Sekiz yaşındaki Yunus, günlerini yoğun bir Doğu Kudüs kavşağında trafikten kaçarak, yoksul ailesi için biraz para kazanmanın bir yolu olan sürücülere oyuncaklar satarak geçiriyor.
“Günün sonunda bütün parayı anneme veriyorum. Babam yaşadığımız kampta öldü. İsrail tarafından kamptan çıkması ve hastaneye gitmesi engellendi ve hastalığı ilerleyerek öldü. Kardeşim ve ben evimizin geçimini sağlamak için okulu bırakarak çalışmaya başladık. Eğer babamın hastaneye ulaşmasına izin verilseydi yaşıyor olurdu ve babam çalışırdı, biz değil.”
14 yaşındaki Filistinli Latif, 28 Ağustos 2006’da İsrail makamları tarafından tutuklandı ve gözaltına alındı. O zamandan beri ailesi endişeyle onun eve dönmesini bekliyor. Latif’in babası “Annesi sürekli ağlıyor. Oğlumun serbest bırakılmasını hızlandırmak için bir şeyler yapabileceklerini umarak tüm çocuk hakları örgütleriyle temasa geçtim, ancak tüm çabalarım boşunaydı” diyor.
9 Eylül’de bir İsrail askeri mahkemesi Latif’i İsrail askerlerine taş atmakla suçladı, onu üç ay hapse mahkûm etti ve 400 ABD doları para cezasına çarptırdı.
Babası, “sabah saat 2’de işgal güçleri evimize baskın yaptı. Bağırıp silahlarını kullanmakla tehdit ediyorlardı. Oğlum Latif’i almak istediler, hemen ellerini bağladılar ve gözlerini kapatıp onu askeri bir araca bindirip uzaklaştılar.”
Aktivistler, Latif gibi çocukların tutuklanma ve tutuklanma şeklinin çocukları koruyan uluslararası yasalara aykırı olduğunu söylüyor.
Iyad Misk, işgal altındaki Filistin topraklarındaki (OPT) Çocuklar İçin Uluslararası Savunma (DCI) adlı sivil toplum örgütünün avukatıdır. Uluslararası hukukun 18 yaşın altındaki çocuk veya ergenlerin belirli koşullar altında gözaltına alınmasına izin verdiğini söylüyor.
Çocuklar için özel bir sorgulayıcı onları sorgulamalı. Soruşturmanın filme alınması ve çocuğun psikolojik baskı veya istismara maruz kalmadığından emin olmak için anne-babanın katılması gerektiğini vurguluyor.
Günümüzde milyonlarca çocuk savaşların, terör saldırılarının ve çıkar çatışmaların masum kurbanları durumuna gelmektedir. Belgelenmesi çok zor ve çocuklar üzerine etkileri çoğu zaman örtülüdür. Kırılgan mekân ve zamanlardan fiziksel olarak etkilenen çocuklardaki travmatik etkiler, onların fiziksel, psikolojik ve ahlâkî gelişimleri üzerinde kalıcı zararlar bırakmaktadır. Çocukların travmatik deneyimler karşısında gösterdikleri tepkiler genel anlamda benzerlik gösterse de bu tepkilerin ortaya çıkış biçimleri içinde bulunulan gelişim dönemleri açısından farklılık gösterebilir.
Savaş ve çatışmaların çocukların yaşamında meydana getirdiği olumsuz sonuçlar arasında, yaralanma ve sakat kalma, öldürülme, işkence ve kötü muameleye maruz kalma, ebeveynlerini ve yakınlarının yaralanması ve ölümü, şiddet mağduru veya faili olma, zorunlu göçe tabi olma, göç edilen yerlerde ötekileştirilme, dışlanma, hastalık, yoksulluk ve yetersiz beslenme, eğitim ve tedavi hakkından mahrum kalma sayılabilir.
İşgal ve şiddet yaşantısına bağlı travma sonrası stres bozukluğunun belirtileri arasında tedirginlik, gerginlik, irkilme durumları, huzursuzluk, öfke patlamaları ve saldırgan davranışlar sayılabilir. Bunların yanı sıra, olayla ilgili istenmeyen düşüncelerin zihinde canlanması ve olay tekrar yaşanıyormuş hissi de sıklıkla görülen durumlar arasındadır. Ayrıca, dikkat etme ve sürdürme güçlükleri, uyku bozuklukları ve kabuslar, iştah değişiklikleri ve nedeni belirlenemeyen bedensel şikayetler de görülebilir. Travmatik olayı hatırlatan ipuçları karşısında sıkıntı yaşayarak bunlardan kaçınmaya çalışma, ilgilerde azalma, hissizlik ve geleceğe yönelik kaygılar da sıkça görülen belirtiler arasındadır.
Hukuksuz ve orantısız gücün kullanıldığı işgal altındaki Filistin topraklarında yaşayan çocuklar yukarıda bahsettiğim mağduriyetlerin çoğunluğuna maalesef maruz kalmaktalar. Yaşadıkları travma sonucunda oluşan yoğun çaresizlik duygusu ve korku ile baş etmeleri nerdeyse imkansız bir hal alıyor. Güvenlik ve gelecek kaygısının yoğunluğunun oyuna nasıl yansıdığına büyük bir örnek olarak Kudüs ve benzeri şehirlerdeki çocukların oyunları maalesef “Şehitçilik ve göçük altından yaralı kurtarma” gibi oyunlar. Oynadıkları bu oyunlar aslında durumun ne kadar kritik olduğunu ve travmaya maruziyetin ne denli büyük olduğunu gözler önüne seriyor.
Şimdilik Filistinlilerin parkur sporuyla çocuklara yardım etmeye çalışmaları, kadim Kudüs şehrinin ve Mukaddes Mescid-i Aksa’nın korunması misyonunu gerçekleştirmek için oluşturdukları destek alanlarının birliği artırması, dolayısıyla travmanın etkilerini biraz olsun süpürebilmek için etkin olsa da acilen kadim şehrin bu kayıp nesli için profesyonel psikolojik ve sosyolojik yardımın sağlanması gerekiyor.
Patlayan bomba seslerinden korkan ve “Anne ben ölmek istemiyorum” diyerek ağlayan çocukların roketleri değil yıldızları seyrederek uyuması duasıyla…
Psikolog Müberra ULUKAYA