Ey şu risaleyi insaf ile mütalâa eden kardeş! Deme, “Niçin için bu Onuncu Sözü birden tamamıyla anlayamıyorum.” Ve tamamını anlamadığın için sıkılma. Çünkü İbn-i Sina gibi bir dahî-i hikmet, “Öldükten sonra diriliş (haşir) aklın ölçüleriyle kavranamaz” demiş; “İman ederiz fakat akıl bu yola gidemez” diye hükmetmiştir.1
Dünyadaki bütün ilim erbabı tarafından, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük alimlerinden biri olarak kabul edilen büyük İslâm âlimi ve filozofu İbn-i Sina, tahminen 981 tarihinde Buhara’nın Efşene köyünde doğdu. Belhli olan babası Abdullah, Samanoğulları hükümdarı Nuh bin Mansur zamanında başşehirleri olan Buhara’ya gelerek buraya yerleşti. Abdullah İsmailîlerle temasa geçerek onların da etkisiyle evini felsefe, geometri ve matematik ile ilgili konuların tartışıldığı bir mekan haline getirdi. İbn-i Sina böyle bir ortamda büyüdü.
Olağanüstü bir zekaya sahip olduğundan daha çok küçük yaşlardan itibaren dikkatleri üzerine çekmeye başladı. Önce Kur’ân-ı Kerim’i hıfz etti. Dil, edebiyat, fıkıh ve akaid derslerini okudu. Fıkıh derslerini Ebu Muhammed İsmail İbn-i Hüseyin ez-Zahid, dil ve edebiyat derslerini Ebu Bekir el-Berkî ve geometri, aritmetik, felsefe derslerini de babasından aldı. Kısa sürede hocalarından aldığı dersleri tamamlayan İbn-i Sina, hocalarının yetersiz olduğu konularda kendi araştırma yaptı ve birçok eser okudu. Birçok alanda zamanın ileri gelen alimleri seviyesine ulaştı ve daha sonra tıp ilmi ve eczalıkta çok önemli bir seviyeye ulaştı.
Müsbet ilimlerin yanında din ilimlerini de ihmal etmeyen İbn-i Sina, fıkıh ilminde de eğitimini sürdürerek girdiği ilmî tartışmaların da etkisiyle önemli bilgilere sahip oldu. Din bilimleriyle fen bilimlerini bir arada öğrenmeye devam ederek, tıp alanındaki başarısından dolayı saray hekimliğine atandı ve zengin saray kütüphanesinden istifade etti.
Samanoğulları devletinin yıkılmasından sonra bazı sıkıntılar yaşadı. Buhara’dan ayrılarak Gürgenç’e yerleşti. Burada karşılaştığı Birunî ve diğer ilim erbabı kişilerle dostluk kurdu. İyi münasebetleri Gazneli Mahmud’un davetini kabul eden Birunî, İbn-i Irak ve İbnü’l- Hammar’ın ayrılarak gitmeleri üzerine bozuldu. Kendisi daveti kabul etmediğinden, Gazneli Mahmud’un öfkelenmesine ve takibata uğramasına sebep oldu. Bu yüzden Gürgenç’ten de ayrılmak zorunda kaldı. Gittiği yerlerde layık olduğu ilgiyi görememekten muzdarip olan İbn-i Sina yedi yıl gibi uzun bir yer değiştirme döneminden sonra Cürcan’a yerleşerek yaklaşık iki yıl burada kaldı. Daha sonra Rey, Hemedan ve Kazvin’e gitti. Buralarda idarecilerin yakın ilgisini gördü ve tıptaki başarısını, saray mensuplarına uyguladığı tedavilerle ispatladı. Devlet idaresinde vezirlik de olmak üzere bazı görevlerde bulundu. Bir ara devlet idaresindeki karışıklıklardan dolayı kaldığı şehri terk ederek İsfahan’a gitti. Hemedan’a yapılan sefere katıldı. Yolda tekrar hastalanıp vefat edince Hemedan’ da defnedildi.
Üstün bir zekaya sahip olmanın yanında çok çalışkan bir kişiliğe sahip olan İbn-i Sina, her türlü ilmî münazaraya girmekten kaçınmadı. Tartışılan konularda, bilgisinin yetersiz olduğunu söyleyen muhataplarını mağlup etmek için yoğun bir çalışmaya girişir ve onları tekrar tartışmaya davet ederek kendisini kabul ettirirdi.
