Görevli olduğum okulun bahçesinde nöbetçiyim ve öğrencilerin cıvıltısını dinleyip onları izliyorum. Hepsi çiçek açmaya hazırlanan tomurcuk gibi ve ne söylenilse inanacak yaştalar. Düşünüyordum, bir neslin yetiştirilme tarzı akılcılıktı, bir nesil Türk sinemaları izletilerek duyguları sömürüldü ve hayatlarında duyguları baskın oldu, bir nesil özgürlük adına savaşmak uğruna yetiştirildi, savaşmaktan yorulanların nesli de ‘’okumalısın evladım, ekmek aslanın ağzında değil midesinde’’ telkinleriyle büyüdü, büyütüldü. Peki, bu bahçedeki ve bu güzel ülkenin okul bahçelerindeki çocuklar nasıl yetişiyordu? Cevabını öğrenmek için dışarıda iki gencin konuşmalarına kulak verelim: Dilimizden uzak kelimeler duyacaksınız. Evine kapıdan içeri giren gencin selamsız adımını attığını göreceksiniz. Bizler okuldan gelince misafirlere ‘hoş geldiniz’ deyip ellerini öper annemize yardıma koyulurduk. Şimdi sizler o gençleri görebilmek için odasına gideceksiniz. Haram-helal kavramı yok aralarında. Bu yüzden cinsiyet kavramı da kalmamış durumda öğrenciler arasında. Kızlar, erkekler hemcinslerine yaptıkları şakaları karşı tarafa yapabiliyor. Ve belki de bu yüzden sevgiler artık eski sevgiler gibi değil. O nedenle bir Fuzûlî gibi sevemiyor seven; mesafeler kalktığı için… Bizlere dışarıda bir şey yedirmezdi annelerimiz. ‘’Göz hakkı’’ derlerdi ve yiyeceksek arkadaşlarımızla paylaşırdık. Şimdilerde birbirlerine ikram konusunda çok cimriler ve birbirlerinden borç alıp, vermiyorlar hatta. Bu borçlar evden verilmeyen sigara parasının, internet kafenin ya da bağımlısı olduğu maddenin ödemesini karşılıyor illaki. Tahtada soruyu çözecek arkadaşı için ‘’inşallah yapamaz da ben çıkarım’’ diyecek kadar ‘’Kendiniz için istediğinizi, mü’min kardeşiniz için istemedikçe gerçek îmâna eremezsiniz’’ hadîsinden uzak büyüyorlar.
Böyle olmaları onların suçu değil. Bence biz velilerin, Allah’ın Efendimizin (sav) vesilesiyle bize verdiği ‘’ikra-oku!’’ emrini çok yanlış anlamamızın bedeli. Bilim okuyup meslek sahibi olurken ilmi unutmamız. Çocuklarımıza yaz mevsiminde hatim ettirdiğimiz Kur’ân’ı saygımızdan ötürü(!) raflara kaldırmak. Başucu kitabı hatta yastık yapmamak. Manevî sahalarda yapılan birçok maddi izahlar bizleri hedefimizden uzaklaştırdı gerçekten. Saygı, namaz abdesti olmalı ki kutsal kitabı tutabilirsin telkinleri derken üşendik okumaya ve okutmaya. Ve işte sonuç; gümbür gümbür gelen amaçsız ve bilgisiz nesil.
Düşünüyorum; ya hayatımızı gidişata olduğu gibi göz yumarak geçirmeye devam edeceğiz veya onu değiştirme sorumluluğunu üstleneceğiz. Aslında yapmamız gerekenler çok basit. Önce biz büyükler birbirimizi sevmeliyiz ki çocuklar sevmeyi bizden öğrensin. Şimdilerde haberlerde dinlediğimiz şiddeti göz ardı edemeyiz elbet ama onlara; sahile vuran denizyıldızlarını telaşla denize atıp yaşamalarını sağlayan çocuğa ‘yüzlerce var, senin iki-üç tane atmanla hiçbir şey değişmez’ dendiğinde, ‘ama denize attığım denizyıldızları için değişti’ diyen çocuğun hikâyesini anlatabiliriz. Biz iyilik yapalım, iyilerden olalım ki Allah sevsin, melekler sevsin, hem ‘iyilik bulaşıcıdır, bakarsın o etrafı talan edenler bir gün taş atanları engeller’ mesajını verebilmeliyiz. En önemlisi de peygamberimiz Hz. Muhammed’in “Siz îmân etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de îmân etmiş olamazsınız. Yaptığınız takdirde sizin birbirinizi seveceğiniz bir şeyi söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.” hadîsindeki emre itaat etmekle başlamalıyız belki de. Allah’ın selamını önce biz vererek karşımızdakine ve örnek olduğumuz çocuklarımıza benden sana zarar gelmez mesajını vermekle güven aşılayalım, güven verelim; kime ne kadar güveneceğimizi bilmediğimiz son günlerde çocuklarımızla birlikte birbirimize yeniden güvenmeyi öğrenelim.
‘’Muhabbet ve sevgi, te’siri kuvvetli iksir gibi her şeyi halleden bir ilâçtır. Bir çocukla konuşup söz anlatmak, bir filozofla konuşmaktan aşağı değildir’ der Bediüzzaman Said Nursi.
Gerçekten biz ebeveynlerin ve çocukların farkında olmadığımız bir ihtiyacımız var ki; gözlerimize bakarak konuşmak, muhabbet etmek. Hem böylelikle vakitlerini ekran başında geçirerek kelime sayıları da azalmayacaktır hem de o minik ama kocaman yürekleri oyunların şiddetiyle değil merhamet duygusunun egemenliğinde olacaktır. İnsanoğlunun her şeye kolaylıkla bağımlılık kazandığı şu dünyada, çocuklarla arkadaşça muhabbetine de bağımlılık kazanacağına dair umudum var benim.
Selamün Aleyküm Efendim…