Röportaj Kapak

Depremin etkilerinden nasıl kurtulabiliriz?

Deprem ve sonrasında yaşananlar, herkesi derinden etkiledi. Özellikle birinci derece yakın olanlar daha fazla zarar gördü. Bu durumda yapılması gerekenleri Psikolog- Aile Danışmanı Özge Gökhan Kır’a sorduk. Neleri yapmalıyız, neleri yapmamalıyız. Buyrun okuyalım.

Yaşadığımız deprem hadisesi hepimizi derinden etkiledi. Deprem bölgesinde olanlar direk, medyadan tanık olanlar dolaylı olarak etkilendi. Depremin psikolojik etkileri neler oldu? Depremin psikolojik etkilerinden nasıl kurtulabiliriz?

Deprem doğal afetler içinde en fazla travmatik etki oluşturan afettir. Çünkü sel, fırtına gibi afetlerin gerçekleşme zamanı önceden tahmin edilip önlem alma, hazırlıklı olma ihtimali varken depremin ne zaman gerçekleşeceğini önceden belirlemek mümkün değildir. Öncülleri olmadan, aniden gerçekleşmesinden dolayı deprem daha büyük psikolojik etkilere neden olmaktadır. Deprem de evlerin yıkılması ile kişilerin fiziksel bütünlüğünün tehdit edilmesi, ölüm korkusu yaşanması ve göçük altında kalan, ölen kişilere de şahit olunması travmatik deneyimlerdir. Bu travmatik deneyimleri yaşayan kişilerde birtakım psikolojik stres tepkileri görülür. Depremi bizzat yaşamış olan kişiler ve tanık olan arama –kurma ekipleri, sağlık çalışanları, diğer gönüllüler travmatik stres tepkilerini yoğun olarak yaşayan gruplardır şüphesiz. Depremin sonuçlarına medya üzerinden tanık olan kişilerde de benzer stres tepkileri görülebilir. Deprem sonrası yaşananlar, binaların yıkılması, insanların göçük altında kalması, ölenlerin olması ve kapsamının çok geniş bir alana yayılmış olması sıra dışıdır, anormaldir ve bu anormal durum karşısındaki psikolojik deneyimler ve tepkiler ise son derece normaldir. Deprem sonrası yaşanan duygusal, zihinsel ve bedensel iz düşümler dehşet veren travmatik olaya ve sonuçlarına uyum sağlama çabasıdır aslında; dolayısıyla sağlıklıdır. Duygulardan kaçıp kurtulmaya, bastırmaya, yok etmeye çalışmadan deneyimlenmesi gereken, normal bir uyum sağlama sürecidir. Deprem sonrası ilk birkaç gün, öncelikle kişi şok yaşayabilir, yaşanan dehşet verici olayı anlamakta, anlamlandırmakta zorlanarak, şok ile donup kalabilir, hissizleşir, suskun ve tepkisizdir. Ardından yoğun bir korku ve panik yaşayabilir. Kişinin yaşananları yorumlama biçimine göre duygu ve tepkileri değişir. Depremin etkilerinden korunamadığını, yakınlarını koruyamadığını, gerekli önlemlerin alınmadığını düşünüyorsa kendisine ya da çevresine karşı öfke hissedebilir. Vefat eden yakınları için çaresizlik, derin bir üzüntü; kendisi hayatta kaldığı için de suçluluk hissedebilir. Uyumak istememek, uykuya dalmakta güçlük, iştahsızlık yaşanabilir. Travmatik deneyimlere ait görüntüler gözünün önüne gelebilir, rüyalarında görebilir, kâbusla uyanabilir. Yalnız kalarak düşünmek, yaşananları tekrar tekrar gözden geçirerek anlama, anlamlandırma çabasına girebilir. Zihnini toparlayamama, unutkanlık, kararsızlık yaşanabilir. Aşırı uyarılmışlıkla birlikte her an tetikte olma, irkilme olabilir. Travmatik olayla ilgili duygulardan, düşünmekten ve konuşmalardan kaçınma da görülebilir. Travma kaynağından uzaklaşıp güvenli alanlarda yaşamaya başladıktan sonra travma sonrası stres tepkileri de azalmaya başlar. Dolayısıyla travma yaşamış herkesin tedavi edilmesi gerekmez. Travmatik deneyim bittikten sonraki bir ay civarında travmatik stres belirtilerinin azalması, zamanla giderek etkisini kaybetmesi beklenir. Ortalama 1 ay geçtiği halde stres tepkilerinde azalma olmadıysa, daha fazla arttıysa ve kişi günlük temel fiziki ihtiyaçlarını karşılayamayacak düzeyde uyuyamıyorsa, beslenemiyorsa, kendisine ya da çevresine zarar veren tutumlar sergiliyorsa mutlaka bir uzmana başvurması tedavi- terapi desteği alması gerekir.

Depremden etkilenen kişilerden, yakın çevresi, gönüllüler ve kurumlar tarafından sağlıklı ve düzenli psiko-sosyal destek alabilenler, travmatik stres tepkileriyle daha iyi başa çıkabilir ve yeni rutinlerine daha hızlı dönerek günlük yaşama sorumluluklarına daha kolay uyum sağlayabilirler. Psiko-  Sosyal destekte önemli hususlar, öncelikle güvenli bir yerde barınma imkânı sağlamak, temel fiziksel ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olmak, gönül bağı kurarak duygusal paylaşım için yakın, güvenli ilişki ortamı oluşturmaktır.

