Yaşlılık hayatımızın sonbaharı diyebileceğimiz bir dönem. Bu dönemle ilgili özel bir bölüm de mevcut. İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanlığı, Sağlık Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Akgül ile Gerontoloji ve yaşlılık gerçeğini konuştuk.
Gerontoloji nedir?
Gerontoloji, kelime anlamıyla yaşlılık bilimi, sağlıklı yaşlanma, sağlıklı yaşlılık olarak kullanılır. Burada birkaç ayrıntı vereyim. Yaşlı ve sağlıklı yaşlanma ne demektir? Yaşlı denildiğinde bizim gündemimizdeki yaş aralığı 65 yaş ve üstüdür. Bizim bölüm için herkes “Yaşlı hastalara mı bakıyorsunuz?” diye soruyor. Hayır, biz 65 yaş üstü sağlıklı veya sağlığına belirli bir süre veya tamamen kaybetmiş olan kişilerin hayatlarında, yalnızca sağlığı ile ilgilenmiyoruz. Aynı zamanda, yaşlıların hukukunu, yaşlıların mirasını, çevre düzenlemesini, yaşlıların mimarisini, yaşlı psikolojisini, sosyolojisini topluma tekrar kazanılmasını sağlayan çok geniş bir yelpazede çalışan bir bölümüz. Burada kişilerin karıştırdığı şey geriatri ya da gerontolojinin ne demek olduğu. Geriatri bir tıp disiplinidir. Yani 6 senelik bir tıp fakültesini okumanız gerekir. Ama gerontoloji dört senelik lisans programıdır. Saydığım bütün bu yelpazeye hakim olan lisans mezunlarının yaptığı işlerdir ve onlara da gerontolog denir.
Yani içinde sağlık da var, psikoloji ve sosyoloji de.
Tabi hepsi var. 65 yaş üstü hayatla ilgili ne varsa gerontolojide var. Türkiye’de ilk Akdeniz Üniversitesi’nde kurulmuştur. Konu biraz sağlıkla ilgili olduğu için, biz de ilk defa Sağlık Bilimleri Fakültesi’nin altında İstanbul Üniversitesi’nde bu bölümü kurduk. Aslında 1900’lü yıllardan beri Amerika’da ve Avrupa’da var ama Türkiye’de yeni bir kavram. Bu bölümü daha üç sene önce kurduk. Şimdi 3. sınıfta öğrencilerimiz var. İnşallah gelecek sene mezunlarımızı vermeye başlayacağız. Bu bölüm yaşamın her noktasında olduğu için çok geniş bir yelpazeye sahip. O yüzden mezunlarımız özellikle danışman kadrosunda çalışabilir. Mesela bir yaşlı köyü, kaplıcalar, huzurevi veya üniversitenin yaşlılık ilgili bölümlerinde, hastanelerde danışmanlık yapabilirler.
Gerontoloji niye çok önemli?
Biz ilkokuldayken Türkiye genç bir nüfusa sahip derlerdi. Gerçekten de o zamanlar genç nüfusumuz yüksekti. Fakat son yıllardaki istatistik verilerimiz 8.4 oranda 65 yaşın üzerinde kişiye sahip olduğumuzu söylüyor. Bu % 8’i geçtiği zaman yaşlı toplum denir. Bu gidişle 2023’te yaşlı nüfusumuz % 10.2 olacak. Yani ileri yaşlı bir toplum olacağız. Bundan sonra her politikamızın, eğitimimizin veya alt yapımızın içinde yaşlıları istihdam eden, sağlığını koruyan yerlerin olması gerekir. Bu nedenle Gerontoloji geleceğin en önemli bölümü. Türkiye gibi genç nüfusuyla övündüğümüz bir ülkenin bile artık yaşlı toplum ve hatta 2023’te ileri yaşlı toplum olacağını söyleyebiliriz. Bu hem iyi, hem kötü. İyi, bu insanları yaşatabiliyoruz demek. Ben aynı zamanda kalp-damar cerrahı olduğum için, yaptığımız ameliyatlarla insanların 90-100 yaşına kadar yaşayabildiğini görüyorum. Toplumumuzun sağlığı da eskisine göre gayet iyi. Eğer bu zenginliği iyi manipüle edemezsek negatife dönüyor. O zaman da yaşlı toplumun bir çok problemi ortaya çıkıyor. Biz Gerontoloji bölümü olarak yaşlıların deneyimlerinden yararlanmak istiyoruz, hem de onların sağlıklarını korumak istiyoruz ki ekstra bir külfet olarak bize dönmesin.
