“Hayvâniyetten çık, cismâniyeti bırak, kalb ve ruhun derece-i hayatına gir. Tevehhüm ettiğin geniş dünyadan daha geniş bir daire-i hayat, bir âlem-i nur bulursun. İşte o âlemin anahtarı, marifetullah ve vahdâniyet sırlarını ifade eden Lâ ilâhe illâllah kelime-i kudsiyesiyle kalbi söylettirmek, ruhu işlettirmektir.”
Bediüzzaman Said Nursi
Dıhyetü’l-Kelbî, Kelb kabilesine mensup bir aşiretin reisi durumundaydı. Ailesi kalabalıktı. Bu yüzden Müslüman olması için Peygamber Efendimiz (asm) dua buyurmuştur. Onun Müslüman olması bütün aşiretinin de Müslüman olması demekti. Çünkü aşireti içinde sevilen ve güçlü bir konumu vardı. Boy ve endamıyla öyle bir güzellik örneği idi ki, sonraki dönemlere Cebrail’in (as) ara sıra Dıhye sureti ile geldiği görülmüştür.
Birgün Peygamber Efendimiz’e (asm) vahiy gelerek, Dıhye’nin Müslüman olmak için huzuruna geliyor olduğu müjdelendi.
Peygamber Efendimiz de (asm) ashabına: “Dıhye gelince ona nazik davranın!” buyurdu.
Nihayet Dıhye geldi. Mescide girince Peygamber Efendimiz (asm) mübarek ridasını çıkardı ve yere serdi. Eliyle de işaret ederek: “Hoş sefa geldin Dıhye! Şu ridamın üzerine buyur!” dedi.
Dıhye, Peygamber Efendimiz’in (asm) bu izzet ve keremi, bu nezaket ve kadirşinaslığı karşısında dayanamayıp ağladı. Yerden Peygamber Efendimiz’in (asm) ridasını kaldırdı, yüzüne gözüne sürdü ve başına koydu. Dedi ki: “Ya Resulallah! Bana İslâm’ın şartlarını öğret!”
Peygamber Efendimiz (asm): “Önce, ‘La ilahe illallah Muhammedün resulullah’ de!” buyurdu.
Dıhye bu kelimeyi söyleyince yine ağladı. Peygamber Efendimiz (asm):
“Allah seni İslâm’la şereflendirdi. Neden ağlıyorsun?” buyurdu. Dıhye:
“Ya Resulallah, ben çok günahkârım! Rica ediyorum: Allah’a, bunların kefareti nedir diye sorar mısınız? Eğer günahlarım karşısında öldürülmem istenirse derhal buna hazırım. Eğer bütün malımı sadaka olarak vermem istenirse derhal veririm.”
Peygamber Efendimiz (asm): “Günahların nedir ya Dıhye?” buyurdu.
Dıhye: “Ben izzet ve şeref sahibiydim. Evlenip kocaya varacaklar diye yetmiş kızımı kendi ellerimle öldürdüm.” dedi.
Peygamber Efendimiz (asm) hayrette kaldı.
O an derhal Cebrail (as) geldi ve şöyle vahyetti:
“Ya Muhammed! Allah’ın selamı ile: Dıhye’ye söyle ki: İzzet ve Celalim hakkı için sen bir defa ‘La ilahe illallah’ dedin. Senin altmış yıllık küfrünü ve günahlarını bağışladım.”
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (asm) ve ashab-ı kiram ağladılar.
Peygamber Efendimiz (asm) şöyle niyazda bulundu:
“İlahi! Dıhye’nin bütün günahlarını bir kere ‘La ilahe illallah’ deyince affettin. Defalarca kelime-i tevhid ve kelime-i şahadet getiren mü’minlerin tamamını mağfiret buyur!”