Gezi Notları

Taşın dile geldiği şehir: Mardin

İki şehrin silüetini hayatınızda bir kere dahi görmeniz, ömür boyu unutmanızı engeller. Bu iki şehirden biri hiç şüphesiz Mardin’dir. (Diğeri Amasya) Gördüğünüz an aşık olduğunuz andır. Kendine çağırır. Size de davete icabet etmek kalır.

Mardin; Venedik ve Kudüs’le birlikte, dünya üzerinde tamamı SİT olan yapı dokusu bozulmamış üç kentten biridir. İlk Hristiyanlığı kabul eden kavim olan Süryaniler ve Müslüman Artuklular hem kardeşliği, hem de sanatla bu güzide şehrin bugünkü hale gelmesinde büyük rol oynamışlardır. Bu yazımızda tarihin, kültürün, kardeşliğin, hoşgörü şehrini biraz daha yakından tanımaya çalışacağız. Mardin’in sembolü olan, dilimli kubbesi ve minaresiyle göze çarpan Ulu Camii ile gezimize başlayalım.1176 yılında Artuklular tarafından yaptırılmıştır. Efendimiz (asm) sakalı şerefini bünyesinde barındırarak misafirlerine ziyaret imkanı sağlar. Üstad Bediüzzaman’ın minaresindeki balkondan sallandığı hatırası da ayrı bir cazibe sağlar. Minaredeki haşmet ve Mezopotamya’daki ovaya bakması insana derinden tesir eder.

1371 yılında Artuklular tarafından yaptırılan; Abdüllatif (Latifiye) Camii de ayrı bir şaheserdir. Giriş kapısı iki renkli taşlardan üç dilimli kemerli olarak inşa edilmiştir. Geometrik motifler, örgülü ve yıldız motifler dikkat çeker. Minber ve mahfili geç dönem Selçuklu ahşap işçiliğinin özgün örneklerindendir. 14. yüzyılda Artuklular tarafından yapılan, Melik Mahmut Camii de hatırlamak gerekir. Enine dikdörtgen, mihrap önü kubbeli caminin, taş işlemeli ana girişi oldukça dikkat çekicidir. Şehidiye Camisi ve Medresesi 1201-1239 yıllarında Artuklular tarafından yaptırılmıştır. Eyvanlı, revaklı avlulu medresenin portalindeki taş işçiliği, caminin kuzey cephesi ile minaresindeki işçilik, görenleri kendine hayran bırakır. 15. yy. sonlarında yapıldığı tahmin edilen Reyhaniye Camii de son derece etkileyici bir mimariye sahiptir. Şeyh Çabuk, Hamit, Şeyh Mahmud Türki, Pamuk, Arap, Zairi, Hacı Ömer camileri diğer önemli ve tarihî camilerdir.

Tarihî medreseler

Mardin aynı zamanda medreseler şehridir. Birkaçını biraz daha yakından tanımaya çalışalım. İlki; 1385 yılında Melik Necmeddin İsa tarafından yaptırılan Zinciriye Medresesidir. İki avlulu ve iki katlı medresenin giriş kapısının taş işlemeleri ve dilimli kubbeleriyle ihtişamlı görülmeye değer, buradan Mardin’i izlemek de büyük keyiftir. Medresede Sultan İsa Türbesi ve birçok eski kitabe mevcuttur. Medrese aynı zamanda rasathane olarak kullanılması dolayısıyla yüksekte kurulmuştur. 1177 yılında Kutubeddin İlgazi’nin annesi tarafından Sıtraziye Camii ile aynı tarihte inşa ettirilen Hatuniye Medresesi, iki eyvanlı ve revaklı avlulu, iki katlı bir yapıdır. Ana eyvanın yanında; içi rölyef bezemeli vetromplu kubbesi ile türbe yer alır. Lahitler bu yöredeki Artuklu eserlerinin en önemlilerinden biri olan bu medreseyi ayrıcalıklı bir konuma sokar.

Kasımiye Medresesi, Mardin kentinin güneybatısındaki tepelerin altında yer alır. Günümüze kadar mükemmel yapısıyla ayakta kalabilen yapının inşasında düzgün kesme taş kullanılmıştır. Yapının mimari tarzından, Artuklu devrinde yapımına başlandığı ve Akkoyunlular döneminde tamamlanmış olduğu anlaşılmaktadır. İki teras üzerine iki katlı olarak inşa edilmiş medrese, cami ve türbe ile birlikte külliye şeklindedir. Medresenin avlusunda büyük bir de havuz vardır. Bu havuz Zinciriye Medresesinde olduğu gibi çeşitli bölümlerden ve her bölümün insan hayatında farklı bir dönemi (doğum, gençlik, yaşlılık ve mezar gibi) sembolize ettiğini not düşelim. Bu havuz örneği bile sanatla kültür ve felsefenin nasıl harmanlandığını gösteriyor.