Gerontolojiyi açıklarken yaşlılara göre mimariyi de saydınız. Bunu biraz açabilir miyiz?
Birçok inşaat firmasının üst yönetimiyle görüşüyoruz. Onlara “Gerontolojik ev niye yapmıyorsunuz?” dedik. Peki gerontolojik ev ne demek? Genelde Türk toplumunda bir insan annesi ve babasıyla beraber yaşamak ister. Beraber yaşamak istemese de yandaki evde yaşamasını ister, onu da istemese, güvendiği bir evde yaşamasını ister. Toplumdaki ileri yaştaki en büyük sıkıntı ise “düşme”dir. Yani yaşlı kişi düştüğü zaman, kalçasını, dizini, bir kemiğini kırıyor ve belki hiçbir zaman iyileşmiyor. İyileşmediği gibi, ailesinden devamlı bir, iki kişi yanında duruyor. Bir şekliyle mesai ve kaynak israfı oluyor. Biz şu anda kalkınma ajansından aldığımız projeyle İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde İstanbul Geronteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi (İst-GETAM) adı altında yaşlıların düşmesini önleyici sistemler kurduk. Bu Bahçelievler Belediyesi ile ortak yaptığımız bir çalışma. 65 yaş üstündeki bir kişi geliyor, biz bunun düşme skalasını inceliyoruz. “Bunda böyle bir sıkıntı var, hemen şu noktada rehabilite edilmesi lazım” diyoruz. Ve ona göre de bu kişinin düşmesi çok büyük bir oranda azalmış oluyor. Burada en büyük etkenlerden birisi mimari şartlar. Büyük inşaat firmalarıyla görüştüğümüzde şunu konuştuk, öyle bir oda veya ev yapacağız ki ışıklandırmasından, yerlerdeki mermerin kayganlığına, televizyona ulaşmaktan, tuvalet oturma yüksekliğine, yatak yüksekliğine veya akıllı ayakkabıdan, akıllı bilekliklere kadar her şey düşünülmüş olacak. Yaşlının bazen biliş düzeyi bozuk olabilir. “O anda yataktan mı düştü, yoksa başka bir şey mi oldu?”gibi sorulara cevap olacak teknolojiyle birleştirdiğimiz çalışmalarımız var. O nedenle kişi ailesiyle, yaşlılarıyla yaşamak istediği zaman, gerontolojik oda veya gerontolojik tuvalet, banyo, mutfak devreye giriyor. Başka bir evde yaşatmasını istiyorsa, yandaki bir ev ya da uzakta olabilir, bu gerontolojik bir ev oluyor ki, yaşlı kişi orada 7/24 hem gözetleniyor, hem de koruma altında kalıyor. Böylece ihtiyaçları anında sağlanıyor, hem de uyarılarla kontrol altına alınmış oluyor. O nedenle mimari işi çok önemli. Türkiye’de bu mimari işini daha ciddiye alan olmadı, ama biz büyük firmalarla görüşüyoruz. Hatta üniversitemizin kampüsünde örnek olarak bir gerontolojik ev mimarisine başladık. En azından insanlara burayı gösterip ‘böyle de bir şey varmış’ı oluşturuyoruz.
Yurt dışındaki derneklerle, vakıflarla aranızda bilgi akışı var mı?
