Siyer-i Nebi Derneği’nden Yüksel Özgün Beyefendi ile “tevhid ve hidayet” kavramları üzerine kısa bir sohbet gerçekleştirdik.
Günde beş vakit namazımızda, Müslüman olduğumuz halde “İhdinas sırâtel mustakîm” diye, İslâmiyet’e girmeyenler için hidayete ersin diye, kendimiz için de doğru yoldan ayırma diye dua ediyoruz. Tevhid bakış açısıyla hidayet kavramını bize açabilir misiniz?
Tabi ki. Önce tevhitten bahsedelim. Biz biliyoruz ki, bir kişinin Müslüman olması için kelime-i şahadet, kelime-i tevhid getirmesi lazım. Yani Allah’ın bir olduğuna, Allah’tan başka ilah olmadığına inanması ve bunu dile getirmesi gerekir. Biz tevhidi üç kısma ayırıyoruz. Birincisi tevhid-i rububiyet. Yani Rabbimizi, Rab olarak -Türkçe rab kelimesinin karşılığı efendi, sahip, yaratıcı demek- yaratıcı olarak kabul ediyoruz. Zaten diğer inanışlara baktığımız zaman, genel olarak Cenab-ı Hakkın yaratıcılığını, bir yaratıcıyı kabul ediyorlar. Burada bir problemimiz yok. İkincisi tevhid-i sıfat ve isimler. Cenab-ı Hakkın sıfatlarından ve isimlerinden O’nu bilmek. Mesela Rezzak ismi vardır. Rızkı verenin Allah olduğuna inanmak gibi. Burada Müslümanlar olarak biraz sıkıntımız var. Cenab-ı Hakkın isimleri ve sıfatlarıyla ilgili olan tevhid inancımızı bir daha gözden geçirmemiz gerekiyor. Biz Rezzak olarak yani rızık veren olarak Allah’ı mı kabul ediyoruz yoksa iş verenimizi mi?
Bir diğer problemimiz ise tevhid-i uluhiyet. Cenab-ı Hakkın ilahlık noktasında bilinmesi. Yani Allah’ın rızası doğrultusunda hayat yaşamak, gayemizin Allah olması.“La ilahe illallah” dediğimiz zaman bizim o günkü Ebu Cehillerden, Ebu Leheblerden bir farkımızın olması lazım, gayemizin sadece Allah olması lazım. Bazı hayatların gayesi sadece para, mal mülk kazanmak ya da dünya hayatında nefsine hoş gelen şeyler.. İşte bunların hepsini, elimizin tersiyle iterek, “La ilahe illallah”, “ Allah’ tan başka hiç bir ilahı kabul etmiyorum. Sadece O’nu razı etme üzerine uğraşıyorum” demek gerek her halimizle. Bizim gayemiz Cenab-ı Hakkın rızasını kazanmak. Cenab-ı Hak bunu bize “İnsanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” ayetiyle buyuruyor. İşte bizim tevhidimiz bu. Yaşamamızın gayesi sadece ve sadece Allah’ın rızasına erişmek olmalı.
Anladığım kadarıyla iman edenler olarak özellikle Cenab-ı Hakkın isimleriyle yaşamamızda ve O’nun tek ve yegane İlah oluşunu hayatımızda gösterme noktasında problemlerimiz var.
Cenab-ı Hak bizi tevhid inancımızla her an imtihan ediyor. Eğer ki tevhid inancı bizde yerleşse, insanlar kendi isteklerinden ziyade Allah’ın rızasını hayatlarının ortalarına koysalar, birileri gelip de Arakan’daki, Suriye’deki veya Irak’taki kardeşlerimize o işkenceleri o zulümleri yapamazlar. Yaşantımızın gayesi sadece Allah olursa o zaman biz yek vücut olarak küffarın karşısına çıkarız, kardeşlerimize kimse zulüm edemez.
Peki hidayet kavramına ilişkin neler söyleyeceksiniz?
Hidayet kelime olarak kişinin istemesi, meyletmesidir. Hani “İhdina” diyoruz. Ya Rabbi bizi meylettir, bizi o yola sok, hangi yola? Cenab-ı Hakkın yoluna… “Sırâtellezine en’amte aleyhim” “O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna” “ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn” “O gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.” Aslında biz Fatiha suresinde kırka yakın kez şöyle demiş oluyoruz; “Ya Rabbi yolunu şaşıranların kendilerine gazap verdiğin, onlarda değişik helaketlere uğrattığın kişilerin yoluna değil.
Hidayet üzerine, kelam, tevhid ve akaid alimleri değişik şeyler söylemişler. Hidayet konusunda şuna inanmak lazım, Allah’a iman ederken kişi kalbini sadece Allah’a açtığında Allah’ın istediği şekilde hayatını yaşamaya çalışır. Diliyle söylediğini kalbiyle de tasdik ederse, ameliyle de gösterirse, Allah onun kalbine hidayet verir. Yani hidayette kulun istemesi meyletmesi vardır. Kul istiyor iman ediyor, Cenab-ı Hak da ondan sonra da hidayet veriyor. ‘Dilediğine’ mânâsını bu şekilde veriyoruz. Cenab-ı Hak hidayeti isteyen kişileri, ona ulaştırır. Çok hassas bir mesele. Nefsimizi sorgulamamız, devamlı Allah’a sığınmamız gerekiyor. Devamlı vakit namazlarımızda da hidayet istiyoruz. Yani hidayet geliştirilebilen Allah’ın izniyle değişen, güçlenen ya da Allah muhafaza zayıflayan, sönen bir kavram. Çok dua etmek lazım. Biz dünyanın o hengamesine, meşgalelerine dalıp tevhid ve hidayet dediğimiz bu kavramları maalesef unutuyoruz. Cenab-ı Hak cümlemizi hidayeti, tevhidi anlayan, iman edenlerden eylesin.