Toplumun medya vasıtasıyla pek çok konuda yönlendirildiği bir gösteriş asrındayız. Olduğundan farklı görünme gibi birtakım suni, gayri samimî tablolar içerisindeyiz. Bununla ilgili olarak riya kavramını Prof. Dr. Mehmet Soysaldı ile görüştük. Keyifli okumalar…
Kur’ân’da, sünnette riya kavramın tanımı nasıl yapılıyor, riyadan nasıl sakındırılıyor? Aydınlatır mısınız?
Önce riyayı tanımlamak lazım. Riya; iş, söz ve davranışta gösterişe yer vermedir. Bir iyiliği veya ameli Allah rızası için değil de insanların beğenisini kazanmak için yapmaktır. Nitekim ünlü tasavvuflardan Halis El-Muhari riyayı şöyle tarif ediyor: “Riya kulun Allah’a itaat ederken insanlara yaranmak, onların beğenisini kazanmak istemesidir.” İhlâs, ibadet kastıyla söylenen sözlerin, yapılan işlerin sadece Allah rızası için yapılmasıdır. İhlâs esas alınarak yapılmayan hiçbir işin Allah katında değeri yoktur. Dinin ruhu da ihlâstır. Yani ibadetlerin yalnız Allah rızası için yapılmasıdır. Kur’ân-ı Kerim’de bu konuyla ilgili çok önemli ayetlerin olduğunu görüyoruz. Mesela Kehf Suresi 110.ayette Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa salih amel yapsın ve Rabbine yaptığı amele kimseyi ortak etmesin.” buyuruyor. Ve yine Kur’ân’da ihlâslı mü’minler ve onların amellerinden bahsedilirken: “Bu kullar (ihlâslı) fakirlere yemek yedirirken ‘Biz sizi ancak Allah rızası için doyuruyoruz.’derler.” Demek ki ihlâs ve samimiyet önemli. Kur’ân’dan riya ve gösterişin kâfir ve münafık özelliği olduğunu anlıyoruz. Çeşitli ayetlerde bu ifade edilmektedir. Bakara Suresi 264. ayete baktığımızda “Ey iman edenler Allah’a ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını bağışlayan kimse gibi, siz de sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle boşa çıkarmayınız.” buyuruyor. Nisa Suresi 142. ayette “Münafıklar Allah’ı aldatmaya çalışırlar Allah da onların hilelerini ve oyunlarını bozar. Onlar namaza kalkarken üşene üşene kalkarlar. Müminlere gösteriş yaparlar. Allah’ı pek az hatırlamaktadırlar.”buyrulur. Bu ayetlerde görüldüğü gibi riyanın gösterişin münafıklık alameti olduğu ifade ediliyor. O halde inanan insanların riyadan gösterişten uzak durması gerekmektedir. Ve yaptığımız amelleri de sırf Allah rızası için ihlasla yapmaya çalışmalıyız. Hadislere baktığımızda Efendimiz’in (asm) bu konuda uyarıları olduğunu biliyoruz. Efendimiz (asm) “Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey küçük şirktir.” buyuruyor. Bunun üzerine sahabeler “Ya Rasülallah küçük şirk nedir?” diye soruyorlar. Efendimiz (asm) küçük şirkin riya olduğunu ifade ediyor. O halde kalbin hastalıklarından biri olan riyadan uzak durmaya gayret etmemiz gerekiyor. Günümüzde birçok hastalığa maruz kalan insanoğlu tedaviler için nice hastaneler kurmuş, nice bilim dalları geliştirmiş, yatırımlar yapmıştır. Fakat görünmeyen manevî hastalıklar da vardır. Nice insan bu hastalıkların ciddiyetinin farkında değildir. Bu ciddi hastalıklardan biri de riyadır, gösteriştir.
Hardal tanesi kadar da olsa ibadetleri tamamen iptal eden bir hal. Konuyla ilgili ayet ve hadislere bakıldığında da aslında kendimize teşhis koymak mümkün. Risale-i Nur’da Üstad hiçbir konuda yapmadığı ikazı İhlas Risalesi’nde yapıyor. En az 15 günde bir okuyun diyor. İnsan neden riyaya tevessül ediyor?
İnsanları riyaya götüren çeşitli sebepler vardır. Bunlardan birincisi imanın zayıflığıdır. İkincisi de her insanda bulunan beğenilme, övülme arzusudur. Her insanda da bu arzu vardır. Tabi bu da riyaya sürükler. Üçüncü bir sebep de insan dünyada kötülenme, yerilme endişesi taşır. İşte bu da insanı gösterişe, riyaya sevk etmektedir. Dördüncü olarak, elindeki bazı imkanlara haset etmek ve onlara karşı hırsla hareket etmek de riyaya sevk eder. Dolayısıyla imanımızın kuvvetli olmasına, yaptığımız amellerde Allah rızasını gözeterek, ihlas ve samimiyetle yapmaya gayret etmeliyiz. Amelimiz gösteriş için olduğunda ateşin odunu kül ettiği gibi o amellerimiz de kül oluyor, yok oluyor. Bundan önce kendimizi, sonra neslimizi uzak tutmalıyız.
Riya ve gösteriş ile ilgili son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir hocam?
Bazı ameller var ki bu amellere hiç riya ve gösteriş girmez. Örneğin farz ibadetlere riya girmez. Zaten bu ibadetlerin açıktan yapılması efdaldır. Bir de şiarda riya bulunmamaktadır. Tabi şunu da ifade etmemiz gerekiyor: Bediüzzaman Said Nursî riyadan kurtulmak için Lem’a’lar’da tavsiyelerde bulunuyor. Birincisi, amelimizde rıza-i ilahi olmalıdır. İkincisi, Kur’ân’a hizmet eden kardeşlerimizi tenkit etmemeli ve onların üstünde faziletfüruşluk nevinden damarlarını tahrik etmemeliyiz. Üçüncü olarak bütün kuvvetimizi hakta bilmeliyiz. Dördüncü olarak da din kardeşlerinizin meziyetlerini şahsımızda tasavvur edip onların şerefleriyle şakirane iftihar etmeliyiz. Bunları yapabilirsek inşallah ihlas ve samimiyete ereriz. Riyadan ve gösterişten kurtulmuş oluruz. Riya ve gösterişten kurtulmanın, ihlası kazanmanın önemli etkenlerinden biri de rabıta-i mevttir. Yani ölümü hatırlamak. Dünyanın geçici olduğunu idrak edip yalnız rıza-i İlahiyi gözetmek. Böyle olursa şayet riya ve gösterişten kurtulabiliriz. Tabi bir de dualarımızda sürekli bunu Allah’tan istemeliyiz. Zira her şey onun elindedir. İnsanı kötülüğe sevk eden başka bir unsur daha vardır ki o da şeytan. Bundan da ihlasa sarıldığımız müddetçe korunabiliriz. Şunu ifade etmek istiyorum: Riya insanın ruh, kalp, düşünce dünyasının kirlenmesine sebep olan Allah’ın asla sevmediği ve razı olmadığı kötü ve çirkin bir davranıştır. İnsanın bu dünyada yaptığı güzel amellerden ahirette istifade edebilmesi için amellerini ihlas ve samimiyetle yapması gerekir. Aksi takdirde riya ile yapılan amelden sevap beklemek doğru değildir. Dediğimiz gibi ateşin odunu yakıp bitirdiği gibi riya da amelin sevabını yakar bitirir…