Yakın zamanda “Evet Demeden Önce” kitabı raflarda yerini alan Aile-Evlilik Terapisti Nazlı Özburun ile evliliğin gerçeklerini ve evlilik öncesi sürece dair dikkat edilmesi gereken noktaları konuştuk. Keyifli okumalar…
Evliliğe evet demeden önce nelere dikkat edilmeli?
Evet demeden önce insanlar hayâl kuruyorlar. Fakat hayâlle gerçek örtüşmediği noktada çatışmalar ve o problemler kaçınılmaz oluyor. Evet demeden önce nasıl hayâller kuruyorlar? Sanki evliliğin ve aile hayatının, hiçbir problemin, acının, sıkıntının olmadığı tam bir mutluluk alanı olarak zihinlerinde canlandırıyorlar. Ve böyle olmadığını gördüklerinde de hayâlleri yıkılıyor. Çatışma yaşamaya başlıyorlar ve gerçekle karşılaşmış oluyorlar. İlk olarak evlilik hayatını böyle görmemek lazım. Hayat bir bütün. Acıyla tatlının, iyiyle kötünün ve problem çözmenin bizi geliştirdiği bir yer. O yüzden evet demeden önce belki de buna biraz dikkat etmek gerekiyor.
Karşı tarafın da bir ailesi olduğunu kabul edin
İnsanlar evliliğe girmeden önce, evliliğin sadece iki kişi arasında olan bir ilişki olduğunu ve karşılıklı birbirlerini memnun ederlerse her şey yolunda gidecekmiş gibi bir illüzyon yaşıyorlar. Bir aileden geldiklerini, karşı tarafın da bir ailesi olduğunu unutuyorlar ve her şeyi iki kişilik yapmaya odaklanıyorlar. Tabi bu da daha sonra problem yaşamalarına neden oluyor. Çünkü hiç kimse bir anda dünyaya düşmüş değil. Ve ilişkide bulundukları aile fertlerinin de onlara dair beklentileri, ihtiyaçları var. Bunlar yok sayılarak evliliğe girildiğinde hayâl kırıklıklarına neden oluyor. Nasıl oluyor? Evleniliyor, anne, baba ya da kardeşten bir telefon geliyor. Bu “Bize karışıyorlar, müdahale ediyorlar, niye merak ediyorlar, niye bu saatte arandı” gibi problemlere sebep olabiliyor. Okuyucularımız için bunlar basit gelebilir. Ama ben çalıştığım süreçte, bu tarz problemlerin nasıl büyüdüğünü, insanların içinde nasıl yer ettiğini uzun zamandır tecrübe ediyorum.
Evliliklerde bireyselliğe de yer açın
Düşünülmesi gereken bir diğer husus; evlilik sanki hep beraber, yapışık ikiz gibi gezme alanı gibi tanımlandığından, birazcık ayrılma hali, tamamen kaybetme gibi düşünülüp bir kavgaya, çatışmaya sebep olabiliyor. Evlilik sürekli beraber olunacak, beraber hareket edilecek bir alan değil. Bireyselliklerin de kısmen olduğu ve izin verilmesi gereken bir alan. Bu da çok problem oluşturuyor. Taraflardan biri; eşi ile hep beraber olmaya çalışsa bile kendi arkadaşlarını, ailesini uzun süre ihmal ettiğinde, bu uzun vadede ilişkide birtakım sıkıntılara neden olabiliyor.
Evlenince düzelir
Evet demeden önce insanlar bazı şeyleri görmezden gelebiliyorlar. “Benim sevgim evlenince onu düzeltecek, benim sevgim her şeye yeter, evlenince nasıl olsa düzelir, çocuk olunca düzelir” diyerek aslında gördükleri bazı problemleri, görmezden gelme eğilimi taşıyabiliyorlar. Bu da bir hayâl kırıklığı nedeni oluyor. Evlenmeden önce biraz daha farkındalıkla olaya bakabilmek yaşanacak hayâl kırıklığını azaltacaktır.
Evet demeden önce, üçüncü bir göze ya da aile büyüklerine bu noktada tavsiyeleriniz nelerdir?
