Gittikçe artan boşanma oranları; evliliklerde sadakat ve sabrın kaybolmaya başladığının işaretlerini veriyor. Bizler de konuyu Çift Terapisti Klinik Psikolog Ayşe Yılmaz ile konuştuk.
Evliliklerde sabır, tahammül ve sadakatin azalmasıyla ilgili görüşlerinizi almak istiyoruz. Bu konuda tavsiyeleriniz nelerdir?
Öncelikle evlilik yapmadan önce bireyin kendini tanıması, açmazlarını, zaaflarını, temel ve duygusal ihtiyaçlarını, güçlü ve zayıf yönlerini bilmesi önemli. Sadece davranışsal boyutta değil de duygusal boyutta da kendisini tanıyan kişiler evlilikten ve evleneceği kimseden ne beklediğini bilerek yola koyulur. Kendini tam olarak tanımayan, kimle birlikte ve hangi durumlarda yapamayacağını bilemeyen, çocukluk dönemin doyurulmamış olan ihtiyaçlarını fark etmeyen kişiler, bu ihtiyaçları tamamlayamayacak kişileri bilinçdışı olarak seçebiliyorlar. Kendini tanıma, ihtiyaçlarını ve beklentilerini bilme tarafını çalışmış olan kimseler bu ihtiyaçlarına hitap edebilecek kişileri seçebilirler ve evliliklerinde sıkıntı olmaz.
Kendini tamamlayacak kişiler…
Evet, temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek kişiler. Tabi ki problem olmaz dediysem; iki farklı beyin, iki farklı cinsiyetin aynı evin içerisine girmesi zaten problem olabileceğinin göstergesi ve bu normal. Kardeşinizle, ailenizle bile ara ara bazı sıkıntılar yaşabiliyorsunuz. Bazı sıkıntılar olmasını abartmamak lazım; fakat bazen şu olabiliyor: İnsan kendini tanıdığını zannederek evleniyor; fakat aslında kendini tanıma sürecine evlendiği zaman giriyor. Eşini tanırken kendisini tanıyor. Evlendiğinde yaşadığı çatışmalarla temel ve duygusal ihtiyaçlarını, doyurulmamış taraflarını görmüş oluyor. Özellikle evliliğin ilk beş yılı kişilerin birbirlerini kendilerini tanıma ve adapte olabilme dönemi. Kritik bir dönem aslında; çiftler bu dönemde duyguların yoğunluğuyla güzel bir dönem yaşıyorlar; fakat bununla birlikte doyurulmamış, karşılanmamış çocukluk ihtiyaçlarını eşinin karşılayamadığını gördüğü zaman içinde büyük duygusal reaksiyonlar verebiliyor. Burada kişinin duygusal reaksiyon vermeyip, “Ben burada ne hissediyorum, neden kaygı, olumsuz duygu ya da çatışma yaşama ihtiyacı hissediyorum?” sorusuna odaklanıp bunu kendi içinde çözmeye çalışması ve eşiyle doğru iletişim yoluyla çözmesi çok önemli. Eşini suçlayarak, aşağılayarak, eleştirerek, eşine duvar örerek vs. olumsuz iletişim yollarını kullanmadan, olumlu bir yaklaşımla eşini anlaması, ona kendini anlatması ve beklentilerini ifade etmesi önemli.
