Tarih bilimciler bir medeniyeti yok etmek için üç şartın sağlanması gerektiğini söylüyorlar:
1. Aileyi yıkmak için anneye farklı bir rol biç. Ev hanımı olmaktan utansın.
2. Eğitimi yok etmek için öğretmeni itibarsızlaştır. Öğrencileri ona saygı duymasın.
3. Örnek olanları gözden düşürmek için âlimleri ve fikir adamlarını değersizleştir. Onlara şüphe ile bakılsın…
Algı operasyonları
Tarih boyunca medeniyetleri yıkan bu unsurlar günümüzde “algı operasyonları” ile gerçekleştiriliyor. Özellikle görsel medya kullanılarak adeta zihinler uyuşturuluyor, insanlar uzaktan kumanda edilen gönüllü köleler haline geliyor.
Bilgisayar oyunları, sosyal medya, diziler, reality show programları, sinema, müzik, evlilik programları, çocuklar için hazırlanan çizgi filmler, hatta akıllı telefonlarda kullanılan emojiler gibi aklımıza gelebilecek “bütün formatların felsefesi” alanında uzman kişiler tarafından hazırlanıyor. Bu çalışmalar için gerekli para kaynakları ise Soros, Rockefeller gibi dünyanın önde gelen zenginleri tarafından sağlanıyor.
Bu bilgiler medyaya da yansıyan, konu ile ilgili çevreler tarafından teyit edilen bir gerçek.
Feminizm: Hürriyet-i nisvan
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sonrası erkek nüfusun azalmasıyla ortaya çıkan işçi ihtiyacı, kadınları fabrikalara çekerek kapatılmaya çalışılmıştır. Sonrasında “eşit işe eşit ücret” tartışmalarıyla geçen yıllar feminizm akımını da ortaya çıkarıp geliştirmiştir. Günümüzde “İslâmî feminizm” den bile bahsedilir olmuştur. Aslında feminizm kadınların fıtratlarını, şefkat duygularını, fedakârlığını, diğergâmlığını tahrip etmektedir. Hanımlar farkında olmadan onlara manevî üstünlük veren fıtrî donanımlarını kaybetmekte menfaatlerin ve enaniyetlerin çarpıştığı ahirzaman arenasına sürüklenmektedir.
Oysa ki, “güç ve menfaat mücadelesi” içine girmek, tahakküm etmek erkek fıtratının zaaf noktası ve dünya imtihanındaki zorlu sorusudur. Şefkat kahramanı hanımları da “güç ve menfaat mücadelesi” arenasına çekmek “ifsad komiteleri”nin işidir. Erkeklere karşı güç mücadelesine giren kadınlar ve kadınların haklarını gasb ederek buna zemin hazırlayan erkekler büyük bir yanlış içindedir. Aile içi çatışmalar ve benlik kavgalarına yol açan bu durum doğrusu insanlığın geleceği için endişe vericidir.
Bediüzzaman Hazretlerinin “Hürriyet-i nisvan” olarak adlandırdığı bu akım ile birlikte ailede kadını, erkeği ve çocuğu ayrıştırıp atomize hale getirmek hedeflenmiştir. Böylelikle tüketim daha da artacaktır. Oysa ki, insan daha fazla tüketirken tükenir de!
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi (TCE)
Cinsellik konusu da en çok sömürülen konulardan biridir. Bu konuda gelinen son nokta ülkemizde de şimdilerde çok konuşulan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” meselesidir.
Projenin fikir babası Alfred Kinsey’dir. Kinsey, Rockefeller Vakfı tarafından verilen malî destekle savaş sonrası 1947’de “Cinsellik Araştırmaları Enstitüsü”nü kurmuştur. 1948’de “Erkekte Cinsellik” ile ilgili ilk raporunu, ardından 1955’de “Kadında Cinsellik” ile ilgili ikinci raporunu yayınlamış ve şahısların farklı cinsel yönelimlerini bilimsel(!) olarak normalleştirmiştir.
Bu raporlar ABD’de büyük etkiler ortaya çıkarmış, ABD Barolar Birliği ceza sistemini değiştirmiştir. O zamana kadar ‘suç’ olarak kabul edilen zina, kürtaj, çocuk tacizi, eşlerin birbirini aldatması, eşcinsellik, evlilik öncesi beraberlik suç olmaktan çıkarılıp normalleştirilmiştir.
İstanbul Sözleşmesi
TCE projesinde hedef bütün dünya ülkeleridir. Ferdin cinsel hürriyeti gelenek, namus, aile gibi kavramlarla engellenmekte ve zarar görmektedir. Projeyi kabul eden ülkeler fertleri farklı cinsel tercihlerinden dolayı hukuken koruma yükümlülüğü taşımaktadır. TCE’ye göre bir ailenin kızını kadın gibi, oğlunu erkek gibi yetiştirmeye çalışması “şiddet”tir.
Ülkemiz 2011’de imzalanan İstanbul Sözleşmesi ile birçok konu ile birlikte TCE meselesini de “Şerhsiz” kabul etmiştir. (Kaynak: www.aileplatformu.net)
Hayvanî hislerin esiri olmaya hürriyet adını veren bu tür projeler ne yazık ki insanı insan yapan ahlâkî değerleri engel olarak görüp yok etmeye çalışmaktadır.
Hülâsa
Bediüzzaman Hazretleri’nin 1950’li yıllarda kaleme aldığı Hanımlar Rehberi’nde “terbiye-i Kur’ânî, terbiye-i medeniye” kavramlarıyla vurguladığı, “Mübarek hemşirelerimi ifsad eden komiteler kahrolsunlar!” dediği sayısız projelerden biridir aslında TCE!
Hanımlar Rehberi’nde sefih medeniyetin suistimal edip insanı adeta hayvanî hislerinin esiri yaptığı konular “terbiye-i Kur’ânî” düsturları çerçevesinde aklî, mantıkî izahlarla anlatılır.
ABD’de Kinsey raporunun hazırlandığı tarihlerde, Isparta’da Hanımlar Rehberi’nin telif edilmesi de ilginç bir tevafuktur!