Düşünceler

Gün o ki…

Kendini çeken girdaba neden karşı koyamıyor ki insan? Söze nereden başlasak da, hangi kelimeler hitamımıza tercüman olsa. Ne yaptığımızı, nereye sürüklendiğimizi umursamaksızın hipnoza uğramışçasına, körü körüne koşuşuyoruz bir yerlere. Ne az önce duygularımızı emanet ettiğimiz kelimeler yeterli geliyor bu sıkleti kaldırmaya ne de kitaplara sığmıyor bazısı. Üzülmeli mi karşı karşıya geldiği vaziyete yoksa masiyetten sabra mı başvurmalı? Kifayetsiz kimseler sırtlarını dönüp giderken arkalarından bakakalmak! Seslenmeye dahi mecalsiz suskun dudaklar. Yüreğimiz hem kalabalık bir o kadar da tenha garip.

Ortalığı kasıp kavuran, yıkıp savuran fırtınadan ise eser yok. Yerle bir köhnemde yalnızlığımı paylaştığım ardına kadar aralı pencereden içeriye ivediyle doluşan sıcak esen rüzgârdan ibaret. Esintinin arkası kesilmeksizin mübadele ettiği ise yüreğimden sökülen bir mahşerin kalabalığı. İncinmek mi, üzülmek mi, dahası bir muhakeme mi? Bilemediğim.

Yerlerine asla yenilerini koyamayacağımız kadar bizden uzaklaşmış günlerin mazi tarafından gözlerimizin içine bakmaya uğraşıları. Belli belirsiz o donuk vaziyetleri. Kimi mutlu, kimi heyecan dolu. Kimi ise muammalarla yüklü. Cümlesinin ortak paydası ise çokça acul oluşları. Hâlbuki içinde bulunduğumuz andan geçmişe ettiğimiz seyahatte şimdiki hali de yazık ediyorken. Bidayetinde bir intibah gibi görünse de ziyadeleştikçe aciz beşeri muhatara içine çeken bir yanı da mevcut. Sınırsız git-gel ile oyalanaduralım; kendisini meşgul edenin bile farkında olmadan ömrü kemiriyor tozlu arşivler.

Zihin bu. Hiç durmuyor. Aklı bir tazip aletine çeviren yıpratılmış duygular durmaksızın insanı taciz ediyor. Ömrünü nerede tükettiğinin, dahası o ömrün kendisinden neleri alıp götürdüğünün sorgusunda tanık olduğu ne varsa sorumlu tutuyor. Vaveylası bu fani yuvarlak olmasın yeter ki. Nasıl yapmalıydı? Nerelerde yanılmıştı? Yoksa çokça yıpranıp ziyan mı etmişti sermayeyi? Sayısız sualler ile rahatsız oldukça durumun vahimliği vasfetmeye çabaladığım…

Müntehasında içine düştüğü bu keşmekeşten azat olmaya yalvararak halas olacağına kani insan. Beklemeksizin kaçmak ister uçurumun kıyısından. Belirli yaşları karşıladıkça olgunlukla tanış olur. Artık basit diyebileceğimiz çocukça davranışlar yerini vakura bırakır. Hiç olmadığınız kadar emin ve kararlısınızdır. Hayatınızdaki birçok şey meleke haline gelmiştir ruhunuzda. Ve artık yirmi sayısının katları size çoktan gülümsemiştir. Elinizden tutup bahtınızın en güzel tahtına sizi sultan etmiştir. Hayat gidiyorken size hayatı giydirmiştir. Üzerimizde hayatın kokusu, ruhumuzda ise bin bir renk!

“Hayat-ı dünyeviyeyi ahirete tercih edenlerin kulakları çınlasın. Gelsinler, buna ya bir çare bulsunlar veya imana girsinler, bu dehşetli hasarattan kurtulsunlar.”1

Dipnot

  • Bediüzzaman Said Nursi, Yirmi Beşinci Söz/ Emirdağ Çiçeği

 

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*