Tabii var. Hatta öğrencilerimizi ara sıra onların kongrelerine, sempozyumlarına gönderiyoruz. Bizler zaten hocalar olarak oralarla devamlı iletişimdeyiz. Gerontoloji öyle büyük bir şemsiye ki, yukarda bahsettiğim gibi altında gerontolojik mimari, gerontolojik hukuk da var. Mesela miras hukuku, 80 yaşında bir babamız var, “Benim bu mirasım ne olacak? Mirası alacaklar ne durumda olacak?” veya “Bunu bir yere bağışlayacak mı?” gibi basit görünen ama insanın kafasını devamlı kurcalayan soruları var. Bu kişi nereye başvuracak? İşte tam bu noktada “Aile gerontoloğu” kavramını ürettik. Yani aile hekimi gibi her mahalleden sorumlu gerontolog olacak. Bu sorumlu kişiler ailenin yaşlısının her türlü ihtiyacını bir trafik memuru gibi yönlendirecek. Nasıl mı? Bu projede avukat, doktor, sosyolog, psikolog bir çok şey biri birine bağlı olacak ve bunlar yaşlı kişiyi yönlendirilecek. “Sizin ihtiyacınız bu efendim, randevunuzu aldık ve görüştüreceğiz” gibi kolaylık sağlayacaklar. Maalesef toplumumuzda gerontolojik kesimin çok ciddi problemleri var. Mesela yaşlı istismarı gibi bir durum var, burada da sosyal hizmetimiz devrede olacak. Gerontoloji yaşlı hastaya bakılan bir yer değil. Yaşlanan herkese bakan bir yer. Geriatriden farkı bu aslında. Doktorların farkı hasta olduğu zaman bakarlar. Ama bizde sağlıklı veya hasta fark etmez. Çünkü biz kişinin sadece bedensel sağlığıyla ilgilenmiyoruz, ruh sağlığı ve sosyolojik doygunluk gibi birçok alanda hizmet etmeye çalışıyoruz. İşte bu yüzden “aile gerontoloğu” kavramı çok önemli.
Hayatımızın ayrı bir dönemi olan yaşlılığa hazırlanma için neler tavsiye edersiniz?
Ben aynı zamanda kalp ve damar cerrahı olduğum için, işin hem iç tarafını, hem de dış tarafını biliyorum. Bizde problem şu; gerçekten çok girişken ve çalışkan bir milletiz. Kişi 65 yaşına kadar aktif bir hayat yaşamışsa, bu iş hayatı, sosyal hayatı ya da spor hayatı olabilir “Artık ben emekli oluyorum” psikolojisi bütün sistemini çökertiyor. Tamam emekli olabilirsiniz. Ama “emekli oluyorum” psikolojisi yaşamamalısınız. Oraya bir hazırlık olacak. Herkes emekliliği şöyle düşünüyor; “İstanbul’da çok yoğun bir hayatım vardı. Emekli oldum. 70 yaşındayım. Artık bir sahil kasabasına gideyim mutlu yaşayayım.” Ama vücut ona alışık değil; vücut harekete alışık. Eğer onu devam ettirmezseniz vücudun bütün sistemi yaşlanmaya başlıyor. Bedensel olarak da ruhsal olarak da. Üretim 90 yaşında da olsa devam edecek. Belki bedensel üretim olmayacak, ama zihinsel üretim mutlaka olacak.
Sizi dinlerken, Mimar Sinan’ın Selimiye’yi çok ileri yaşlarda yaptığı ya da Eyüb el Ensari’nin İstanbul’a geldiğinde 90 yaşlarında olduğunu hatırladım. Mesele fıtrî bir hâl akışı var onu devam ettirmek..