Kilise ve manastırları da dikkat çekici

Mardin’in kilise ve manastırları da son derece dikkat çekicidir. 1860 yılında yaptırılan Meryem Ana Kilisesi, akustik bir ses düzenine sahiptir. Kırklar Kilisesi, 5. yüzyılda yapılmıştır. Kilise üç giriş kapısı, ince taş işçiliğine sahip mihrapları, dört yüz yıllık ahşap mihrap kapıları, 1500 yıllık kök boyası baskılı perdeleri, geniş avlusu içinde çan kulesi evi ve adeta dantel gibi işlenmiş taş oymacılığı örneklerinin yer aldığı divan ile dikkat çeker. 1170 yılında kırk şehitlere ait kemikler bu kiliseye getirilmiştir. Deyrülzafaran Manastırı, Mardin’in 3 km. doğusunda bulunmaktadır. Yukarı Mezopotamya’nın tarihî yapıtlarından ve en tanınmış olanlarından birisidir. Süryani Kadim cemaatinin dinî merkezidir. Manastır, 4. yüzyılda kurulmuştur. Manastırı, Süryani rehber eşliğinde gezebiliyorsunuz. Manastırın; önceden güneşe taptıkları ibadethanelerini sonradan manastıra çevirdiklerini, birbirinin içine geçmeli taşlardan imal ettiklerini ve deprem olduğunda daha güçlenerek çıktığını, Süryanilerin dışardan evlilik yapamadığını, Hz. İsa’nın (as) tekrar yeryüzüne indirileceğini inandıkları için saygısızlık olmasın diye ölen son patriği mezar odasına sandalyeye oturttukları gibi çok sayıda ilgi çekici özelliklerinin olduğunu ifade edelim.

Mardin müze binası, 1895 yılında Süryani Katolik Patrikhanesi olarak yapılmıştır. Müzede; Eski Tunç, Orta Tunç, Geç Tunç, İlk Demir Çağı, Assur, Urartu, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı devirlerine ait seramikler, damga ve silindir mühürler, sikkeler, kandiller, figürinler, gözyaşı şişeleri, takılar ve vazolar sergilenmektedir.

Sabancı Kent Müzesi ise 1889 yılında Süvari Kışlası olarak yapılmıştır. 2009 yılından bu yana, kent müzesi olarak hizmet vermektedir. Binada “Dilek Sabancı Sanat Galerisi” yer almaktadır. Revaklı çarşı, Emir Hamamı, Mardin kalesi, Kayseriyye bedesteni, Surur hanı ve Emineddin külliyesini merkezde ziyaret edilmesi gereken diğer yerleri oluşturur. Ayrıca Mardin’den 30 km uzaklıktaki ve güneydoğunun efesi olarak bilinen Dara antik kentini, Kızıltepe’deki bilhassa mihrabındaki nişlerle dikkat çeken Ulu Camiyi, mesire yeri olarak kullanılan Beyaz suyu ve Mor Gabriel Manastırını da tavsiye ediyoruz.

Mardin’in mutfağı da oldukça meşhurdur. Kaburga dolması, sembusek, ırok, ıkbebet, halep tava, Mardin kebabı, ayvalı kavurma ve incik kebabı en popüler yemekler arasında yer alır. Gün batımını mırra kahvesi eşliğinde Mezopotamya ovasına bakan kafeteryada izlemenizi öneririz.

Son yıllarda yoğun talep gören Mardin ve Midyat’a özgü geleneksel el sanatının başında telkari gelir. Tel haline getirilmiş gümüşü veya altını tahta üzerinde açılmış oyuklara kakarak ve gömerek yapılan bir süsleme sanatıdır. Hediyelik eşya olarak alınıp nesiller boyu devam eden hatıraya vesile olur.

Mardin’i Mardin yapan Süryani ve Artuklu eserleri ve bu eserleri yapanların torunları ilk fırsatta sizleri misafir etmek için bekliyorlar. Plânınızı yapın ve Mardin için yola çıkın!

 

 

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*