Olumsuz duyguların bedenimiz üzerindeki etkisini ve psikolojik ağrıları Psk.Fatma Vildan Kaldırım ile konuştuk.
Öncellikle olumsuz duygu dediğimiz şey nedir?
Öfke, şüphe, korku, kıskançlık kaygı gibi kişide olumsuz, kötü bir his uyandıracak duyguların, hayatını zora sokacak, günlük yaşantısını etkileyecek, rahatsız edecek düzeyde olan duygulara negatif yani olumsuz duygular diyoruz. Kişilerin kendisi ve yaşadıkları olaylarla ilgili olumsuz duygu ve düşünceleri aslında hayatı zannedilenden çok daha fazla etkiliyor. Artık çok sayıda araştırma duygu ve düşüncelerin insanın bedenine verdiği zarar konusunda hemfikir. Ağrılar, mide ve bağırsak problemleri, cilt, kalp rahatsızlıkları gibi birçok rahatsızlıkta olumsuz duygu ve düşüncelerin payı büyüktür. Bedene yansıması konusunda da bu duygulara negatif duygular deme konusu tartışılabilir. Çünkü olumsuz duygu diye adlandırdığımız tüm bu duygular bir motivasyon kaynağıdır. Harekete geçiren itici bir güçtür, güdüleyici faktörün ta kendisidir diyebiliriz. Negatif duygular bizim hayatta kalmamız için gerekli olan duygulardır. Nasıl ki bir stres sonucu dersimize, işimize daha çok çalışıyoruz, bir şeyler kazanmak için çabalıyoruz, diğer tüm olumsuz duygular da sizi bir şekilde motive eder ve sizi hayatta tutar.Tabi belirli bir düzeyde oldukları zaman. Korku duygusu aslında bir uyarı mekanizmasıdır diyebiliriz. Size saldıran bir köpek, zarar verebilir. Siz eğer size saldıran köpeğin korkusunu uzun süre üzerinizden atamayıp, diğer köpeklerin yanından da korkarak geçiyorsanız veya yolunuzu değiştiriyorsanız, hatta öyle danışanlarımız var ki televizyonda bile görmeye tahammül edemiyorlar. Bu tarz şeyler yaşıyorsanız, bu korku duygusu bir probleme işaret ediyor ve o an duyduğumuz bu duyguyu, negatif sağlıksız hale getiriyor. Yani olumlu, sağlıklı olan korku duygusu da artık sağlıksız bir duygu haline dönüşüyor. Gereğinden fazla yaşanan negatif duygular hem ruhsal, hem de bedensel problemler ortaya çıkarır. Kişinin işlevselliğini ciddi bir şekilde bozar.
Duygularımızın bedenimize yansıması ne şekilde oluyor?
Vücudumuzda sempatik sinir sistemi dediğimiz bir sistem var. Korku, sevinç, heyecan gibi durumlarda aktive olur. Kan basıncını arttırır, kalbi hızlandırır, sindirimi yavaşlatır vs. yani vücudun ters giden bir şeyler var diyen, tehlike anında ortaya çıkan bir alarm sistemidir diyebiliriz. Ani karar verilmesi gerektiği durumlarda da, karar veren bir sistemdir. Diyelim karşınıza aniden eli bıçaklı biri çıktı. O zaman hemen sempatik sinir sistemi devreye girer, göz bebekleriniz büyür daha iyi görebilmek için. Kalp daha hızlı kan pompalar, kana daha fazla adrenalin salgılanır. Bunlar da enerji üretimini arttırır. Çünkü savaş veya kaç tepkisini aslında sempatik sinir sistemi aktive eder. Bıçaklı adamın yanından kaçmanız için aktive olmuştur. Kaçtıktan sonraki zamanda parasempatik sinir sistemi dediğimiz sistem devreye girer. Bu da o alarm mekanizmasını kapatan bir sistemdir. Aslında parasempatik sinir sistemi sizin sakinleşmenizi sağlar. İşte menfi duyguları yaşayan kişilerde bu sistem bozulur, ağrı veya sürekli gerginlik olarak ortaya çıkar. Sistemi aktive etmeleri gereken