Ergoterapist Öznur Çetin ile şimdilerde adını sıkça duymaya başladığımız Ergoterapi (İş ve uğraşı terapisi) hakkında bir sohbet gerçekleştirdik.
İlk önce sizden Ergoterapiyi tanıyalım.
Ergoterapi, Sağlık Bilimleri Fakültesinde bir bölüm olarak geçiyor. Lisans eğitimi özel üniversiteler hariç, şuan sadece bir devlet üniversitesinde var. Ergoterapi Türkiye’de işle uğraşı tedavisi olarak biliniyordu. Ergo zaten iş demek. Uğraşlar dediğimizde günlük yaşantımızdaki aktiviteleri kast ediyoruz aslında. Bunlar serbest zaman aktiviteleri, günlük yaşam aktiviteleri olabilir. Kişinin bir gün boyunca yaptığı tüm aktiviteleri bunun içerisine alabiliriz. Biz aktivitelerle uğraşıyoruz ve anlamlı amaçlı olan aktiviteleri de tedavi amaçlı kullanıyoruz. Ergoterapi bu aktivitelerin kullanıldığı bilim alanı aslında. Kişinin günlük hayatta sahip olduğu roller ve bu rollerin gerektirdiği aktiviteler var. Bir annenin annelik rolü var, çocuk bakıyor bu anlamda rolü var. Aynı zamanda bir eş olarak da rolü var. Belki aynı zamanda çalışan bir anne, işe gidiyor, para kazanıyor. Bu anlamda da bir ofis çalışanı rolü var. Rolleri arasında herhangi bir sebepten dolayı, örneğin kaza geçirmiş olabilir. Çocuk bakma, para kazanma görevleri bir sekteye uğrar. Kişinin rolleri, aktiviteleri, topluma katılımı kısıtlanıyorsa ergoterapi bu noktada devreye giriyor. Diyor ki, “evet sen bir kaza geçirmiş olabilirsin, bundan sonraki hayatında yine o rollerinin gereğini yerine getirebilirsin. Ama sana bazı yardımlar gerekebilir.” Kişinin o rolü yerine getirmek için fiziksel engeli varsa, “acaba onu nasıl yok edebiliriz ya da verdiğimiz eğitimle nasıl bu durumla başa çıkacağını sağlayabiliriz, fiziksel kapasitesini arttırabiliriz” diye bakıyoruz. Özellikle Türkiye’de çevresel engeller çok fazla. Kişilerin yaptığı engelleri kast etmiyorum henüz, imarî engellerimiz var. Bunların hepsini göze alarak kişinin hayata katılımı, hayat kalitesini arttırmaya çalışıyoruz. Hayatın içinden bir bölüm. Her geçen gün bu bölümü okuyanların sayılarının artması beni mutlu ediyor. Bu artış her geçen yıl devam ediyorsa, ihtiyaç var demektir.
Anlattıklarınıza göre ergoterapi, fizyoterapi kardeş alanlar diyebiliriz o halde.
Evet tabi ki. Farkımızı şöyle anlatabilirim, fizyoterapi genelde egzersizleri kullanır. Az önceki anne örneğinden gidelim. Diyelim ki bir kaza sonucu kolu koptu ve akabinde dikildi. Kas kuvvetinin ve eklem açıklıklarının tekrar yerine gelmesi gerekiyor. Kişinin kas kuvveti yerine geldiğinde fizyoterapist bize diyor ki, bu kişinin günlük yaşam alanına katılımının sağlanması gerekiyor. Kas kuvvetini şu noktalara getirebildik ancak, kişi hâlâ yemeğini kendi yiyemiyor. Ya da çocuklarının bakımını yerine getiremiyor. Böyle olunca biz bu anneye bağımsız diyemiyoruz. Bağımsız olması için bu noktada ergoterapi programına dahil edilmesi, kişinin aktivitelerle uyumlandırılması gerekiyor.
Mesela ev düzenlemeleri ya da aparatların tasarlanması gibi mi?
