Nüktedan bir yapıya sahip, mutlu bir yuvası ve üç çocuğu olan Ramazan Beyler aile dostumuz olurlar. Ablası Ayşe ise onun aksine sessiz sakin ve konuşmaktan ziyade dinlemeyi tercih eden bir insandır. Hatta onu ilk defa görenler, konuşma özürlüsü zannetmektedirler. Ayşe, kendi sessizliğine karşın böyle hareketli kardeşine ”Deli Ramazan” diye takılmaktadır.
Evde ”deli” onun birinci ismi olmuştur. Kendisi de bundan asla rahatsız olmaz. Elini göğsüne koyup, gülümseyip başını hafifçe eğerek memnuniyetini ifade eder. İşte bu Deli Ramazan’ın akıllı mı akıllı dünyalar tatlısı bir oğlu var. Henüz yeni yeni konuşmaya başladığında bana ”anneanne” demesine de hepimiz şaşırmıştık. Demek ki bir anneanne sevgisi vermişim ona. Hâlâ da öyle hitap eder bana. Etrafına da ”Herkesin bir, benim iki tane anneannem var.” diye böbürlenip durur.
Yaşı küçük olmasına rağmen boş konuşmaması, tane tane konuşması ve yaşından büyük tavırlar sergilemesi ile dikkatleri üzerine çekiyor–üvey torunum–Muhammed Eren. Öyle ki daha birkaç gün önce kendisini ”Kurban olayım sana.” diyerek seven annesine, üzüntüyle ”Öyle deme! Kurban olmak, ölmek demektir anne, sen ölme!” diyen bir çocuk Muhammed.
Bilirsiniz Nasreddin Hoca insanları güldürmekten ziyade düşündürmeyi hedefler. Muhammed Eren’in de bazı sözleri var ki Nasreddin Hoca’yı aratmıyor. Anlatacağım olayda da bu sözlerinden birini size aktaracağım.
Ramazan-ı Şerifte ailenin bütün fertleri oruçludur. Uzanmakta olan Leyla Hanım işten dönen kocasına ”Yoruldum, elimi tut da kalkayım.” der. Normalde çok anlayışlı ve merhametli olan Ramazan Bey, günün yorgunluğu, orucun ve sıcakların tesiri ile olsa gerek gayri ihtiyâri ”Sen kalk!” der hanımına. Leyla Hanım ise ikinci kez aynı isteğini tekrarlar. ”Hadi ne olur?” Bunun üzerine Ramazan Bey ses tonunu biraz yükselterek ”Ben de orucum, ben de yoruldum, kendin kalkıver.” diyerek odasına geçer. Annesinin kollarında uzanmakta olan 3 yaşındaki Muhammed Eren uzanarak annesinin kulağına yavaşça ”Anne, öküz gibi bir adam!” diye fısıldar.
Bana anlattıkları zaman ilk önce güldüm. Sonra derin derin düşündüm. Hakikaten çocuk deyip geçmemek lazım. Küçük de olsalar anne ve babalarının hatalı tavırları dikkatlerinden kaçmıyor. Hoşgörülü ve nazik davranmak gerçeğini, tepkileri ile dile getiriyorlar.
Çocuk eğitiminde anne ve babaların davranışları önemli bir yer tutmaktadır. Onların terbiyeli ve güzel ahlak sahibi olması buna bağlıdır. Bundandır ki Bediüzzaman Hazretleri ”İnsanın birinci ve tesirli muallimi onun validesidir.” der.
Adamın biri oğlunu Hz. Ömer’e şikâyete gelmiştir. Oğlunu göstererek ”Bana sopa ile vurdu” der. Hz. Ömer de (ra) adama ”Sen ne iş yaparsın?” diye sorar. Adam da ”Çiftçiyim, sabah öküzleri alır tarlaya gider, akşam dönerim.” der. O mübareğin verdiği cevaba bakın: ”Sen çocuğa öküzden başka bir şey göstermemişsin ki seni de onlardan sanmış, bir sopa da sana vurmuş.”
Anlamlı değil mi?
Yaa… Ramazan Bey! Böyle davranmaya devam edersen eğer şikâyete gidecek Hz. Ömer de (ra) bulamazsın!