Evlilik demek; iki ‘ben’in ‘biz’e dönüşmesi demek…
Kişiler evlenmeden önce ben yani birey olarak ya da ailelerinin bünyesinde bireyleşememiş olarak yaşayabiliyorlar. Evlilik; iki ‘ben’in ‘biz’e dönüşmesi demek. “Ben” demeye devam ediyorsa bir taraf, “Ben ve benim ihtiyaçlarım… Benim istediğim olacak. Sen benim ihtiyacımı karşılayacaksın. Sen benim uzantımsın. Sen benim için varsın.” gibi algıları varsa; bu, karşı tarafı da kilitler. Bencillik ilişkiyi kilitleyen bir durumdur. Bencilliği sonlandırmaya, ben yerine biz olmaya odaklanmak önemli. Bunu da tabi olumsuz iletişim yollarını kullanmadan tanıma, anlama, anlatma ve doğru iletişim kurma yoluyla yapabiliriz. Tabi ki özellikle evliliğin adaptasyon döneminde problemler olabilir. Burada problemi tanımlayıp çözüm odaklı olabilmek çok önemli. Kişiler karşılıklı olarak memnun olabilmelidir. Yani ben buna kazan-kazan dengesi diyorum. Yani çiftlerden biri o ilişkiden devamlı besleniyor, o kazan konumunda diğeri de kaybeden konumundaysa bir süre sonra o ilişkide bir çatal olmaya başlıyor, bir taraf büyüyor diğer taraf küçülüyor, bir süre sonra o küçülen taraf problem olmaya başlıyor. İlişkinin başında kontrol kimdeyse bir süre sonra kontrolü diğer taraf alıyor. Ya istediğini vermiyor ya daha mutsuz ediyor ya da ilişkiyi bitirme kararı alıyor. İlişkinin başından itibaren kazan-kazan dengesini korumaya çalışmak iki tarafı da memnun edecek ve ilişkiyi de güdebilecek bir şeydir.
Bencil olmamak, biz olmaya çalışmanın içerisine saygı da giriyor, diyebilir miyiz?
Evet, elbette öyle. Evliliğin başı, güven temelinin atıldığı bir dönem. Bu dönem sevgiyle, insanların duygusal yakınlaşmasıyla başlıyor. Tanışma döneminde ve evlenme ânında artık bağ kurma ve güven duygusu oluşuyor. Çiftlerden biri devamlı kendi ihtiyacına odaklı biriyse güven duygusu zedelenmeye başlıyor. Bu ilişkiyi krize sürükleyen bir şey. Güveni sağlayabilmek için iki tarafın da bu ilişkiden beslenme hakkının olduğunu bilmek gerek. İlişkiyi iyi hale getirecek şey saygıdır. Saygıyı oluşturan şey ise “Karşımdaki kişi benden farklı bir birey, benim gibi düşünmek zorunda değil, benim her istediğime, her ihtiyacıma karşılık vermek zorunda değil, o benim uzantım değil.” gözüyle bakabilmek. Bu da saygıdan doğan bir şey. Ve saygıyı büyüten en önemli şeylerden biri de doğru iletişim kurmak. Sevgi konusunda ise, herkesin sevgiyi ifade etme kanalları farklı. Kimisi sevgisini hediye alarak sunar, kimisi konuşarak, kimisi yüze bakarak, kimisi dokunarak vs… Çiftlerden biri “Ben nasıl sevildiğim zaman kendimi sevilebilir ve değerli hissediyorum” a odaklanırsa ve eşinin de sevgi alma yolunu bulmaya çalışırsa kendi ihtiyacına cevap verme ihtimalini arttırmış olacak. Bunlar tabi deneyimleyerek öğrenilecek şeyler. Yani aslında şöyle diyoruz biz; mutlu evliliğin yolu bireylerin sağlıklı olmasından geçiyor. Özellikle 0–3 yaş dönemde anneyle bağlanmayı iyi yaşayamamış ya da anneden bağımsızlaşamamış ya da baba otoritesi altında ya da anne-baba çatışmasına maruz kalmış olan bireylerin kendi evliliklerinde kriz yaşama riskleri vardır. Ne kadar çok severek ve hayallerindeki insanı bulduğuna inanarak evlenmiş olsalar da, eğer kendi ailelerinden ya da çocukluklarından getirmiş olduğu sıkıntılar varsa mutlaka evlenmeden önce danışmanlık almaları gerekir.
Mesele doğru insanı bulmak mı?