Aile büyükleri çoğu zaman tecrübeleriyle bazı şeyleri görüyorlar. Bu anlamda gençleri mutlaka uyarmalılar. Şunu da ayırt etmek lazım; oğlunuzun gelin adayı olarak getirmiş olduğu genç kızın üzerinde gördüğünüz her şeyi, o gider gitmez oğlunuza söylemeniz, o kurulacak yuvayı baştan dinamitlemekle eş anlamlı oluyor. Bu her gördüklerini söylesinler demek değil. Fakat gördükleri bazı noktaları; mesela diyelim ki adayın sinirli olduğunu gördü. Anne gidip evladına “Bak bu çok sinirli. Seni çok üzebilir” dediğinde olayı çözmüş olmuyor. Kişi belki onu görmeye hazır değil. Belki görse sıkıntı oluşturacak ve onun altını çizerek ilişki kurmaya başlayacak, bu da onlara zarar verecek. Şöyle yapmak gerekiyor; gördüklerini yumuşatarak ve altını çizmeden “Sanki bana sinirli gibi geldi, sen nasıl düşünüyorsun?” deyip evlatlarını hazırlayarak bazı şeyleri söylerlerse, ilişkinin sonrasında bu yapmış oldukları müdahalelerle, kendi çocuklarına ez azından zarar vermemiş olurlar. Eğer çok belli başlı bariz evlilikte sıkıntı oluşturacak şeyler görüyorlarsa, tabi ki bunları söylesinler. Ama kişi belki düzeltecek, düzeltmesinin önüne geçecek şekilde, gençler birbirlerindeki o kusurları görmeden, büyük bir kusurmuş gibi anne babalar bunların altını çizmeyebilirler. Aileler evlatlarının duygularını takip etsinler, evlilikten önce çocuklarıyla konuşabilsinler. Gençler de nasıl bir evlilik kurmaya çalıştıklarını, neye ihtiyaçlarının olduğunu, anne babalarıyla konuşabilsinler. Bunun çok faydasını göreceklerdir.
Evet demeden önceki o farkındalığı yakalamak adına neler söylersiniz?
Öncelikle şunu söyleyelim; duyguların evlenmek için tek başına yeterli olduğunu düşünmekten vazgeçebilirler. Ben duygu odaklı çalışan, alandaki uzman kişilerden biri olmama rağmen, evlenmek için tek başına duygu yeterli değildir diyorum. “Denklik var mı, uyumlu muyuz, problemleri çözme biçimlerimiz birbirine yakın mı, mizaçlarımız birbirini tamamlıyor mu, tutumluyum müsrif bir insanla evlenebilir miyim?” gibi noktalara da en azından hak ettiği kadar bakmak çok önemli. Sevmek, hoşlanmak, aşık olmak çok çok önemli ama tek başına yeterli değil. Bunu çoğu zaman ıskalayabiliyoruz.
İkinci olarak benim üzerinde çokça durmaya çalıştığım noktalardan biri; kendimizi çok iyi tanımak. Ben kimim, ne istiyorum, nelerden hoşlanıyorum? Genelde gençler kendilerini tanımadan bir duygu akışı içinde evlilikte bulunuyorlar ve evlilikle beraber kendilerini tanıyorlar. Tabi ki kendimizi evlilikle, ilişkiyle de tanıyoruz. Fakat asgari düzeyde kişinin kendisini bilmesi ve tanıması çok önemli.
İkinci etapta da “Karşımızdaki kim, nasıl bir mizacı var, gözlemci mi, mükemmeliyetçi mi, uyumlu gibi mi görünüyor yoksa çok maymun iştahlı mı?” ona da bir bakmak gerekiyor.
Bunun dışında mesela; adayın annesiyle veya babasıyla bir çatışması varsa, bu çatışmasını çözmeden evliliği bir kurtuluş olarak görmek ve evliliğe girmek, bu çatışmaları evliliğe de taşımak anlamını taşıyor. O yüzden ailelerle asgari bir uyumve oturmuşluğu sağlayarak evliliğe girmek her zaman için çok daha güzel sonuçlar doğuracaktır.
Bir hata varsa sana ait!
