Ümit ambarı olan Nur definesinden bir nokta-i nazar!
Geçenlerde sathî bir nazarla Barla Lahikası’nda gezinirken nokta-i nazarımı celb eden bir kısım mektupların aslında ne kadar da ehemmiyetli hakikatlerden bahsettiğini bir kez daha idrak ettim. Şimdi bu mektupları okurken dikkatimi celb eden bazı noktalar üzerinde mütalaa edelim. Bu mektuplarda, Nurlardan bir kısım risaleleri okuduktan sonra edindikleri izlenimleri aktarması istenen okuyucuların (dost, kardeş, talebe ve hasların), dile getirdikleri fikir ve hissiyatlarda birbirinden habersizce ittifak etmiş bir surette Risale-i Nur’ların hazık (işinde ehil) bir doktor, tabib gibi manevî yaralara deva, ilaç, merhem ve şifahane olduğunu beyan etmeleri çok önemli bir noktadır. Ayrıca okurken aldıkları zevk-i manevî ile kalben, ruhen yaşadıkları ferahlık, sürur ve sevinçten bahsetmeleri ve hatta Nurlarla meşgul oldukça namütenahî bir surette zevk-i hakikiyi hissettiklerini ve böylece de hayatlarının sevimli bir maceraya intikal ettiğini cuş-u huruş eşliğinde ilan etmeleri de nokta-i nazarımı sevk eden bir diğer mühim tespit. Bununla beraber Risale-i Nur’ un çok orjinal bir metodla bizi hakikat manalarına nasıl götürdüğünden bahseden bir kısım yerlerde de farklı talebelerin aynı halete mutabık bir surette haber vermeleri de insanı farklı boyutlara götürüyor, hayretini uyandırıyor. Elbette müdakkik olarak okuyanlar bilirler ki; lahikaların tamamında Risale-i Nur’ un enteresan, harika sırlarından bahseden fıkralar, mektuplar yer alıyor. Ancak başta da dediğim gibi Barla Lahikası’ nda sathî bir nazarla süzgecimden geçirdiğim ve istifade ettiğim bazı bahislerini buradan nakledeceğim kısımlar; Nur’ ların ne kadar azim bir değere haiz olduğunu anlatmak ihtiyacımdan doğan bir kaç numune naklidir ki, şimdi sizin de dikkatlerinize sunacağım. Çünkü bu öyle bir hakikat ki Risale-i Nur’ ları kabul ederek ve anlayarak okuyanlar anlıyor ve hissediyorlar; onu okumaktan doğan bu feyizler, kalbleri ihya ediyor, ruhlarda güller açıyor ve de o Nurlar defalarca okunsa yine o iştiyak kesilmiyor, bilakis daha çok okumaya müştak olunuyor. Nurları okudukça bu Nur şelalesiyle arınmanın ne demek olduğunu bizzat müşahede ettiriyor.
Ve özellikle ümidini kaybetmiş olanlara, Nurların ne büyük bir necat kapısı olduğunu bu mektuplarda zikredilen fikir ve hissiyatlardan anlamak mümkün… Misalen burada çok azını nakledebileceğim bölümler, Nur şakirdi ağabeylerin Üstadımıza yazdığı bir kısım mektuplardaki ibarelerden iktibaslardır ki, Nur’ların hakikatinden, mahiyetinden hasıl olan saadeti pek güzel bir edayla deruhte ediyorlar. Gelin beraber dikkat-i nazarımızı çevirip, okuyalım:
*”O Sözler ki; her biri ayrı ayrı mecralardan cereyan ederek büyük bir deryaya dökülen berrak ve saf ırmaklar gibi çağlıyorlar. İşte bendeniz, bu çağlayan ırmakların latif ve ulvî seslerinden hayli derece istifade ediyor ve sonlarında, beşeriyetin başta âcizlerinin ibtilâ olduğu emraza şifa verici eczalar istihsal ediyorum…Anlıyorum ki, kaybolmuş ümidlerimin, hayatımın semasında sönen yıldızlarımın ufûlüne teessüf edip, bir fecr-i sabah ararken; bir nur sîma, bir nur sabah karşımda parladılar. Allah sizden razı olsun ki, kıymetli eserleriniz sayesinde hayatın kıymet ve ehemmiyetini anladım. Bu suretle kalbime bir istinadgâh-ı manevî buldum diye müstağrak-ı sürur oluyorum.” (Zekâi)