bir olay yokken, küçücük bir olayda sanki çok büyük bir olay olmuş gibi tepkiler verebilirler. Duygularımızı dozunda, dengeli kullandığımızda bizim hayatımızı muhafaza etmeye yönelik olduğunu görüyoruz. Biraz dozu aşınca, korkular, kaygılar fobiye dönüşünce, bu sefer sistem karışıyor. Ondan kaynaklı arızalar çıkıyor. Özellikle de sistemin bozulduğu kişilerde ağrı bozukluğu ortaya çıkar. Baş ağrısı, sırt ağrısı olabilir, kramplar girebilir veya eklem ağrıları yaşanabilir. Genelde ağrı şikayetiyle geliyor bu kişiler. Ayrıca üşüme, bayılma, karıncalanma, uyuşma, mide bulantısı, kanama, kusmaya kadar hatta cilt hastalıklarına varanlar vardır. Ağrı gibi algılanmasa da literatürde hepsi psikolojik ağrı diye geçer. Bunların hepsi görülebilir, hatta ben öyle bir danışan görmedim ama, dünya üzerinde bu tarz kör olan kişiler var. Psikolojik ağrılar ciddi bir bozukluktur, kendi başına geçebilecek bir rahatsızlık değildir.
Peki kimlerde görülme riski daha fazla?
Duygularını ifade etmekte zorluk çeken kişiler vardır. Bu kişiler olumlu ya da olumsuz olaylarda duygularını çok fazla paylaşamazlar. İçe kapanık, kendi içlerinde problemlerini çözmeye çalışan kişilerde aslında daha çok görülüyor. Bu kişiler özgüven problemi de yaşayabiliyor ve bu durum kadınlarda iki kat fazla görünüyor. Aslında ağrı bir semptomdur, yani bedendeki “artık kaldıramıyorum” mesajıdır. Dışarı çıkan ağrı, içerdeki ruhsal bunaltının bir yansımasıdır. Mesela diyelim ki eşine sinirlenen bayan tartışmadan sonra kolunun kasılmadığını görüyor ve bunun için doktora gidiyor, tedavi oluyor. Sadece ağrıya odaklanılıyor ve tedavi oluyor. Evet bu şekilde kasılması geçebilir. Ama bir süre sonra bu sıkıntı başka bir yerden patlak verir. Bu sefer başı ağrımaya başlar. Çünkü aslında sorunu ağrı değil, ağrıyı algılama biçimidir. Maalesef toplumumuzda insanların yaşadığı psikolojik acıyı ifade etmeleri sanki bir kusurluluk, bir suç gibi algılanıyor. İnsanlar kendi problemlerinin psikolojik olduğunu, hem kabul etmiyorlar, hem de başkalarının bilmesini de istemiyorlar. Onun yerine bedensel yaşanılan bir acı daha kabul edilebiliyor. Bu nedenle de duygularını ifade etme zorluğu çeken kişilerde, ağrı artık beden dili haline dönüşüyor. Yani bir ifade biçimi oluyor. Eşine sinirlenen kadın, belki eşine içinden geçenleri söyleyemiyor, ama bu sefer bedeni ağrılar yoluyla artık bir şekilde konuşmaya başlıyor. ‘Beni duyun’ demek istiyor.
Bu durum mükemmeliyetçi, evhamlı, obsesif kişilerde de görülebiliyor. Özellikle kaygı bozukluklarıyla ağrı bağlantılı. Mesela panik atak geçiren biri, kalpte göğüs ağrısı ile birlikte hastaneye gidiyor ve kalp krizi geçiriyorum, nefes alamıyorum diyerek hastaneye başvuruyor. Aslında kişinin dediği gibi bir ağrısı olabilir. Ama ağrıya o kadar çok reaksiyon gösterir ki, verdiği tepkiyle, yaşadığı ağrı orantısız olur. Çok aşırı reaksiyon gösterdiği için, başta verdiğimiz örnekte olduğu gibi, sanki elinde bıçaklı bir saldırgan varmış gibi sempatik sinir sistemini devreye sokuyor. Ellerde titreme başlıyor, kalp daha hızlı çarpıyor, terliyor… Sempatik sinir sistemi devreye girdi ama ortada bir şey yok. Dolayısıyla sıkışma hissi daha çok artıyor.
