“Ramazan-ı Şerif’teki oruç, hakikî ve hâlis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır.“
Bediüzzaman Said Nursî
Beli kabilesinden iki kişi Peygamber Efendimiz’in (asm) yanına geldiler. İkisi beraber Müslüman oldular. Biri diğerinden gayretliydi. Bu adam, bir gazveye iştirak etti ve şehit oldu.
Öbürü, ondan sonra bir yıl daha yaşadı. Sonra o da öldü.
Hz. Talha bin Ubeydullah (ra) der ki: “Ben rüyamda gördüm ki: Ben Cennetin kapısının yanındayım. Bir de baktım ki yanımda o iki zat var. Cennetten biri çıktı ve o iki kişiden sonradan ölene, Cennete girmesi için izin verdi. Aynı vazifeli zat, bir müddet sonra yine çıktı, şehit olana da Cennete girme izni verdi.”
Sonra, adam benim için geri geldi ve: “Sen dön, senin Cennete girme vaktin henüz gelmedi!” dedi. Sabah olunca Hz. Talha (ra) bu rüyayı halka anlattı. Herkes bu rüyada şehid olan zatın Cennete öbüründen daha sonra girmesine şaşırmıştı. Bu, Resûlullah’a (asm) kadar ulaştı.
Peygamber Efendimiz (asm):
“Bunda şaşacak ne var?” buyurdular. Halk:
“Ey Allah’ın Resulü! Bu zat din için çalışmada öbüründen daha gayretli idi ve şehit oldu. Ama öbürü Cennete bundan evvel girdi.” dediler.
Bunun üzerine Resûlullah (asm):
“Berikisi ondan sonra bir yıl hayatta kalmadı mı?” buyurdu.
“Evet!” dediler.
Peygamber Efendimiz (asm):
“Ve o Ramazana ulaşıp oruç tutmadı mı, bir yıl boyu şu kadar namaz kılmadı mı?” buyurdu. Halk yine:
“Evet!” deyince, Resûlullah (asm):
“Şu halde ikisinin arasında bulunan mesafe gök ile yer arasındaki mesafeden fazladır!” buyurdu.