Günümüzde can, mal, din, ırz, namus, haysiyet değerleri ağır yaralı durumda. Güven, adalet ve ahlâk eksikliği karşısında insanoğlu adeta kanlı gözyaşında boğulmakta. Beri yanda düşmanları tarafından bile “Muhammed’ül-Emin” olarak anılan bir peygamberin ümmetine ne olmuş ki, ahlâk ve adalet tanımayan sefil ve kuralsız hayatın içinde savrulmakta? Bir tarafta dini istismar eden gruplar, diğer yanda İslâm’ı terör ve şiddet dini gibi gösteren karanlık ağlar, bir başka tarafta din adına siyasete girip, hukuksuz uygulamaları ve akıl almaz hileleriyle İslâm âlemini açık hava hapishanesine çevirenler inançsızlık bataklığında kaybolan ve çıkış yolu arayan insanları dinden soğutmakta.. Efendimizin (asm) gösterdiği, yaşadığı hayatın neresindeyiz? Bir boy aynası gibi her Müslüman’ın bakıp tartması gereken bir soru bu.
Güven-adalet-hukuk
Adalet ve hukuka riayet güven toplumu olmanın birinci şartıdır. Adaletin dini, dili, ırkı, sınıfı yoktur. Sıcacık bir kucak gibi toplumun bütün kesimlerini kucaklar. Fatih Sultan Mehmed’i kadıya şikâyet eden Rum mimar Osmanlı’nın adalet ve hukukuna güveniyordu. Güveni boşa çıkmadı. Zira, “Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür” diyen bir sultandı Mehmet Fatih…
Halife Hz. Ömer’i (ra), bir Hıristiyan’la mahkeme huzuruna çıkaran, Hz. Ali’yi (ra) bir Yahudi’yle muhakeme edenler de adil hâkimlerdi.
Hepsi de Peygamberimizden (asm) ders aldılar… Sözgelimi Medine Vesikası tarihimizdeki o mümtaz şahsiyetlerin aldığı nebevî derslerin başında gelir.
Unutuldu mu?
Dünyaya güven ve adalet sözü veren İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin hazırlanabilmesi için, insanlığın yeryüzüne kan kusturan iki dünya savaşını yaşaması gerekmişti. Oysa ki, asıl insan hakları evrensel beyannamesi 13 asır önce yazıya dökülmüş ve başarıyla uygulanmıştır. Adı Medine Vesikası’dır.
Hukukun üstünlüğü
Peygamberimiz (asm) Medine’ye hicret ettiğinde ilk yaptığı işlerden biri huzur, güven ve adalet ortamını temin etmekti. Medine’de yaşayan herkesin hak ve sorumluluklarını ihtiva eden anayasa niteliğinde bir sözleşme yayınladı. Bu yazılı sözleşme ile Müslümanlarla birlikte, birbirine düşman putperest Arap kabileleri, hicret eden Müslümanlardan büyük rahatsızlık duyan Yahudiler de rahatladılar. Sözleşmeyi memnuniyetle kabul ettiler.
Zira farklı düşüncelere, inançlara sahip de olsalar, keyfîliğe ve gücün üstünlüğüne son veren hukuk kuralları topluma her zaman güven verirdi!
Medine Vesikası
Medine Vesikası İslâm tarihindeki ilk yazılı anayasa örneğidir. Vicdan özgürlüğü, suçun şahsiliği, kan davası diyetleri, borç hukuku gibi esaslarıyla sadece Müslümanlara değil, tüm insanlığa temel problemlerin çözüm yollarını gösterir. Tanzim tarihi 622 yılıdır. Peygamberimiz (asm) bu anayasa ile Müslümanlar ve onlarla müşterek bir dâvâda aynı hareket eden farklı kavimleri tek bir ümmet olarak kabul etmiştir. Medine Vesikası ile ötekileştirme kavramı ortadan kalkmış, farklı düşünen, farklı ibadet eden azınlıklara kötü muamele yapılamayacağı hükme bağlanmıştır. Vesikanın en önemli maddesi problemlerin çözümü için Kur’ân ve Peygamberimizin (asm) tek çözüm mercii olarak kabul edilmesidir.
Hülasa
Görülen o ki, adalet ve güven ihtiyacının had safhaya çıktığı günümüzde Veda Hutbesi gibi Medine Vesikası da başucu kaynaklarımızdan biri olmalı. Buna herkesten önce Müslümanların ihtiyacı var. O zaman Bediüzzaman Hazretleri’nin müjde verdiği gibi doğru İslâm’ı ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu yaşadığımızda insanlık fevc fevc İslâmiyet’i kabul edecektir.