Biz şunu yapıyoruz; doğru insanı bulalım, karşımızdaki kişiyi doğru insan yapalım, o ilişki güzel olsun… Genellikle bize terapiye gelen çiftlerimiz “Eşimi değiştirin, benim kafamdaki, benim bu ihtiyacıma cevap veren insan olsun!” beklentisiyle geliyor; ama iki taraf da aynı beklentiyle geldiği için o ilişkinin dönüşmesi zor oluyor. Birey; “Ben ilişkimi dönüştürmek için kendimde neleri dönüştürebilirim” e odaklanırsa o zaman dönüşüm başlıyor. Çünkü insanın kendini değiştirmesi gerçekten zor ve sancılıdır. İnsan mekanizması muhafazakâr oluyor. Anne-babasından görmüş olduğu iletişim biçimiyle ya da annesiyle veya babasıyla kurmuş olduğu iletişim biçimiyle eşiyle bağ kurmaya çalışıyor. Örneğin: Anne-babasına çok yakın olamamış, babasının dünyasına girememiş bir kız çocuğu büyüdüğünde dünyasına giremeyeceği, ona yakın olamayacağı bir eş seçebiliyor. Ya da yakın olmaktan korkuyor. “Annesinin kucağından inememiş.” diyorum ben bunlara. Annesine bağımlı kalmış olan bir erkek çocuğu, büyüdüğü zaman yine annesini kendi ailesine müdahale ettireceği için kendi ailesinde sıkıntılar oluşturmaya sebep olabilir. Yani evlenmeden önce birey olmak, kendi anne-babasıyla çözümleyemediği meseleleri çözümlemeye çalışmış olmak önemli. Farkında değilse de zaten evlilik “Senin bu tarafın eksik, şu özelliklerinin törpülenmesi gerekiyor.” diye ayna tutuyor insana. Ve kişi bu aynayı alıp kendine çevirdiğinde; “Evet, ben hangi özelliklerimi değiştirmek istiyorum? Bana ve ilişkime yarayacak şekilde neyimi değiştirmek ve dönüştürmek istiyorum?”diye sorduğu ve bu gözle bakmaya başladığı anda hem daha sağlıklı ve olgunlaşmış bir birey olacak, hem de ilişkisini sağlıklı hale getirdiği için doyumlu bir ilişki yaşamış olacaktır.
Şu önemli; “Eşim benim tercihim, kaderim, Allah’ın takdir ettiği emanet. Kusurlarıyla, eksiklikleriyle, hatalarıyla eşimi kabul ediyorum.” algısıyla evliliğin içinde kalıp bütün çıkış yollarını kapattığınız zaman bir süre sonra eşiniz değişmeye başlıyor. Evliliğin temelinin atıldığı ve güven duygusunun oluşmaya başladığı bir dönemde; evliliğin içindeki problemleri ailelere çok taşırıyorsanız, bir sıkıntı olduğu anda evi terk ediyorsanız, küçük bir meseleyi büyütüyorsanız, yanlış iletişim yollarını kullanıyorsanız o evlilik yanlış yola girmiş oluyor maalesef. Ve eşlerin kafalarında tereddütler oluşmaya başlıyor. Tereddüdün olduğu evliliklerde uzun yolculuğa çıkılamıyor. Zihnin bir tarafında soru işaretleri oluşturacak, sevgi ilişkisine ve evliliğe zarar verecek olan şeylere dikkat edilmeli.
Peki, aile büyüklerinin tavrı nasıl olmalı?
Mümkün olduğunca aileleri müdahale ettirmemek yetişkin davranışının göstergesidir. Devamlı evliliğine ailesini müdahale ettiren kişinin, sınır problemi vardır ya da bağımlı kişilik yapısına sahiptir. Kendisine çok müdahale edilmiş olan kişiler ailesine müdahale ettirebiliyorlar; özellikle erkeğin ailesine müdahale ettirmiş olması o ailenin dengelerini tamamen bozuyor. Ailesini, bilhassa annesini eşine müdahale ettirmemek, arada denge kurabilmek çok önemli
Erkeğe çok iş düşüyor diyorsunuz yani…
Evet, ama ağır kritik tablolar yaşanıyorsa, “Ne yaparsam yapayım bu mevzuyu çözemiyorum.” dönemine girildiyse objektif olabilecek, iki tarafa da nötr bakabilecek kişi hakem olarak tayin edilebilir.
