbetle beklediklerini görmek…Bu hisle arabadan inmeye çalışırken böylesi bir an  berzahta da olacağını tahattur ettim. Ah! işte o an ne hoş bir an olacaktı. İnşaallah. Bir kaç saatlik dinlenmenin ardından büyük buluşma için son aşamaya gelinmişti. Abdestler alındı lobide buluşulup servise binildi. Kısa bir yolculuk ve harem sınırları…

Saat öğle 14:30. Sünnet olduğu üzere bizde Babüs-Selam kapısından hürmet ve tazimle girdik. Başlar eğik, gözler yerde adım adım ilerliyoruz. Bu kez daha bir başka idi. Çünkü Beytullah’ı  ilk kez görecek yavrularımın bu anına şahit olacağım için çok  heyecanlıydım. Adımlar Kabe’ye epey yaklaşınca mihmandarımız canım babacığımın, “haydi kaldırın başlarınızı ve açın gözlerinizi” sözüyle gelen o eşsiz ve büyülü an… Üç çift göz seyretmekteydi o kutsal mabedi. Kendimden çok onların bu buluşma anına nazar ediyordum. Çünkü manzara karşısında, kalplerinde uyanan hissin ne denli büyük, etkili, şaşırtıcı ve hayret hissiyle dolu olduklarını gözlerinde görmekteydim. Elhamdülillah…

Ve niyetle birlikte umre tavafımıza başladık. Henüz ikinci şavta yeni başlamışken, Kabe gelen misafirlerine hoş geldiniz edasıyla yanına doğru çeker gibiydi. Hâcer-ül Esved’e yaklaştıkça oğlumun heyecanı  artmaktaydı. Bir ara omuzlara alınmıştı ve o an Kabe’ye dokunmak, onunla temasa geçmek İçin o minik ellerin uzandığını gördüm. Sonrasında ilk temas…Yanıma geldiğinde müthiş bir heyecanla: ‘’Anne biliyor musun ben Kabe’ye dokundum. Elim uyuştu, elektriklendi gibi oldu” sözleri ile adete bu maddi temasın bile ne denli etkili olduğunu gösteriyordu. Tavaf bitmiş sıra Say’a gelmişti. Lakin bizler de epey bitmiştik. Çocuklar sıcak havanın etkisi ile sarsılmış Safa tepesindeki serinlikte dinlenmeye geçmişlerdi. Kısa bir molanın ardından Safa ve Merve tepeleri arasındaki gidiş ve gelişi yapacaktık. Bu kez nerelerde neyi ve kimi arıyor olacaktım? Kaç kere bakacaktım uzaklarda bıraktığımı sandığım şeylere, neyi arıyordum ya da neyin peşindeydim. Bu gidiş nereye, kime, kiminle ya da kimlerle?  Bu soruları ve kızlarımı yanıma alıp umreyi tamamlamak için Say’a başlayacakken babamın yakın arkadaşı Seyhan Ağabey Muhammed’in yanımda olmadığını görünce gidip onu da getirip umresini tamamlatmak için yardımcı oldu. (Allah ondan razı olsun. Amin.)

Sanırım arkada bırakılan İsmailler olmasın dercesine onu da yanımıza eşlik ettirmişti. Artık çocuklarımın hepsi ile Safa Merve arasında gitmekler ve gelmekler başlamıştı. Sahi bu gidiş nereye idi?.. Yol arkadaşlarım kimlerdi? Ömür bahşedilen bedenler kim bilir nerede ve ne zaman son bulacaktı? Yıllar öncesi hayat arkadaşımla birlikte adımladığım bu tepeleri şimdi ardında bıraktığı evlatlarla çıkmaktaydım. Zaman zaman zorlandığım hayat yolculuğunda havl ve kuvvet isterken Rabbimden hiç bir şeyin kararında kalmadığını, daim ibda ve inşa ile seyr ve temaşa ettiğimiz manzaraların değiştiğini, zamanın içinden  süratle geçtiğimizi iki yeşil ışık arasından geçerken bir kez daha hatırladım. Hayat tek düze ve yeknesak değildi ki. Böyle olmamakta hayatın ta kendisiydi. Dolayısıyla safa vereni alıp, keder vereni bırak kaidesince adımladım bu yolları ve tepeleri. Çünkü vazifemi güzel görmekti bana ait olan. Ve Allah kuluna daima yardımcı gönderir sözünü yaşıyorduk.

