Hadislerde ahir zaman belirtilerinden biri olarak zikredilen “israf” konusunda âyette ifade edildiği üzere “düğümlere üflenen” teknik çalışmaların yapıldığı herkesin bildiği hakikat.
Bu düğümler nelerdir? Düğümlerin bir yönüyle insanların zaaf noktaları olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zayıf noktalardan istifade ederek, insanları adeta köleleştirmek, şimdi olduğu gibi tarih boyu da tüm zalimlerin geçim kaynağı olmuştur.
Küresel şebekeler
Uluslar arası şirketler, insanları köleleştirmek için beyin araştırmalarını destekledikleri laboratuar çalışmalarına büyük servetler aktarıyorlar.
Tüketimi artırmak, insanları daha fazla alışverişe sevk etmek de bu çalışmalardan biri. AVM’lerde rafların dizaynından, ortama sıkılan kokuya, fondaki müziğe kadar her şey beyindeki alış veriş mekanizma noktalarını harekete geçirmeye yönelik laboratuar çalışmalarının neticeleri.
Bunu nerden mi biliyoruz? Kendileri söylüyorlar.
Batı dünyası kendi kendini eleştirip bu konuda makaleler ve kitaplar yazıyorlar. İşte bunlardan biri:
Beyinleri ele geçirmek için
“Beyin iğfal şebekesi” araştırmacı yazar Armand Mattelart’ın bir kitabının adı. Yazar, küreselleşmiş reklâm sektörü için bu ifadeyi kullanıyor. İçinde bulunduğu sefih medeniyeti farklı bakış açısıyla değerlendirip, akla kapı açıyor. Dikkatli olmayı tavsiye ediyor:
“’Yükselen değerler’in en gözde mesleği olan reklâmcılık, ‘seçkin’, ‘bireyci’ girişimcilerinin, bütün dünyayı işgal eden gazeteleri, pembe dizileri, yarışma programlarını, uydu yayınlarını ‘becerikli’ bir biçimde kullanması sayesinde dünyayı tek bir imge pazarına dönüştürmüş, cilâlı ürünlerin satılması için beyinlerin standartlaşmasını, iğfale uygun hale gelmesini sağlamıştır. Alınan, satılan şeyin, isim, marka ve hayale dönüştüğü günümüzde ‘alış veriş’ bile sahiciliğini yitirmiş, simülatif bir ‘değiş tokuş’a dönüşmüştür.
Küresel reklâm şirketleri, girdikleri uluslar arası ittifaklarla askerlerin ve devlet adamlarının yapamadığını başarıp dünyayı global bir imparatorluğa dönüştürmüşlerdir. Darbecilerin halkla ilişkilerini üstlenip, demokratik girişimler aleyhine kamuoyu hazırlayan ve her türlü partinin seçim kampanyasını yürütebilenler, yenidünya düzensizliğinin (!) “parlak” aktörleri olan reklâmcılardır. Ünlü markaları dünyanın her yerinde mevcut ve “arzulanır” kılan; aynı ürünü değişik ülkelerde farklı imajlarla pazarlayan, hayalî ihtiyaçlar oluşturanlar yine reklâmcılardır.
Gelişmemiş ülkelerde ise reklâm saldırgan bir modernliğe dönüşmüştür. Cips, corn flakes, hamburger ve gazozlu içecekler yüzünden sağlıklı beslenme alışkanlıkları yok olmuş; mısırın anavatanı olan Meksika mısır ithal eder duruma gelmiş; Brezilya dünyanın en önemli portakal ihracatçısı iken besleyici hiçbir özellik taşımayan meyveli gazoz tüketiminde birinci sıraya çıkınca, nüfusun büyük çoğunluğunda C vitamini eksikliği görülmüştür.”
Kadınlar ve çocuklar
Ailede tüketim tercihleri konusunda kadın ve çocukların ön plânda olduğu tüm dünyada kabul edilen bir gerçek. Küresel şebekeler, onlara öncelik veriyor.
Neticede çoğunlukla bu işten en çok zarar gören de aile kurumu oluyor. Nasıl mı?
Bitmek bilmeyen ihtiyaçları karşılamak için köle gibi çalışan anne ve baba, çoğu zaman ihmal edilen hiç bir şeyden memnun olmayan doyumsuz çocuklar, ödemesi geciken faturalar ve kredi borçları, çoğu zaman para yüzünden çıkan aile tartışmaları…
Hülasa
Çıkış yolu fıtrî olan kanaat, iktisat ve şükür düsturlarını hayat tarzı haline getirmekte. Sadeliği hayat tarzı haline getirmekte! Düğümlere üfleyenlerin şerrinden Kur’ân’ın düsturlarına sığınmaktan başka çare yok. Aile fertlerinin, hele de dinimizde evin iç işlerinden mesul olarak görülen, Bediüzzaman Hazretleri’nin “müdür-ü dahilî” “hazinedar” olarak nitelendirdiği kadınların aile ekonomisi ve kanaat, iktisat ve şükür kavramları üzerinde biraz daha fazla kafa yormalarında fayda var!
İktisat Risalesi olan 19. Lem’a’yı birkaç arkadaş da olsa bir araya gelip okuma zamanı. Aksi takdirde ailede ve toplum hayatında krizlerin kaçınılmaz olduğunu Peygamberimiz (asm) 14 asır önceden haber veriyor!