Şuna da çok dikkat etmeleri gerekir; problem çıktığında kişi eğer kendisini hatasız karşısındakini de sürekli hata yapan kişi olarak görme eğilimi taşıyorsa evlilikte ve öncesinde çok problem oluşturan bir başlık olarak söylenebilir. Ortada bir problem varsa ve kişi problemde kendisinin payını görmeyi reddetme eğilimi taşıyor. “Benim hatam yok ben yanlış bir şey yapmadım, hata varsa bu senin ve senin ailenin” gibi sürekli karşıdakini hatalı görmek gibi bir yanlışa düşüyor. Duyguların sarhoşluğuna kapılmaları da yine bunun yanında etkili oluyor.
Maddi imkanlarımız çok iyi olursa her şey yolunda gidecek gibi bir düşünceyi de çok sık tespit ediyorum. Zengin bir kızsa, zengin bir erkekse her şey mükemmel olacak hiçbir problemleri olmayacakmış gibi bir düşünce hakim. Bu tamamen yanlış bir şey. Biz problemleri para olmadığı için ya da çok olduğu için yaşamıyoruz. Kişiliklerimizle, olayları değerlendirmedeki taraf tutuşlarımızla, aslında çatışmalarda kayboluyoruz ve problem yaşıyoruz. Bunun altını da çizmek lazım.
Çok sık gördüğümüz şeylerden biri de eğer eş annesine fazla bağımlıysa ve ondan ayrılamıyorsa, arasındaki ilişki bağlılıktan öte yalnız kalamama ayrılamama gibi bir durumsa bu da evliliğe ciddi anlamda zarar verebilir.
Evlenmeden önceki önyargılar da yine önemli. Evleneceğiniz kişinin annesini, babasını, ailesini tanımadan “Kayınvalideler zaten kötüdür” gibi genellemelerle gitmek, ciddi anlamda evliliği sıkıntıya düşüren durumlardır.
Siz bir uzman olarak o denklik küfüv kavramını nasıl tanımlıyorsunuz?
İlişkide denkliğin olması çok önemli. Bunu görüyorum da. Uyumun olabilmesi için karşılıklı benzer kültürlerden gelebilmeye veya farklı kültürlere adaptasyon yeteneğine sahip olmaya ciddi anlamda ihtiyaç var. Ayakkabının biri otuz altı, biri kırk altı olursa yürüyemez, düşeriz. Evlilikte karşılıklı tamamlayıcılıklar olabilir. Bir taraf gergindir, mükemmeli arzular her şeyin en iyisini ister. Diğer taraf da çok tevekküllüdür, çok sabırlıdır, çok alttan alıcıdır, çok uzlaşmacıdır ve bunlar birbirlerini dengeleyebiliyorlarsa bu da bir denkliktir. Ama burada şuna bakmak gerekiyor. Benzer kültürlerden, benzer yapılardan gelerek, iyi bir ilişki oluşturabiliriz veya adaptasyon, tolerasyon gücümüzle o ilişkide bir denkliği sağlayabiliriz.
O denklikte nelere dikkat edeceğiz diye baktığımızda; karşı tarafın gerçekten şefkatli olması birçok şeyi çözen bir güçtür. Size şefkati varsa kendisini de, sizi de hırpalamayacaktır. Yine saygı çok önemli şeylerden. Bir başkasının varlığına saygı gösterebilmek de denklik olmayan noktaları en azından problem olmaktan çıkarıp, uyuma hizmet ettirecek noktaya getirebilir. O yüzden denklik, benzerlik ve farklılıkları tolere etmek üzerine de şefkat ve saygıyı koyuyorum. Zaten sevgi yoksa bir ilişkiye başlanmamalı ama şefkat, sevginin de çoğu zaman önüne geçiyor. Ve sadece bir insana karşı değil, o kişide varlığa karşı da bir şefkat varsa, saygı ve şefkat denklik olmayan noktaları da denkleştirecek bir mayadır, yapışkandır, birleştirici unsurdur diye düşünüyorum.
Her şeyde uyum sağlandı, gönüller mutmain oldu fakat son anda bir kriz çıktı ve iş çıkmaza girdi. Böyle durumlarda tavsiyeniz ne olur?
