Bugün Anneler Günü…
Yıllar önce ona ilk hediyemi aldığımda “Kızım dinimizde anneler- babalar günü yoktur, bir daha bana hediye alma. Bir gün değil, Allah anne ve babaları her gün düşünmenizi istiyor. Bize göstereceğiniz saygı en güzel hediyedir” demişti. Hediye paketi elimde kalmıştı. Üzüldüğümü görünce o gün için hediyemi kabul etti. Kendisine aldığım elbiselik kumaşı göstererek “Bu gibi hediyeleri bayramlarda alırsın olmaz mı?” diye gönlümü almıştı.
Canım annem… Her gün batımında, yüreğimde sensiz geçen bir günün acısı da batıyor. Ardından gelen yeni bir gün, bu acıyı yeniden tazeliyor, bir körük misali hasretin yüreğimin yanmasını yeniden alevlendiriyor…
Kıpırdayamayacak kadar güçsüz ve yatağa bağlı olmana içim yansa da, sana belli etmez hep şakalaşırdım seninle. Sırf seni daha çok mutlu etmek için. Ellerini ve ayaklarını her yıkadığımda ettiğin dualar da bana mutluluk verirdi. Çünkü yattığın yerden seni kaldırıp oturtmak çok zordu.
Bir gün kuruladığım ayaklarını yere bastırdım. “Sakın ayaklarını kaldırma.” dememe şaşırmıştın. “Cennet annelerin ayakları altında ya sakın kimse görmesin belki talip olurlar, orası benim.” demiştim. Nasıl da hoşuna gitti ve nasıl da gülmüştün. “Sen beni kirlerden temizledin, Allah da seni günah kirlerinden temizlesin.” diye dua etmiştin.
O pamuk gibi yumuşacık ellerinle yüzümü avuçlarken, dağdağalı dünyanın verdiği sıkıntılarla küt küt atan kalbimin çarpıntıları, göğsümün üzerinde gezdirdiğin sımsıcak ellerinle yok olur ve rahatlardım. O kadar yumuşak ve o kadar sıcaktı ki öpmeye doyamazdım. Yüzüme gözüme sürer bir türlü ellerini bırakmak istemezdim. Öyle ki bazen el ele tutuşarak uyurduk. “Sen ölürsen ben ne yaparım?” derdim. Sen de şakalaşır, “Giderken ellerimi sana bırakır giderim.”derdin. Gittin annem… Hem de her şeyin ile birlikte…
“Arkamdan sakın ağlama! Kur’ân oku.” demiştin. Ardından ağlanmaz mı hiç annelerin? Yerini tutar mı hiçbir şey senin?
Ne kadar tutmaya çalışsam da bir türlü söz geçiremiyorum göz yaşlarıma. Sessizce süzülüyorlar yanaklarımdan aşağıya. Ta ki kalbimin hasret ateşini dindirene dek.
Eğer kavuşmak olmasaydı yolumuzun sonunda, daha çok ağlayacaktı bu gözler, daha çok yanacaktı bu yürek. Çünkü birlikte geçirecekleri ebedî bir ömür vaad ederdi Rabbimiz sabredenlere. Bir vuslat sözü vardı O’nun.
Madem insan ebed için yaratılmış, eti tırnağından, anasını yavrusundan ayıran, o kaçınılmaz ölüm karşısında teslimiyetten başka bir şey kalmıyor.
“Eğer dostlardan müfarakat olmasaydı, ölüm ruhlarımıza yol bulamazdı ki, gelsin, alsın.” Demek, en ziyade insanı öldüren, ahbaptan müfarakattir. Evet, hiçbir şey beni o vaziyet kadar yandırmamış, ağlatmamış. Eğer Kur’ân’dan, imandan medet gelmeseydi, o gam, o keder, o hüzün, ruhumu uçuracak gibi tesirat yapacaktı”1 diyor Bediüzzaman Said Nursî.
“Validem öldü, fakat rahmet-i İlâhiyeye gitti, yine beni Cennette kucağına alıp sevecek ve ben de o şefkatli anneciğimi göreceğim”2 diye insaniyete lâyık bir tarzda yaşayabilir.
Evet, bugün Anneler Günüdür. Her gün Kur’ân okuyarak, Fatihalar ve Yasinler hediye ediyorum anneme ve bütün annelere. Onun bunlardan başka hiçbir hediyeye ihtiyacı yok artık. Kabrin nurlarla dolsun, rahmet melekleri arkadaşların olsun annem.
Sizler de üç İhlas bir Fatiha okuyarak hediye etmek ister misiniz anneme ve bütün annelere?
Dipnotlar:
1. Bediüzzaman Said Nursî/ Lem’alar
2. Bediüzzaman Said Nursî/ Asa-yı Musa