Günler bir bir zaman şeridinden hızla geçmekteydi ve bayram sabahına erişmeye saatler kalmıştı. İzdiham yaşamamak adına kapıların kapanması ihtimaline binaen hareme gece saatlerinde giriş yapacaktık. Çantalarda bu kez en güzel elbiseler ve ikram edeceğimiz şekerler ve çikolatalar vardı. Servisten inip tekbirlerle hareme doğru yürüdük. Büyük bir heyecan ve sevinç vardı içimizde. Safa tepesinin önünde iç kısımlarda beklemedeydik. Sabah namazı için saflar tutuldu ve namazlar kılındı. Kabe’ye biraz yaklaşalım diye bulunduğumuz yerden kalktık. Milyonlarca insan sükunetle bayram namazını bekliyordu. Sair günlerde Yallah hacı ikazlarıyla durduğumuz yerde durdurmayan polisler şimdi bizlere buyrunuz oturunuz demekteydi. Ardından semalarda yankılanan ardı arkası kesilmeyen tekbir sesleri… Allahu Ekber, Allahu Ekber, La ilahe illahu vallahu Ekber, Allahu Ekber velillahilhamd…Kulun Rabbiyle buluşması anının adeta bir provası gibiydi.

Hamd ve şükürle nazar ediyordu yaşlı gözlerim bu ana erebilmenin bir lütüf ve kerem olduğu bilinciyle. Çocukların bayramlıklarını iç kısımda bir çırpıda giydirip tekrar avluya giderken yoluma bir hanım çıkmış çocukları göstererek onları bir yere hızla götürmemi söylüyordu kendi dilince. Çocukları bayram elbiseleriyle görenler bize yol açıyor elleriyle gel gel diyerek onlara bayramlık hediye kesecikleri ikram ediyorlardı. Çocuklar dilini bilmediği ve tanımadığı insanlar tarafından mutlu ediliyor, büyük bir sevinçle yerlerinde duramayıp adeta havalara uçuyorlardı. Ben de onların bu mutluluğu ile mutlu oluyor Rabbime hamd ve şükrediyordum. Bilseler ki bu mutluluğu Onlara yaşatan Rahman o an onlara nazar ediyordu. İlerde bir gün Huzur-u Rahmana varınca da bu anı ve sair güzel anları sevdiklerimizle “Biz o cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak sevinç içinde karşılıklı koltuklara otururlar. (Hicr-47)”  ayetini yaşar, dünya maceralarını sinema perdesi gibi seyrederiz inşaallah.

Sabahın serinliği git gide azalmış, güneşin sıcaklığı her yeri sarmıştı. Servise hızlı adımlarla ilerleyip akrabalarımızla birlikte bayram kahvaltısı yapmak İçin otele doğru yol aldık. Mekke’deki günlerin artık sonuna yaklaşmaktaydık. Akşam hareme bir kez daha tavaf edebilmek için çocuklarla birlikte geldik. Kabe’den ayrılacak olmanın hüznünü yaşamaktaydık hepimiz. Akrabalarımızla  buluştuk ve tavafa girmek için Çocukları önüme alıp ağır adımlarla metaf alanına doğru ilerledim. Arkamı döndüğümde baktım ki bizimkiler yok. Anlık, “eyvah! “ dedim. Üç çocukla izdiham ve kayıp ihtimali bir anda düşüncelerimi sarsa da misafiri olduğum Kabenin sahibi Rabbim beni darda koymayacağını kendime hatırlattım ve Tevekkeltüalellah diyerek tavafa başladık. Ortam Sakindi. Bir ara acaba gitmeden bir kez daha Kabe’ye dokunabilirler mi ki diye içimden geçirdim. Sonra nasıl olduğunu anlamadan Hicr-i İsmail köşesinde bulduk kendimizi. Orada namaz kılmak Kabe içinde namaz kılmak gibidir ve burada Hz. Hacer ve İsmail peygamberin medfun olduğunu söylerken, çocuklar da oraya girmek istediği söyledi. Lakin ne mümkün!