Mükemmeliyetçi kişilerde de, hiç ağrı olmamış, ağrı yaşamamalıymış gibi bir çaba görüyoruz. Takıntılı kişilerde de ağrı takıntısı olabiliyor. Bu kişiler özellikle çok ilaç kullanıp çok doktor değiştirebiliyor. Son olarak da çocuklar, nasıl her konuda ebeveynlerini örnek alıyorsa, ağrı konusunda da model alıp, öğrenilebilirler. Çünkü o ağrıyı kullanan kişilerde ağrı iletişim biçimi haline gelir. Bu tarz problemi olan kişilerin çocukluk dönemlerine baktığımızda da ailelerin de aynı ağrıyı yaşandığı bulunmuştur. Kendimizi ifade biçimini nasıl ailemizden öğreniyorsak, ağrıyı da o şekilde öğrendiğimiz ortaya çıkmıştır. O yüzden anne babaların dikkat etmesinde fayda var. Böyle ağrıları oluyorsa da çocuğa yansıtmamalarını öneririm. Çünkü bir süre sonra çocuk da bunu kullanmaya başlıyor.
Psikolojik ağrıları nasıl tespit edeceğiz Vildan Hanım?
En önemli nokta bu bence. Şimdi önce ağrıya biraz değinelim. Teşhis koyulacak ağrı nasıldır? Ağrı vücudun fiziksel bütünlüğünü bozan şeylere karşı beynin verdiği bir sinyaldir. Yani vücudumuzda ters bir şey oluyorsa, siz bunu ağrınızla anlarsınız. Doktora bacağım ağrıyor dersiniz, bacağınızı inceler. Eğer ağrı olmasaydı bir sıkıntı olduğunu anlayamazdık öyle değil mi? Psikolojik kökenli ağrıda, kişi fiziksel muayeneler olur, değerlendirmelerden geçer ama hastalığına dair organik bir sebep bulunamaz. Bu kişiler ağrıyı gerçekten yaşarlar, fakat doktor ağrı çekmesine bir neden bulamaz. Bu konu benim için çok önemli. Çünkü insanlar böyle psikolojik ağrı yaşayan birini bilerek yapıyormuş, dikkat çekmeye çalışıyormuş gözüyle bakıyorlar. Ama kişi gerçekten acı çekiyor, bunu insanlara inandıramıyor. Biz özellikle çocuklarda görürüz çocuk okula gitmek istemez, karın ağrısı nedeniyle. Aileler doktora götürür, fakat doktor bir şey bulamayınca aile çocuğa kızmaya başlar. Halbuki çocuk gerçekten bir ağrı yaşıyor. Burada okul fobisi bir iletişim biçimi olarak ağrı ile ortaya çıkıyor. Biz böyle bir durumda ağrıya değil de çocukla okul fobisini çalışırız. Korku çalışıldığı zaman ağrı da otomatik olarak geçmeye başlar. Psikolojik ağrı yaşayan kişiler, hastalığı gerçek yaşayan kişilerin gösterdiği semptomları göstermezler. Mesela panik atak geçiriyor kişi. Kalp krizi geçirdiğine inanıyor ama kalp krizi belirtilerinin hiçbiri kişide yoktur. Panik atakta kalp çok hızlı çarpmaz ama kişi kalp krizi geçiriyormuş gibi hisseder.
Psikolojik ağrının tek bir nedeni yok sanırım?
