Klinik Psikolog Dr. Serap Altekin, Türkiye genelindeki yurttaş gazetecilere, profesyonel gazetecilere, medya kuruluşlarına ve aktivist platformlara “Medyadaki şiddet, intihar, istismar ve afet haberlerinin dilindeki yaygın etik ihlaller” ve “Medyada ayrımcılık ve nefret söylemi” üzerine eğitim ve danışmanlık veriyor. Aynı zamanda Türk Psikologlar Derneği İstanbul Şubesi Başkan Yardımcısı ve Travma Birimi sorumlusu olan Altekin ile kadına yönelik şiddette medyanın etkisini konuştuk. İstifadenize sunuyoruz.
Medyanın şiddet dili hakkında fikirlerinizi almak istiyoruz. Medyanın; dizilerle, çizgi filmlerle, kadın programlarıyla adeta şiddeti meşrulaştırması söz konusu. Bu konuda çalışmaları olan biri olarak tespitleriniz nelerdir?
Evet, maalesef medyadaki hemen bütün yayınlar; pek çok örneklerle kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran, kabul edilebilir bir şey haline getiren ve pekiştiren yanlış örnekler temsil ediyor. İsterseniz birkaç örnek üzerinden ilerlemeye çalışayım. Mesela; haber dilinde en çok mücadele verdiğimiz şeylerden biri kadına yönelik şiddet haberlerinin “cinnet” başlığı altında verilmesi yanlışlığı üzerine. Burada yüklenen anlam; erkeğin gözüne perde inmesi, kontrolünü ve bilincini kaybetmesi ve bunun ardından başlayan bir şiddet eylemi söz konusu. Böyle bir çerçevede haber sunuluyor. Oysaki kadına yönelik şiddetle mücadelenin en önemli noktalarından bir tanesi; bunun seçilmiş, plânlı, sistematik ve aslında son derece kontrollü olduğu gerçeğinin altını çizmek ve kadına yönelik şiddetin politik-sosyolojik boyutlarını vurgulamak ve bu konuda toplumu bilgilendirmektir. Haberler böyle bir başlık altında verilince tablodaki erkek ve toplumda onun rol model olabileceği pek çok insana, “İnsan çok sinirlenince, veya çok sevince, çok kıskanınca şiddet sergileyebilir. Şiddet sergilemek bir haktır.” gibi yanlış bir mesaj veriliyor. Bu yaygın olarak yapılan çok ciddi yanlışlardan bir tanesi.
Örneğin; karısına şiddet uygularken kapı çalıyor, komşusu geliyor. O erkek tamamen tavrını değiştiriyor. Komşusuyla farklı konuşuyor. Kapıyı kapatıyor, tekrar şiddete devam ediyor. Bu da gösteriyor ki kontrol edebiliyor aslında. Cinnet hadisesi yok.
Evet, tam da bu. Özellikle pek çok habere konu olan sahnelere bakacak olursanız; mesela sokak ortasında karısına, nişanlısına veya kızına şiddet sergiler; ama bu, o sırada sokaktan geçen başka herhangi birine sıçramaz. Demek ki orada bir bilinç kaybı, kontrol kaybı söz konusu değil. Tam tersi; kime, neye, nasıl yöneleceği tamamen kontrollü ve plânlı bir şiddet eylemi söz konusu. Aile içi şiddette bunu daha yaygın olarak görüyoruz. Haberler bu yanlış ve yaygın örneklerden bir tanesi sadece. Bunun dışında toplumun geneline hitap eden, çokça izlenen popüler pek çok yerli dizi var. Bu yerli dizilerde de çok yanlış temsiller söz konusu. Örneğin genç insanlar arasında, birbirini tanıma ve flört etme aşamasında yaşanan çok yaygın bir flört şiddeti var. Bu da dizilerde çokça yer alıyor. Birbirinin internet şifrelerini talep etme, birbirinin telefonunu kontrol etme, mesajlarını okuma, tek tek isimlerin üzerinden geçerek “bu kim?” diye sorma, birbirinin hayatı üzerinde kontrol, denetim ve hak sahibi olduğunu hissetme ve bu şekilde davranma şiddetin bir başka tezahürü aslında. Genç insanlar flört ederken bu tür şeylerin adını şiddet olarak koymayabilir ve bunu böyle görmeyebilir; ama aslında bunlar tehlike sinyallerinin ta kendisidir. Çünkü ilişkide bu şekilde yer yer psikolojik şiddet yer yer teknoloji üzerinden uygulanan şiddet olarak başlayan örnekler, bir iki perde sonrasında aile içi şiddet olarak karşımıza çıkar. O nedenle bunları dikkate almak, bunun bir şiddet eylemi olduğunu, şiddet içeren tutum ve davranış biçimi olduğunu fark etmek, her iki cinsiyet için de anne-babalar için de çok önemli bir bilgilendirme ve bilinçlendirme içeriyor. Ama pek çok dizi maalesef bu konudaki yanlış ve çarpık modellerle dolup taşıyor.
Daha önce görüştüğümüz bir uzmanımız; “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna “Mafya babası olacağım.” cevabını veren bir çocuğu aktarmıştı örnek olarak. Gerçekten dizilerde çok yoğun bir beyin yıkama var bu anlamda. Elbette normal vatandaşlar olarak yolunda gitmeyen şeyler olduğunu fark ediyoruz. İzlemeyerek belki kendi tepkimizi ortaya koyuyoruz; peki sizin uzmanlar olarak bu konuda yaptığınız çalışmalar, istişare ettiğiniz platformlar var mı?
Evet kesinlikle. Bu konuda ve bu alanda çok emek ve mücadele vermeye gayret ediyoruz. Israrla takipçisi olmaya çalışıyoruz. Örneğin; yakın geçmişte iki televizyon programı üzerine bir basın bildirisi ve kamuoyuna bir bilgilendirme metni hazırladık. Çünkü her iki program da gündüz kuşağında daha çok kadınlara yönelik olan programlardı. Her ikisinde de şöyle ortak bir etik ihlal oldu. Geçmişinde kadına şiddet ile mahkûmiyeti olmuş kişilerin tekrar evlenmek üzere programa başvurmaları ve bu kişilerin topluma sunuluşunda geçmişlerinde sergilediği kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran birtakım ifadelere yer verilmesiydi. Sanki bunu haklı ve mazur, son derece kabul edilebilir bir şey gibi gösteren, adeta o kişiyi kahramanlaştıran ve popüler hale getiren bir sunuş söz konusuydu. Bu tabi çok büyük sakıncalar içeriyor.
Birincisi; bunu izleyen erkekler ve genç erkekler için yanlış ve çarpık bir rol model oluyor. Bunun yanında kadınlar için de bir çeşit umutsuzluk, çaresizlik, öğrenilmiş çaresizlik oluşturmaya neden olabiliyor.
Devamı Bizim Aile Mart sayısında…