İbn-i Sina, İslâm felsefesi alanında Farabi’nin etkisinde kaldı. Bu iki alime göre, din toplum için vazgeçilmez İlahi bir kurumdur. İbn-i Sina, Farabi’den kendi dönemine kadar gelen birikimi bir külliyat haline getirip topladı. Bu çalışmalarından dolayı kendisine “Eş-şeyhü’r-reis” unvanı verildi. İslâm bilim ve düşünce tarihinde felsefe ve ilimlerin ansiklopedisini meydana getiren ilk alimdir. Dinin fert ve toplumun mutluluğu için gerekli olduğunu akılcı bir üslûpla açıklamaya çalıştı. Kur’ân-ı Kerim’in esaslarını, usulleriyle, delilleriyle ispat etti.2
İbn-i Sina dini kavramlarla felsefe kavramlarını yan yana kullandı. Bu usulle bazı surelerin bir kısım ayetlerini tefsir etti. Metafizik görüşleriyle dinin işaretlerini çözmeye çalıştı. İncelediği ayetlerin metafizik ve ahlâk felsefesini kuşatan yönleri üzerinde durdu. İnsanların mutluluğunun ilahiyat ve nübüvvet bilgisinin bilinmesine bağlı olduğunu ancak bu bilgilere sahip olmakla huzura erişilebileceğini yazdı. İhlas Suresinin tefsirini yaptıktan sonra, bütün metafiziklerin en son ulaştıkları sonuçların bu ayetlerde mevcut olduğunu ve hiçbir metafiziğin bu suredeki ayetleri hakikatlerini aşamayacağını bildirdi. İslâmiyet’in en üstün din olduğunu ve hiçbir şeyi eksik bırakmadığını belirtti.
Zamanında mükemmel bir dehaya sahip olan İbn-i Sina, Kur’ân ve İslâmiyet’e dair birçok önemli tespitler yaparken özellikle imanın bazı şartları mesela haşre iman gibi konularda, aczini itiraf ederek “Akıl buna yol bulamaz.”3 demiştir. Günümüzde ilimdeki gelişmelere paralel olarak iman esaslarının ispatı, bahusus Risale-i Nur’un da yardımıyla çok kolay olmaktadır. İbn-i Sina’nın felsefe yolundan giderek yaptığı tespitler ve ileri sürdüğü fikirler tenkid konusu olurken Bediüzzaman Hazretleri onun hakkında bazı bilgileri vermektedir. Geçmişte gizli ve bilinmez olan meselelerin günümüzde, sıradan hadiseler seviyesine düştüğünü, geçmişte İbn-i Sina gibi dahilerin bile keşfedemediği bazı bilgilerin mevcut olduğunu belirtir. Daha sonra şu değerlendirmeyi yapar “İbn-i Sina ve emsaline nazari ve hafi kalmışlardır. Halbuki hikmetin bir pederi hükmünde olan İbn-i Sina, şiddet-i zeka ve kuvvet-i fikir ve kemal-i hikemiye ve vüs’at-i kariha noktasında bu zamanın yüzlerce hükemasıyla muvazene olunsa, tereccüh edip ağır gelecektir. Noksaniyet İbn-i Sina da değil, çünkü İbn-i zamandır. Onu nakıs bırakan zamanın noksaniyeti idi.”4
Tıp alanında mümtaz bir yere sahip olan İbn-i Sina’nın şöhreti İslâm dünyasıyla sınırlı olmayıp Avrupa’da da çok önemli bir konuma sahiptir. Bu alanda vermiş olduğu eserleri asırlar boyunca üniversitelerde ders kitabı olarak okutuldu. On birinci yüzyılın başlarında “Tıpta Kanun” (El-Kanun fı’t-Tıb) adlı eseri on üçüncü yüzyıldan itibaren Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulurken, on yedinci yüzyılda Vallodolid Üniversitesi’nde adına kürsü kuruldu. Birçok alanda eser veren alimin sadece tıp alanında yazdığı eserlerin sayısı kırkı bulmaktadır.
Dipnotlar:
1. Sözler
2. Mektubat
3. A.g.e
4. Muhakemat
Kaynak: Yeni Asya Neşriyat/ Portreler