Açıkçası “bundan dolayı olmuş” da diyemiyoruz. Kişinin geçmişte yaşadığı bir durumdan kaynaklı olabilir. Örneğin taciz öyküsü, sevilen birinin kaybı veya sürekli bastırılmış aşağılanmış bir çocukluk gibi birçok öykü yetişkinlik döneminde bir psikolojik ağrı ortaya çıkabilir. Ağrıların bir başka nedeni de şimdiki zaman ile ilgili olabilir. Mesela birazdan bahsedeceğim kazançlardan dolayı veya düşünce yapılarının yanlış olmasından kaynaklı olabilir. Seans yaptığımız bir danışmanımda kronik şiddetli baş ağrısı vardı. Çalışmalar sonucunda eşinin hasta olduğu dönemlerde, kendisine merhamet gösterdiği, ama onun dışında göstermediği ortaya çıktı. Zihnimiz öyle bir şey ki her şeyin farkında. Sizin farkında olmadığınız şeylerin bile farkında. O zaman da zihin bakıyor ki ben sadece hastayken ilgi görüyorum o zaman hastayım diyor ve biz bunun farkında değiliz.
Size gelenler doktor ağrısına bir sebep bulamadığı için geliyor değil mi?
Evet, mesela muayene olmaya gidiyorlar, problemlerini anlatıyorlar. Doktor da durumunuz psikolojik diyor. Fakat kişi bunu kabul etmiyor ‘bu doktor benim hastalığımı bulamıyor’ diyor ve başka doktor arıyor. Hatta bu hastalardan o kadar çok operasyon geçirenler var ki inanamazsınız. Avuç dolusu ilaç alanlar var. Daha önce belirttiğim gibi kişi kendisinin psikolojik problemi olduğunu kabul etmiyor. Ben böyle bir şey yapamam diyor. O yüzden öncelikle durumu kabul etmek lazım bence.
Psikolojik ağrı şikâyetiyle gelenlere ne tavsiye ediyorsunuz?
Bu kişiler eğer ağrılarından kurtulmak istiyorlarsa, ilk adım bu durumun psikolojik olduğunu ve tedavi ile düzeleceğine inanmaları gerekir. Plasebo etkisi diye bir şey vardır. Farmakolojik olarak etkisiz bir ilacın, telkine dayalı bir etki ortaya çıkarma halidir. Bununla ilgili de birçok deney yapılmıştır. Psikolojik baş ağrısı çeken elli kişiye Plasebo uygulanıyor. Yani etkisiz bir ilaç veriliyor ve deniyor ki ‘yeni bir ağrı kesici çıktı, çok güçlü bir etkisi var, sizde denemek istiyoruz.’ Deney sonucunda hastaların kırkının ağrılarının geçtiği tespit ediliyor. Çok büyük bir rakam. Sonuç olarak kişiler tedaviye başlamadan önce ne kadar pozitif düşünürlerse, tedavi sonunda da o kadar iyileşme gösterirler. Çünkü beyin inandıkları zaman beta-endorfin dediğimiz ağrı kesici ve mutluluk verici enzim salgılar. Dolayısıyla inanmayanlara oranla daha çabuk iyileşir. Hatta Nosebo diye bir Plasebonun tersi bir durum vardır. Çok fazla literatürde konuşulmaz ama gerçekten yaşanmış bir olay vardır. Afganistan’da biliyorsunuz kızlar daha yeni yeni okullara gitmeye başlıyorlar. İlk gitmeye başladıkları zaman Taliban, bir yayın yapıyor ve “Eğer kadınlar okula giderlerse sonuçları kötü olur.” diyor. Tabi kız çocukları çekinerek okula gitmeye başlıyorlar. Bir süre sonra 5 tane okuldan ishal, kusma, bayılma gibi semptomlarla çocuklar geliyor. Herkes “Acaba Taliban nasıl bir gaz kullandı ki sadece kızları etkiliyor?” diyor. Dünya Sağlık Örgütü Afganistan’a konuyu araştırmak için geliyor ve kızlardan kan alıyor. Sonuç hiçbir şey yok. Sadece kötü bir şey olacağına inandıkları için kız çocuklarında bu semptomlar ortaya çıkıyor.
