Taş atmak ve çocuk….
Çocukça yapılan hareketlerden biri olsa gerek. Buldukları taşları göle atarak “kim daha uzağa attı” yarışı yapmak, bunlardan sadece biri. Kimi çocuklar da yine gölde taş sektirerek oyun aracı olarak taşı seçerler. Bunun gibi daha birçok çeşidi vardır taş ile oyunlarda.
Bazı çocuklar ise taşı oyun için değil yaramazlık için kullanırlar. Mahallelerinde bulunan kedi, köpeğe atıp onların kaçmalarından zevk alma hâli… Ya da uzak mesâfelere atmak için kullanılan sapan ve vurdukları kuşlar.
Çocukların bu yaramaz hâllerini görünce büyükler ne yapardı sizce. Muhtemelen kaşlarını çatar ve farklı yöntemlerle cezâ veririler. Maalesef çocuklar da cezâları bitince yine yaramazlıklarına devam ederler.
Oysa çocukların fıtratları temiz ve saftır. İyilik hâli onlarda daha baskındır. Yanlışlarından da belli ki rol modellerinde bir sıkıntı vardır. Çocuklar ne görürlerse onu yaparlar zirâ.
Peki bu taş bir insana atılırsa çocuklar tarafından… Hem de âlim bir zâta… Asrın âlimi ve bedîsi Bediüzzaman’a…
Bu durumda çocuklara nasıl yaklaşırdı büyükleri? Ne derler? Nasıl davranırlardı acaba? Bunları tam bilemiyoruz. Ama asrın bedîsinin nasıl davrandığı biliyoruz. İşte Tarihçe-i Hayat’ta geçen hâdise anlatılıyor.
“Evet ‘Belanın en şiddetlisine önce peygamberler, sonra sırasıyla evliyalar maruz kalırlar.’1 sırrıyla, Enbiyanın vârisi olanların türlü türlü belalara uğramaları, hikmet-i İlahiye iktizasından olmasıyla, o zümre-i mübareke gibi, Üstadımız dahi nice belalara hedef olmuştur. Hattâ Kastamonu’ya ilk teşrif ettikleri zaman çocuklar, bir bedbaht şaki tarafından teşvik edilip, abdest almak için çeşmeye çıktıkları vakit taş atmışlar. Fakat Üstadımız daima gördüğü eza ve cefalara ulü-l azmane sabır ve tahammül eder. Hem safa-i sadre ve selâmet-i kalbe mâlik olduklarından, o çocuklara dahi hiddet etmeyip buyururlardı ki: “Bunlar Sure-i Yâsin’den mühim bir âyetin nüktesini keşfime sebeb oldular” diye onlara dua ederlerdi. Sonra bu çocuklar, Üstadımızın duaları bereketiyle şâyan-ı hayret bir hal kesbettiler ki; Üstadımızı uzak-yakın nerede görürlerse, koşarak yanına gelirler, mübarek elini öperler, duasını alırlardı. Hem Üstadımızın hârika hâlâtı ve şâyan-ı hayret garaib-i ahvali, başta Risale-i Nur olarak pek çoktur.”
Her hâdiseye hikmet nazarıyla bakmak…
Tefekkürî pencereden kâinatı seyretmek…
Müspet hareket etmek…
Şefkat düsturunu hayatın tam merkezine koymak…
Tüm bunları yapan Bediüzzaman daha dünyada iken bile ne güzel neticeler alır. Masum yavruların o yaramaz hâllerine aldırmayıp duâ ederek onların fıtrî hâllerinin neşv ü nemâ bulmasına vesile olur. Onlar da Risâle-i Nur’daki hakikatlere râm olurlar.
Çocuğa nasıl davranılacağının dersini Bediüzzaman’dan çok güzel aldık. Bediüzzaman kimden mi aldı bu dersi? Elbette rahmet Peygamberinden (asm). İslâm dinini tebliğe gittiği Tâif’te çocuklar tarafından taşlanan ve buna rağmen taş atanlara rahmet dileyen rahmet Peygamberinden (asm).
Taş… Çocuk…Tâif… Rahmet Peygamberi (asm)
Taş… Çocuk… Kastamonu… Nebevî dersi hayatına geçiren Bediüzzaman
Zahmet ve sıkıntının arkasındaki rahmeti görmek…
Taş atana bile duâ etmek…
İşte Kur’ânî haslet…
Dipnot: 1.Tirmizî, Zühd: 57; Buharî, Merza: 3; İbni Mace, Fiten: 23; Darimî, Rikak: 67; Müsned 1:172,174,180,185.