Oğlum elindeki şekerleri ikram ederek görevli polise orayı girmeyi ve Kabe’yi göstererek ona dokunmak isteğini ifade etti. Karşısında küçük  bir çocuk vardı Kabe’ye dokumak isteyen, hatta birkaç çocuk. Önce hemen yan duvardaki izdihamı göstererek reddetti. Barikatların üzerinden küçük boyu ile görmeye çalışan bu çocuğu sevmiş olmalı ki kollarından tutup Kabe’ye dokunmasını sağladı. İnsana en çok yakışan şey merhamet belli ki o anda kalbinde südur etmişti. Ardından Hatice. Aişe mahzundu. Onun büyük olduğunu ve alamayacağını ifade edince yaşlı gözlerine dayanamamış olmalı ki barikatları aralayıp onun da gönlünü almıştı. İzdihamsız her biri sakince Kabe’ye bir kez daha dokunmuşlardı.

Sevinç, hüzün ve teşekkürle ordan ayrılıp tavafa kaldığımız yerden devam ettik. Tavafın sonralarına doğru oğlum yorulmuş ve kucağımda geri kalan kısımları tamamlamak istiyordu. Biraz kucağımda biraz sırtımda taşırken imdat gelmişti hemen. Abla sen yorulma, ben taşırım diyerek Türkmen ya da Özbek bir kardeş gelivermişti yanıbaşımıza. Cenab-ı Hak kuluna kaldıramayacağı yükü yüklemediğini manen hissettirirken, maddetende yaşatmıştı o an. Ve oğluma da Omuzlar üzerinden Kabe’yi tavaf etme nimetini bahşetmişti. Dilimizde hamd ve tesbih ile her an ihtiyacımızı gören ve duyan ve imdad gönderen Rabbimize şükürle nihayete erdirmiştik o tavafımızı. Rabbim kabul eylesin.amin

Artık bizim için Mekke’deki sayılı günler bitmiş Medine’ye gitmek için hazırlıklara başlamıştık. Yol boyu düşündüm o zamanları. Emanetinde olan malları sahiplerine teslim edilmesi suretiyle yatağına yatırdığı Hz. Ali’ye (ra) hassasiyetle  verdiği tenbih. Okuduğu ayetle kafirlerin gözüne inen perde ve aralarından geçip gidişi. O çok sevdiği Mekke’den ayrılmanın derin hüznü. Biz de Mekke-i Mükerreme’den hüzünle  ayrılırken onun hüznüne üzülme ya Rasulallah ümmetinin salihleri, saidleri,sabirleri, şakirleri… seni çok seviyor ve sana doğru gelmekte diyerek kalben teselli ediyordum.Yaşadığı her bir haliyle bize Işık tutmaktaydı Efendimiz (asm).

Umre tavafı, say ve sair tavaflarda, bayram sabahında ve Efendimize yapılan ziyarette yaşanan çok özel anlara yaşayarak şahit olmakla Rahman’ın ve Efendimizin (asm) misafiri olmanın ne büyük şeref olduğunu bir kez daha hissettiren Rabbimize hamd olsun. ”Ramazan ayında yapılan umre, tam bir hac sayılır, yahut da benimle birlikte yapılmış bir haccın yerini tutar.” sözünü adeta iliklerimize kadar yaşadığımız bu güzel günlerin ardında geriye kalan, sebepleri halk edenin Rabbi Rahimin olduğunu hakkalyakin görmek, sevdiklerinizle birlikte dünyada gideceğiniz en güzel ve en nadide mekanlarda beraber olmanın şükrünü eda etmek, hayatta yaşamanın  ille-i gayesi O’nu  razı ve memnun  etmek olduğunun bilincine ermek ve çocuklarla birlikte bu güzel ibadeti ihya etmek oldu.

İstanbul’dan rahmetle uğurlandık, Medine’den yağan yağmurla rahmete gark olduk. İstanbul’a döndüğümüzde bizi yine rahmet karışlamıştı. Elhamdülillah….

Şükran Gül DURUM

Nisan 2023 Ramazan Umresi

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*