Evet mesela o anne için yardımcı bir araç tavsiye edeceğiz ya da iki elinin nasıl kullanması gerektiğini tekrar öğrenecek veya tekerlekli sandalye kullanacak. Bunlar çevresel düzenlemelere giriyor. Böyle süreçler de aktivitelerin değişimini yaparak, kişinin fiziksel aktivitesinde bir artış sağlamamız gerekiyor. “Kişi ve aktivite uyumunun nasıl sağlayabilirim?” sorusunu kendimize soruyoruz ve kişinin yeterliliklerini, kapasitesini kullanarak onun günlük yaşamdaki aktivitelerine dahil etmeye çalışıyoruz. Yaşlılar için ev düzenlemelerinin eğitimini aldık. Yaşlılarda düşme hadisesi çok oluyor hatta yaş ilerledikçe daha da artıyor. Bunu en aza indirecek ev düzenlemeleri yapmak ergoterapistin işi. Ama şuan Türkiye’de bunu yapabilecek, ev düzenlemelerini sağlayacak bir kadrolaşma olmadığı için sadece lisans boyutunda aldığımız eğitimle kaldık. Çalışma ortamında danışanlarımızın evlerine gidip bu düzenlemeyi sağlayabiliyoruz. Evet bir hastalık yok ortada ama koruyucu tedavinin, o ergonomik yaklaşımın hayatlarında var olması gerekiyor. Şuan Türkiye’de bunlar kadrolaşma olmadığı için, çok ufak çapta yapılabiliyor. Bunun dışında kişiye özel aparatlar da tasarlıyoruz. Kişi el yaralanması geçirdi diyelim. Hangi kasın çalışıp, hangi kasın yardıma ihtiyacı olduğunu biliyorsunuz ve ona uygun protez yapmanız gerekiyor. Bunun eğitimini de alıyoruz ki kişiye özel tedavi yaptığımızda kişiye özel materyal üretebilelim.
Bazı merkezlerde uğraşı terapileri var. Kişinin psikolojik bir rahatsızlığı varsa onları el sanatları ya da farklı uğraşılarla meşgul olması da başka bir tedavi şekli. Bu da sizin alanınızda olan bir konu mu?
Uğraşı terapisi denildiğinde el sanatları geliyor akla, evet bu ergoterapinin serbest zaman aktivitelerinden. Biz serbest zamanı değerlendirmek için meşguliyet terapilerini kullanıyoruz. Bazı ruhsal ve fiziksel terapileri de kullandığımız için ergoterapi daha geniş kapsamlı bir alan.
Ergoterapiyi bir nebze de olsa tanımış olduk. Son olarak söylemek istedikleriniz var mı?
Bir hizmet alıcı var ve onun etrafında doktorlar, fizyoterapistler, özel eğitim hocaları, sosyal hizmet uzmanları var. Kişi çok büyük bir paydaşa sahip aslında. Kime ihtiyacı varsa anında dahil olduğu bir noktadayız. Bu kişi çocuk da olabilir. Mesela engelli çocuklar. Bunlar zaten fizyoterapiyi ve diğer rehabilitasyon alanlarını alıyorlar ama çocuklar için ergoterapide bütünleme tedavilerimiz var. Ben bunun da diğer alanlar gibi yaygınlaşmasını arzu ediyorum. Duygu bütünlemesini alan çocukla, almayan çocuğun arasında fark varsa eğer, bu tedaviyi alması gerekiyor demektir. Bu noktada ailelere tavsiyelerde bulunacak olursak, engelli bir kişiyle karşılaştığımızda bizim şu yaftalamalarımız var ya “engelli yapamaz” gibi. Toplumumuzda bu etiketlemenin yıkılmasını çok arzu ediyorum. Engelli diyoruz ya aslında o engellemeleri biz yaptığımız için engelli oluyorlar. Biz onların güçlü yanlarını ortaya çıkardığımızda, bizim yaptığımız bazı işleri çok daha iyi yapabilecek kapasitelerinin olduğunu görebileceğiz. Ön yargılarımız kırmak birçok şeyle baş etmemizi sağlayacaktır.