Bu krizler evlilik öncesinde karşımıza çokça çıkıyor. “Mekan karışık mı, hanımlar, erkekler ayrı mı olacak, gelinlik açık mı, kapalı mı olacak, düğün yemeğinde et mi, tavuk mu olacak?” burada sayılabilecek o kadar örnek var ki. Son aşamaya gelinmiş ve bu tür şeylerden bozulan birçok evlilikle ben çalıştım, çalışmaya da hâlâ devam ediyorum. Şimdi orada krizi bekleyen ve bunu fırsata dönüştüren birtakım insanlar da var. İçine sinmemiş bu evlilik ama bir şey de demeyip sessiz durmuşlar. O noktaya gelince içinde birikenlerin ortaya döküldüğü, bütün eski defterlerin açıldığı, bir ay sonra düğünü olacak insanların birbirine husumetle yaklaştığı bir noktaya gelebiliyorlar. Benim tavsiyem şu; eğer bir kriz varsa, öncelikle o krizi o anda konuşmayı ertelesinler. Bir saat, iki saat, bir gün, iki gün sonra ve sonra bu krizi nasıl çözeriz diye düşünsünler. Bu krizi nasıl bir koza dönüştürürüz diye bakmasınlar. Karşı tarafı anlayarak, empati kurarak her kriz çözülebilir. Çünkü siz bir şeyde inatlaşıyorsanız belli ki ona bir anlam, duygu yüklüyorsunuz. Karşı taraf da inatlaştığı için orada bir kriz çıkıyor. O zaman o da ona bir duygu yüklüyor, kendince yüklediği bir anlamı var orada. “Benim dediğim daha güzel, ben bunu istiyorum, benim hayâllerime göre olan şey bu, ben kız tarafıyım tabi ki benim istediğim olacak veya ben erkek tarafıyım tabi ki benim dediğim olacak” dememek şartıyla her kriz çözülebilir. Karşı tarafın da o konuya yüklediği anlama saygı duymak, bu krizi çözmek için birinci adımı oluşturuyor. İkincisi; gençler bunu aralarında çözemiyorlarsa, bütün geniş aileye aktarmadan bu krizi büyütmeden önce ve hemen bitimi noktasına gelmeden, güvendikleri abla ya da abi dedikleri, görüşlerine kıymet verdikleri bir insanla bunu paylaşmaları, krizleri büyütmeden çözülebilmek için etkili bir yol. Bu kriz düğüne belli bir zaman kala olmuşsa, ben bunu çok büyük bir danışmanlık alma fırsatı olarak da görüyorum. “Biz böyle bir kriz yaşıyoruz, bu tekrarlansın da istemiyoruz, bu krizi nasıl okuyabiliriz?” diye bir danışmandan yardım aldıklarında aslında şunu görecekler; o krizde belli mizaç özellikleri karşı karşıya gelmiş. O gün orada karşı karşıya gelen bu yapısal farklılıklar, sonrasında da onların başını ağrıtabilir. En azından önceden görüp, buna bir çözüm bulmuş olacaklar. Sonrasında da bunu kullanabilir hale gelecekler. Böyle bakınca da o kriz aslında onlar için bir feyiz, bir fırsata dönüşmüş olacak diye düşünüyorum.
Son olarak eklemek istedikleriniz var mı Nazlı Hanım?
“Evet Demeden Önce”yi yazarken tek derdimiz insanlara ulaşmaktı. O noktada başka bir niyet taşınmıyor. Ben insanlara, beraberlerinde hediye götürebilecekleri güzel bir şey yazmaya çalıştım. Kendileri için, kütüphaneleri için onu alsınlar.
Gençlere şunu da söylemiş olayım; bir ilişkiye, evliliğe hazır değillerse, kendilerini tam olarak tanımamışlarsa, ne istediklerini bilmiyorlarsa, o evlilik yolunda çıkacak olan çatışmaların sorumluluklarını ve çözüm yollarını üstlenebilecek güçte değillerse, hayâl kurarak evliliğe, birilerinin kalbine girmesinler. İnsanların kalplerini, kendi kalplerini kırmasınlar.
Evlilik, kişinin kendi kanatlarını açarken, yanındakini de gözetmektir. Kendi adımlarını atarken, yanındakinin de adımlarını hesaba katabilmektir. Önce bu beceriye sahip olmayı denesinler, sonrasında bir adım atsınlar.
Röportaj: Rabia Yamaner