Kesinlikle öyle. Ben çok aktif olarak ameliyatlar yapan bir kalp-damar cerrahıyım. Yaşlanmak, damar yaşlanması demektir. Damarları da besleyen damarlar vardır. Bunlara vasa vasorum denilir. Önce bunlar yaşlanır, bozulur. Sonra esas damarları bozmaya başlar. Bütün organların yaşlanması önce onu besleyen damarın yaşlanmasıyla başlar. Ve ben bu damar yaşlanmasını çok iyi bir şekilde analiz eden bir hekimim. Herkes şunu söylüyor: “İleri yaşlarda beyin fonksiyonları azalır.” Beyin fonksiyonları azalmaz. Eğer siz beyni kullanmayı bırakır, onu emekli ederseniz, o zaman beyin ortamdan çekilmeye başlar. Beyin kişinin kendi aktivasyonuyla çalışır. Sizin ona verdiğiniz emirleri arka plânda ve ön plânda gerçekleştirmeye çalışır. Siz 90 yaşında da çok iyi bir teori veya hipotez üretebilirsiniz. Bizim en büyük yanlışımız şu, yaşlandım artık deyip bir şeylerden çekilmek. Bakın 90 yaşındaki zatlardan örnekleri siz gösterdiniz. Ben de bir sürü örnek gösterebilirim bunun gibi. O nedenle benim yaptığım şey şudur: 70, 80, 90, 100 fark etmez. Kişi her zaman üretime katkıda olacak. Üretimde olmayan herhangi bir yaş gurubu yaşlanmaya başlar. Benim ana fikrim bu.
Genç olduğu halde damar yaşı hayli yaşlı olanlar var. Belki konumuzun dışında biraz ama sizi bulmuşken soralım. O da ayrı bir olay değil mi ?
Tabi, biz damar yaşını da ölçüyoruz. Bir kere yaşlanma işi, 65 yaşından sonra başlamaz. Yaşlanma işi doğduğunuz zaman başlar. Yani anne karnından çıktınız, doğdunuz, yaşlanma başlıyor demektir. Ne demek? Damarlarda plaklar oluşmaya başlar yani damarlardaki o anne karnındaki mükemmel sistem yavaş yavaş çevre şartlarıyla bozulur demektir. Eğer genetik mirasınız, çevre faktörleriniz, hijyeniniz iyi değilse, sigara, alkol gibi maddeler veya düzensiz fiziksel aktivitenin olduğu bir hayat yaşıyorsanız, eğer stresle baş etmeyi bilmiyorsanız, bu stresli ortamlarda yaşlanma hızlanır. Bu yüzden 15 yaşında 25 yaş, 50 yaşında 90 yaş damarları görürüz. Bazen de tam tersi 50 yaşında 30 yaş damarları görürüz. Yani, bu kişinin kendi bedenine, genetiği ölçüsünde bakabilmesiyle ilgili bir hadisedir. Genetik elimizde değil ama çevre elimizde. Kişinin kendi psikolojisi, çalışma ve üretme kabiliyeti kendi elinde. Bunları korursa o negatif genetiğe rağmen, çok güzel bir hayat götürebilir.
Gençlere de tavsiyeleriniz var mı?
Şimdi gençlere tavsiyem şu: gençliklerine güvenip gününü gün edecek şekilde yaşayanlar var. Sağlık açısından, psikolojik açıdan ve bazı alışkanlıklar olarak. Nasıl olsa ileride düzeltirim veya yaşlılık bana çok uzak diyenler var. Şimdi bu gençlere şunu tavsiye ediyorum, üretimden ayrılmayın, üretime devam edin. Bunu hem bedensel, hem psikolojik, hem de beyinsel olarak yapmanız lazım. Sizin 90 yaşına 100 yaşına kendinizi hazırlamanız lazım. Bunu egzersizle, sporla, kontrollerle, alışkanlıkların düzenlenmesiyle, stresle baş etmekle yapabilirsiniz. Bunları okuyan 80 yaşındaki amcalar veya teyzelerimize şunu söylüyorum: Yaşın bir önemi kalmadı bu dünyada. Bizim hedefimiz hep kişinin hem toplumsal, hem bireysel olarak üretime devam etmesi ve sosyalleşmesi olmalı. Sosyalleşmesinde tabi ki bedensel, mimarî, hukuksal sınırlıkları olabilir. Bunların hepsinin, Gerontoloji bölümünde yetiştirdiğimiz öğrenciler tarafından verilen danışmanlıklarla düzeltileceğine inanıyorum. Ve bu bölüm geleceğin en önemli mesleklerden birisi, bunun da altını çiziyorum.