Bir sorunun bitmesi. Yâhut çözümlenmesi. Netice elde etmek. Neticenin hemen ardından bir yenisiyle karşılaşmak.
Sorun dememeli belki de. Soru… Ya da çözülmesi gereken bir mesele, his, duygu, fikir…
Her adımımızda bir soru var aslında. İçimizde çözüm bekleyen hâller var. Ve bu çözüm bulma süreci kimi zaman uzun, zor ve sancılı olabiliyor.
Bir hâle giriftâr olur insan. O hâlden hiç çıkamayacağını sanır. Zaman geçer… Hâl durum gelir. Rabbim esbabı vesile kılar. Ve o hâl ortadan kalkar. Tefekkürî bir hatıra kalır zihinde. Oysa yaşarken hiç bitmeyecek, çözülmeyecek sanır insan. En büyük derdi içinde hisseder.
Tam geçer ki aslında başka bir hâletin içinde buluverir kendini. Nasıl çıksam düşüncesi sarar tekrar benliğini. Düşünceler, çırpınışlar, çıkış yolu aramalar devam eder durur. Fakat fâni hayatın içindeki hâller de fânidir. Dert fenâ bulur, devâ ise bekâ…
Sonra bir başka hâl… Bir başka hâl… Böyle devam eder. Ki öyle de olmalı değil midir? Bu dünyaya gelişteki amaç taallüm ile tekemmül ise…
Amaca doğru yürümede sorun, dert, çözümsüzlük olmalı ki cevap aransın. Cevap aransın ki bulmanın lezzeti de tadılsın.
Aynı kalmamalı insan, ilerlemeli. Keşfe çıkmalı belki de… Kendini keşfe. Ben kimim? Eksiklerim neler? Zayıf yönlerim neler? Nasıl tamamlamalıyım kendimi? Bu hâlime kifâyet etmemeli, en iyiye yönelmeliyim. Ahsen-i takvîmde yaratıldıysa insan. O mertebe için gayret etmeliyim. Yeknesaklık, durağanlık insanı yorar, sıkar.
Oysa kendini keşifte hareket vardır. Nefis pek memnun olmaz ilk başta. Rahatının bozulmasını istemez zira. Eksiklilerini görmeyi, fazlalıklarının farkına varmayı yorucu ve acıtıcı sanır nefis. Ancak öyle değildir. Mükemmele giden yol lezzetlidir. Ruh ferah bulur. Kalp memnun olur. Nefis de en sonunda tatmîn olur.
Yaşadığımız hayatın her adımındaki kendimizi bulma, tefekkür silsilesi aslında Rabbimizi bulma ve O’na yakınlaşma hâlidir.
“Olmasaydı, keşke, çözülsün, bitsin” denilecek ne kadar hâletimiz varsa onlar bizim için iyi ki var. Ve olmaya devam edecekler. İyi ki devam edecekler. Zirâ merdivenin basamakları onlar. Basamakların çokluğu zirveye yakınlık demektir. Kim istemez ki zirvede bir hâl yaşamak. Kulluğun zirvesi… Rabbe yakınlığın zirvesi…
Bir de ihlâs istemeli. Basamakların hemen yanındaki korkuluktur zirâ ihlâs. Zirveye giden merdivenden düşmeyi engeller. Sıkı sıkı tutmalı o korkuluğu. Her adımda durmalı, nefeslenmeli, düşünmeli ve tebessüm etmeli. Ve emîn adımlarla ilerlemeli… Rabbim beni âlây-ı illiyine, ahsen-i takvîme çıkarıyor diye sevinmeli.
Yarınki basamak için adımlarımızı sevinçle atmalı.
Haydi Bismillah…