Ailede hakem tayin etmek dinimizde de yeri olan bir şey, ama eksik bırakılıyor maalesef…
Evet, bizim evlilik terapisti hocamızın bir sözü vardı: “Aileler Yahudi gibidir; ailenin içine giren bir daha çıkamaz” demişti. Çok doğrudur, gerçekten çiftler kendi aralarında problem yaşadıkları zaman birbirlerine karşı bağlılıkları, duygusal çekimleri itibariyle bir süre sonra problemi aşabiliyorlar. Fakat aileler işin içine girdiği anda bu aşılamıyor. Mümkün olduğunca işin içine sokmamak önemli; ama çift terapisti, üçüncü bir kişi olarak, kişilerin geçirdiği o ilişkinin sistemine baktığı için ilişkinin yola girmesini sağlayacaktır. Çünkü bir evliliğin içerisinde sadece iki kişi yaşamıyor, o kişilerin anne ve babaları da var ve aslında anne-babalar ile kurulmuş olan ilişkiler işin içine giriyor. Bunu dışarıdan biri göremeyecektir; ama profesyonel anlamda çift terapistleri bunu görürler ve evliliğin içinde dengeyi kurabilirler. İlk iki yıl adaptasyon dönemi olduğu için problem olabilir; fakat hâlâ çözümlenemeyen meseleler varsa çiftlerin aile terapisi almalarını tavsiye ederim.
Üçüncü bir göz olarak uzman, o hakem rolünü üstlenecek diyebiliriz. Peki, çiftler beraber mi geliyor yoksa teker teker mi alıyorsunuz? Sizin önünüzde de kavgalar oluyor mu?
Çift olarak alıyoruz. Amacımız ilişkinin iyileşmesi, ilişkinin içinde o bozulan dengelerin oturması ve sağlıklı iletişim kurabilmeyi öğretmek. Bu denge oturduğu zaman zaten kaldığı yerden devam ediyor. İlişki nasıl başlıyorsa öyle devam ediyor, eğer olumlu bir müdahale yoksa.
Biraz açar mısınız?
Evliliğin başında adil hakkaniyetin olmadığı bir ilişki varsa, güven problemi oluştuysa, saygı yitimi olduysa ya da doğru iletişim kurulamadıysa, ilişkinin kontrolü sadece bir taraftaysa, bir taraf ‘ben’ diyor diğer taraf da onun ihtiyacına odaklı ilişki kuruyorsa, bu ilişki yanlış başladığı için yanlış devam edecektir. Ya da bir süre sonra kontrolü diğer taraf ele alacak ve yine ilişki rayına oturamayacaktır. Yani dengeyi kurabilmek için profesyonel destek almak önemli.
Danışmanlık hizmetini alanların başarı oranı nasıl? Boşanmaktan kurtardığınız aileler var mı?
Her aile boşanma niyetiyle gelmiyor. Kriz oluşmadan, baştan tedbir almak amaçlı gelen çok bilinçli aileler var. Kriz sürecinde ne yapacağını bilemeyenler var. Ya da tam boşanma öncesinde, “Artık yapamıyoruz. Bu evlilik dönüşecek mi, dönüşmeyecek mi?” veya “Boşanmak istiyoruz bize yardımcı olun.” diyenler var. Ailenin neye ihtiyacı varsa ona göre müdahale etmeye çalışıyoruz.
Toplum sağlığı için çok önemli bir hizmet yapıyorsunuz. Çiftlere son nasihatleriniz varsa alabiliriz.
Şöyle diyelim: Bireyler; “Ben eşimi bana Allah’ın emaneti olarak görüyorum ve eşim bana, beni gösterecek ailem. Eşim benimle alakalı bir şeyler söylüyorsa ona hissettirdiğim bir şeyler vardır, gerçeklik payı vardır. Bu benim kişisel anlamda olgunlaşmam ve gelişmem için fırsattır. Bu fırsatı bana sunduğu için eşime minnettarım. Ben bu süreçte acı da zorluk da çeksem eşimden çok şey alacağım. Bireysel olarak olgunlaşacağım ve ne olursa olsun eşimi kendi olarak özüyle seveceğim ve ilişkinin dışına çıkacak tüm kapıları kapatacağım.” diyebilirse bu evlilik inanın zamanla huzura dönüşecektir. Evlilikler gerçekten cennet bahçesine dönmüş olur, eşler el ele tutuşarak, ‘biz’ duygusuyla Allah’a doğru yürüyebilirler.