* “Sevgili Üstadım! İstikbalimizi, nur deryasından fışkıran nücum-misal nurlarla aydınlatan ve bu kasvetli ve karanlıklı ve kâbuslu günlerimizde kat’î bir ümidle yaşatan ve her bir risalede lemaan eden yeni bir başka nurla yüzümüzü güldüren Cenab-ı Vâcib-ül Vücud Hazretlerine bîhisab şükrümüzü takdim ederken, sevincimizi katlayan Üstadımızın vürûduna sabırsızlıkla intizarımızı arz ederim efendim.” (Ahmed Hüsrev)
* “…Her risaleden ruhum ayrı ayrı gıdasını alıyor. Otuz ikinci Söz’ün kalbime ve ruhuma bahşettiği safa-yı sermedî ve cavidanî değil mi ki, bu uzun mektubumla mesruriyetimi izhar için sizi taciz etmeme bâdî oluyor. Hülâsa tatlı bir sermestî içinde hayatımdan memnunum.” (Ahmed Zekai)
* “Ey sevgili Üstadım! Bu kıymetdar risale ile mücahid talebelerinize öyle güzel bir ilâç takdim ediyorsunuz ki, bu ilâçlarla manevî yaralarımızı o kadar güzel ve çabuk tedavi ediyorsunuz ki; o pek müdhiş yaralarımız bir anda iltiyam buluyor, ızdırablarımız o anda zâil oluyor; kalblerimiz serâpâ sürur ile doluyor. Rabb-i Kerimimize karşı taşımakta olduğumuz muhabbetimiz tezayüd ediyor.” (Ahmed Hüsrev)
* “Risale-i Nur eczaları, küre-i arzın mevsim-i erbaa kütübhanesinde bir bahardır ve bahar kadar letafetlidir ve canbahştır….Risale-i Nur eczaları mürşiddir… insanın ruhunda inşirah hasıl ediyor. Ve kalbinde Sâni’-i Hakîm’in hikmetine karşı pencereler açıyor. Risale-i Nur eczaları, insanın sıkıntılı vaktinde imdadına yetişir ve teselli eder.” (Halil İbrahim)
* Son neşrettiğiniz Söz, fakirde çok derin tesir ve intibalar bıraktı…İhtiva ettiği hakaika mest ü hayran olduğum halde, saatlerce okudum. Artık Sözlerinizin hiçbirini diğerine tercih edemiyorum. Zira birine mühim derken, diğeri daha mühim ve bir diğeri ehemm olarak kendini gösteriyor. Binaenaleyh envâr-ı Kur’âniyeyi gökteki yıldızlara benzetiyorum…Her birini yüz defa okusam, yüzbirinci defa hiç okumamış gibi, büyük bir zevk-i manevî ile okumam dahi yüksekliğine şahiddir… (Re’fet)
* Risale-i Nur’ları yazmak, okumak ve dinlemek için herkesin ihtiyacı var, onun için ey Müslümanlar! Manevî yaralarınıza ilâç ararsanız, Risale-i Nur’da vardır. Yazın, okuyun, imanınız o kadar teâli edecektir. Hiç şübhe etmeyiniz.”(Hacı Osman)
*”Benim gibi yaralı kardeşlerime, bütün müslümanlara, bütün kuvvetimle bağırıyorum: Eyvah! Bu asrımızda, bu yaralar ile nasıl istirahat edebiliriz, yoksa!.. Bu asrın manevî doktoru ve ilâçları ise, Kur’ân’dan tereşşuh eden Risale-i Nur ve Mektubat-ün Nur’dur. Onlara sıkı sarılalım.”(Ali Ulvî)
Bu ve buna benzer daha pek çok şumüllü, ihatalı manaları ihtiva eden pek çok mektupları barındıran Barla Lahikası bize ne kadar önemli bir fihrist vazifesi de görüyormuş meğer. Kanaatimce buna benzer çok analizler yapmak elzemdir bu lahikalarda. Hasıl-ı kelam, Nur Külliyatına olan bakış açımızı en doğru şekilde nasıl istihdam edeceğimizi ve ona olan muhatabiyetimizin nasıl olması gerektiğini de yine Barla Lahikası’nda bildiren Üstadımız 27. Mektubun 3. Zeyli’nde bizlere şöyle diyor:
“Her bir sözü, şahsımdan değil belki Kur’ân’ın dellâlından sana bir mektubdur ve eczahane-i kudsiye-i Kur’âniyeden birer reçetedir farz et.” Ve Üstadımız, Barla Lahikası’nda pek çok mektubu bulunan bazı talebelerine hitaben diyor ki: “Sizler çokların medar-ı intibahı oldunuz ve hüsn-ü misal oldunuz.” İşte bu sebeple Lahikalar’da yer alan mektuplar çok mühimdir. Çünkü bu mektuplar öyle bir meclis-i Nuranîdir ki; istifade ve mütalaa edilen o ilim nurları ruhlara sirayet edip, kalplere ilka edilmektedir.