Bu kâinat ve küre-i arz, daim işler ve büyük bir fabrika ve her vakit dolar boşalır bir han, bir misafirhanedir. Hâlbuki böyle işlek fabrikalar, hanlar ve misafirhaneler müzahrefatla, enkazlarla, süprüntülerle çok kirleniyorlar, bulaşık oluyorlar ve ufunetli maddeler her tarafında teraküm ediyorlar. Eğer pek çok dikkatle bakılmazsa ve tanzif edilmezse ve süpürülüp temizlenmezse, içinde durulmaz; insan onda boğulur.
Hâlbuki bu fabrika-i kâinat ve misafirhane-i arz o derece pak, temiz ve naziftir ve o kadar kirsiz ve bulaşıksızdır ve ufunetsizdir ki, bir lüzumsuz şey ve bir menfaatsiz madde ve tesadüfî kir bulunmaz, Zahiri bulunsa da, çabuk bir istihale makinesine atılır, temizlenir.
Demek bu fabrikaya bakan Zat, çok iyi bakıyor. Ve bu fabrikanın öyle tanzifçi bir Sahibi var ki, o koca fabrikayı ve o büyük sarayı küçük bir oda gibi süpürtür, temizler, tanzim ve tanzif eder. Ve o pek büyük fabrikanın büyüklüğü nispetinde muzahrafatı ve enkazından kalma kirli maddeleri, süprüntüleri bulunmuyor. Belki büyüklüğü nispetinde temizliğine ve nezafetine dikkat ediliyor.
Bir insan, bir ayda yıkanmazsa ve küçük odasını süpürmezse çok kirlenir, pislenir. Demek bu saray-ı âlemdeki paklık, sâfilik, nuranîlik, temizlik, mütemadiyen hikmetli bir tanziften, bir dikkatli tathirden ileri geliyor.
Evet, kâinat sarayını ter temiz tutan bu ulvî, umumî tanzif, elbette ism-i Kuddûs’ün cilvesi ve muktezasıdır. Evet, nasıl ki bütün mahlûkatın tesbihatları ism-i Kuddûs’e bakar; öyle de, bütün nezafetlerini de Kuddûs ismi ister.(Hâşiye: Kötü hasletler, batıl itikadlar, günahlar, bid’alar, manevi kirlerden olduklarını unutmamalıyız.) “Temizlik imandandır.”(1) hadisi, nezafeti imanın nurundan saymış ve “Muhakkak ki Allah çok tevbe edenleri ve çok temizleneleri sever.”(2) âyeti dahi, tahareti muhabbet-i İlâhiyenin bir medarı göstermiş.
(Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar)
Ey israflı, iktisatsız, ey zulümlü, adaletsiz, ey kirli, nezafetsiz, bedbaht insan! Bütün kâinatın ve bütün mevcudatın düstur-u hareketi olan iktisat ve nezafet ve adaleti yapmadığından, umum mevcudata muhalefetinle, mânen onların nefretlerine ve hiddetlerine mazhar oluyorsun. Neye dayanıyorsun ki, umum mevcudatı zulmünle, mizansızlığınla, israfınla, nezafetsizliğinle kızdırıyorsun?
Ve ism-i Kuddûsün cilve-i âzamından gelen tanzif ve nezafet, bütün kâinatın mevcudatını temizliyor, güzelleştiriyor. Beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla, hiçbir şeyde hakikî nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor.
(Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar)
Hem Üstadımız, taharet ve nezafet-i şer’iyeye son derece riayet eder, her zaman abdestli olarak bulunur, asla mübarek vaktini boş geçirmez. Ya Risale-i Nur telifiyle veya tashihiyle meşgul veya Münâcât-ı Cevşeniyeyi kıraat ve secdegâh-ı ubudiyete kaim veya tefekkür-ü âlâ-i İlâhî bahrine müstağrak bulunurdu.
(Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lahikası)
İslâmiyetin şimdiye kadar Avrupa muharrirlerinden hiçbirinin nazar-ı dikkatini celb etmeyen bir safhasını bahis mevzûu etmek istiyorum. İslâmiyetin bu safhası, onun sıhhati muhâfaza için vukù bulan emirleridir. Evvelâ şunu îtiraf etmek lâzımdır: Kur’ân bu nokta-i nazardan bütün dînî kitaplara fâiktir. Kur’ân’ın tarif ettiği basit fakat mükemmel sıhhî kàideleri nazar-ı dikkate alırsak, bu mukaddes kitap sâyesinde bütün dünyanın bâzı kısımlarıyla, haşerât mahşeri olan Asya’nın, müthiş bir tehlike olmaktan kurtulduğunu görürüz. Müslümanlık, nezâfeti, temizliği, nezâheti bütün sâliklerine farz etmekle birçok tahripkâr mikropları imhâ etmiştir. — Jochaim
(Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü’l-İ’caz)
Dipnotlar:
1. Tirmizî, Daavat: 86
2. Bakara Suresi: 222
Lügatçe:
Müzahrefat: Pislik, süprüntü
Tanzif: Temizleme
Edeb-i nezihâne: Güzel terbiye, temiz ve pak eğitim