En önemlisi psikolojik ağrı yaşayan kişiler ağrıdan kazanç sağlıyor olabilirler. Kişi ağrısı olduğu için sorumluluktan uzaklaşıyorsa, sevgi-ilgi ihtiyacı ağrısı olduğu zamanlar karşılanıyorsa, ama onunla ağrısı olmadığı zamanlarda ilgilenilmiyorsa kişi farkında olmadan ihtiyaçlarını karşılayan bir araç olarak ağrıyı kullanır. Bu bilinçaltı savunma mekanizmasıdır. Aynı şekilde okula “ağrım var” diyerek gitmek istemeyen çocuklarda da bu durum görülür. Normal zamanda çocuğun karnı ağrıdığında aile aşırı ilgili ise çocuk bunu kullanabilir. Aslında ağrıyan karnı değil beynidir. Bu çocuk üzerinden gidersek o gün okula gitmezse, ertesi gün de ailesi öğretmene “hocam hasta oldu bugün mazur görseniz” dese öğretmen çocuk hasta diye çok aktif etmezse, çocuk için okula gitmemek, derse katılmamak bir ödül kazanç gibi gelir. Ve bir süre sonra beyin bunu otomatik olarak yapar. Eğer ağrı sonrasında kişilerin kazançları var ise mutlaka kazanç faktörü ortadan kaldırılmalıdır. Kişiye “bu hastalık senin için bir sığınak gibi, iyileşme çabası içerisinde değilsin, bu senin ağrılarını iyileştirmiyor.” mesajını vermek gerekir. Kişinin ağrısı ile ilgilenilmediği zaman bunu görür ve sorumluluklarını yapmak zorunda kalır, zamanla düzelir. Aynı şekilde çocukların okul korkuları için de “ben senin için elimden geleni yaptım fakat bu senin sorumluluğun” mesajı verilerek okula gönderilmesi gerekir.
Düzenli uyku çok önemlidir. Sadece psikojenik rahatsızlıklar için değil her problemde uyku bozulduğu zaman kişi daha kötü olabiliyor. Şizofreni, depresyon, bipolar bozukluk gibi birçok hastalıkta uyku olmadığı zaman atak geçirebilirler.
Bunların dışında düzenli spor yapmak çok önemli. Aktif spor yapıldığı zaman yine beyin endorfin salgılıyor ve antidepresan özelliği bile gösteriyor. Meditasyon, yoga tarzı çalışmalar da çok etkilidir. Hatta komandolarımızı, olur da işkenceye maruz kalırlarsa diye acıyı hissetmemeleri için bu tekniklerle eğitirler. Amerika’da bunların merkezleri vardır. Yanık hastalarının acı hissetmemeleri için sanal gerçeklik gözlüklerini takarak ağrılarını azaltmaya yönelik çalışmalar vardır. Psikoterapi teknikleri uygulanabilir. En çok kullanılan BDT’dir. Kişilerin yaşadıkları çocukluk travmaları, korkular, olumsuz duygu ve düşüncelerini ele alarak hastaların kendisini tanımalarını sağlar. Psikoterapi süreci içerisinde hasta zaten iyileşir. En yaygın kullanılan antidepresan tedavisidir. Ağrıyı algılayan seratonin maddesidir ve antidepresanların ağrı kesici özellikleri de buradan gelir. Psikolojik ağrı ciddi bir bozukluktur. Psikolojik yardım almadan kolay geçebilecek bir şey değildir. Söylediğimiz gibi ağrı beynin ters giden bir şeye karşı verdiği sinyaldir. Hatta psikolojik yardım almamız için verilen bir sinyaldir bu. Evet, fiziksel bir şey yok ama psikolojik bir şey var. O yüzden bu ağrıyı yaşayan kişiler tedaviye inanarak yardım alırlarsa, kurtulanları çok gördük, göreceğiz de inşallah.