Her yaşın güzelliğini, sırf kendinde değil tüm sevdiklerinde bulması eşsiz bir lütuf olsa gerek insan için. Daha dün öpüp kokladığınız yavrularınızın, bugün büyüdüklerini görmek. Ve sizin de artık eskisi kadar genç olmadığınızı derk ettiğiniz an. İşte tam da bu deryada başlıyor yolculuklar içine doğru. Dönüşler farkına varmaksızın, iflâh olmadan ne kadar da fazlaca yol aldığınızı derk ettiriyor. Zatınızdan dert mendi kalmamıştır artık.Dervişane boynunu büküp geldiği yolları geri tepercesine… Görmek istediğiniz, özlem ve hasretle yandığınız o küçücük yaşlarına… Hafızanızda yadigâr kalan, zihninizde sevgi yumağı misali barınan o ufacık hallerine… Yumuk ellerine, kelimeleri tam çıkaramayan tatlı seslerine, mis kokularına…
“İyi ki…” ile başlayan cümlelerin çokluğu, “keşke…” dediklerine galip geldiği sürece dil-asudedir. Lakin zamanda gezindikçe geri getirmesi mümkün olmayan, miadını doldurmuş anıları… Kuşku ve pişmanlık arası yanılgılar ve bir defalığına da olsa işlenmiş yanlışlar zehirli oklar misali mazi derelerinden yüreğinize saplanır. Acısı geçmez, gün geçtikçe sancısı dinmez. İzdihamı ziyadeleştikçe kökünden kazıyıp atmak tüm ruhu canıyla istediği tek dua olur bu aciz beşere.Zahiren, yavrularımızın hiç bitmeyeceğini sandığımız o anki mızıldanmalarına, yaramazlıklarına, söz dinlemez hallerine… Deneme yanılma misali tecrübesizliklerimizin hedefi olması, ileride yıllarımızı yiyip bitirecek cinstendir oysa. İadesi imkânsız inşa ettiklerimiz. En acınılası ise bir insanı harcamak olsa gerek. Elmas mahiyetindeki cevherlerini kömüre kalp edişiyle, ebedi hayatını kaybedişiyle…
Hiç de öyle süslü cümleler elzem değil, şairane söylemler emsali. Onlara sinirlenmeyin, kızıp-azarlamayın yeter ki. Yaşadığınız hayatta karşılaştığınız sıkıntıların, başınıza gelen zorlukların, başkalarının size ettikleri zulüm ve haksızlıkların sorumlusu o masum yavrular değil elbette! Koskoca kâinatta onca nimeti heder edip de kulluğunu yerine getirmekten sakınan varlığa… Şükretmeksizin duruşu, bıkkın varlığı… Yer-gök hamt ederken isyandan/sızlanmaktan/söylenmekten başkasına gücünü tüketmemek… Öylesine çabuk büyüyorlar ki siz bile farkında olamıyorsunuz. Ta ki kendinize geldiğinizde iş işten geçmiş, size olan ihtiyaçları ve bağlılıkları sıradan bir alışılmışların varlığına dönüştüğünde nedamet enkazları yedeğinizde kalmış olmasın.
Ne kadar da acelecisin hayat! Ne fazlaca çok şey alıp götürdün benden, tecrübelerimi madalya misali bir bir takıp giderken. Ve omuzumdaki yıldızlar çoğaldıkça, yüreğime farklı yükleri bindirdin. Sevmeyi ve şefkati iliklerime kadar hissettirdin. Yüreğim başkası için endişe duymayı, çırpındıkça kanayan bir yaraya dönüşünce anlayabildi henüz. Ana-baba olmak sadece evladımız olduğu için değil; o yavruyu emanet bilip dünyasına, ahiretine, Rabbine… Her şeyinde gözünü kırpmadan tercih edebilmeyi mutluluk bildi, huzur bildi, ibadet bildi. Ne güzel şey yaşadıkça, yaş aldıkça, yürüdükçe hayat yolunda… Yollarımızı Rabbimize uzanan haleler ile dolduran Yaratanımıza şükürler olsun. Ne güzeldir yaşamak. Ne güzeldir hayat. İnsan kul oldukça, kaybolmaz hiçbir yoklukta…
“…Hanımlarda gayet yüksek bir kahramanlık var. Bu kahramanlığın inkişafı ile; hem hayat-ı dünyeviyesini, hem hayat-ı ebediyesini onunla kurtarabilir. Fakat bazı fena cereyanlarla, o kuvvetli ve kıymettar seciye inkişaf etmez veyahut sû’-i istimal edilir.” 1
Dipnot
- Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, İstanbul, Yeni Asya Neşriyat, s. 324.