Depremi yaşamış kişilerin kendileri için yapabileceği, iyileştirici faktörlere baktığımızda, birbirimize yaslanarak zorlukların üstesinden gelebileceğimizi unutmayarak desteğe, paylaşıma açık olmaya çalışmak önemlidir. Travmatik deneyimlerin yanında, yaşam alanlarının değişmesi, bazı aile bireyleri ve yakınlarının kaybı, maddi kayıplar, yas sürecini ve zorlayıcı duyguları beraberinde getirir doğal olarak. Bu noktada kişinin kendisiyle temasa geçmesi, zorlayıcı duyguları tanımlaması, tümünü şefkatle kabul etmesi çok kıymetli bir şifa kaynağıdır.  Zamanında yaşanmayan, bastırılan duygular ilerleyen günlerde, farklı formlarda ruhsal ve bedensel sağlık sorunları olarak karşımıza çıkar.  Kendini anlamak, yaşanan duyguyu tanımlamak, bu duyguların bedendeki duyumsamalarını fark etmek kişinin kendisiyle, duygusuyla, bedeniyle temas etmesidir; tüm duygularını deneyimlemek için kendisine izin vermesi, eleştirmeden, yargılamadan, kaçmaya çalışmadan, ne hissediliyorsa kabul etmesi, sakinliğe, dinginliğe ve olgunlaşmaya açılan şifalı kapıdır.  Ayrıca, yeni rutinler oluşturmak güven ve umut verir. Eskiden iyi hissettiren hangi meşguliyetler var ise, içinde bulunulan mevcut koşullarda mümkün olanları yeniden yapmaya başlamak travma ve kayıplardan sonra yaşama uyum sağlamaya yardımcı etkenlerdir.

Yaşanan deprem hadisesiyle herkeste bir korku ve panik havası olabiliyor. Bunun etkisini en aza indirmek için ne yapabiliriz?

Depremi yaşamamış, medyadan tanık olmuş kişiler de farklı düzeylerde etkilendi ve çeşitli duygular yaşadılar. Bu konuda yapılacaklara değinecek olursak, özellikle “güvende miyim, deprem olursa, benim de başıma benzer travmalar gelirse, ölürsem, yakınlarımı kaybedersem? ” düşüncelerinin getirdiği kaygılar yaşanıyor. Burada Kaygı, depremle ilgili güvenliğimizi sorgularken son derece işlevseldir, sağlıklıdır. Binalarımızın sağlamlığını sorgulamamız, gerekli önlemleri almamız için bizi harekete geçirir. Deprem ülkesi olduğumuzu göz ardı etmeden gerekli adımları atmak öncelikli ihtiyaçlarımızdandır. Az önce bahsettiğim, kişinin duygularına temas etmesi, kabul etmesi, çeşitli şekillerde depremden etkilenmiş herkesin ihtiyacı olan bir öz şefkat çalışmasıdır. Ayrıca, medyada geçirilen zamanı kısıtlamak, rutinlere geri dönerek işlevselliği arttırmak, deprem yaşamış kişilerin sorunları karşısında çözümün parçası olmak, imkânlar dâhilinde yardımcı olmak önemli hususlardır.

Deprem çocuklara nasıl anlatılmalı? Çocukların endişelerini gidermek için neler yapılmalı?

Çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi deprem ve sonrasında yaşananlarla ilgili bilgi sahibi olmak ve yaşananları anlamlandırmak ister. Çocuklara yeterli bilginin verilmemesi belirsizlikle beraber kaygılarını arttırabilir ya da hayallerinde depremi olduğundan çok daha farklı bir şekilde kurgulayıp büyütebilirler. Örneğin yerin altında bir canavar olduğunu, insanlara kötülük yapmak için her yeri salladığını düşünebilir. Deprem hakkında çocuklara az ve öz bilgi vermek, soyut ifadelerden uzak kalarak mümkün olduğunca somut ifadelerle anlatmak etkili olacaktır. Örneğin,  “Yağmurun yağması gibi, karın yağması gibi deprem de bir doğa olayıdır. Yerin altında kat kat büyük kaya parçaları vardır. Zaman zaman bu kayalar hareket eder ve deprem olur, bizler ve binalar sallanırız. Geçtiğimiz günlerde böyle bir deprem yaşandı sağlam olmayan binalar yıkıldı, bazılarının duvarları çatladı; sağlam olanlar zarar görmedi.” Şeklinde ifade edilebilir. Depremi legolarla, ahşap bloklarla göstererek anlatmak daha net anlamalarına olanak sağlar. Ayrıca  “Depremin zararlarından korunmak için yapabileceklerimiz var; Sağlam binalar yaparak ve birtakım önlemler alarak kendimizi koruyabiliriz”  mesajına vurgu yapmak çocukları çaresizlik duygusundan uzaklaştırarak güven duymaları için çok önemlidir. Evi yıkılan çocuklara, “ bizim evimiz yeterince sağlam olmadığı için yıkıldı. Daha sağlam ve güvenli bir evimiz olacak” açıklamasıyla güven verebiliriz. Deprem ve sonuçlarını anlatmak için uzmanlar tarafından hazırlanan konuyla ilgili öykülerden yararlanmak da ailelerin anlatmasını, çocukların kavramasını kolaylaştırır. Oyun Terapileri Enstitüsü’nün kurmuş olduğu www.elinelimde.com sitesinde çocuklar ve deprem konusunda birçok sorunun cevabı ile öyküler önemli bir başvuru kaynağı niteliği taşımaktadır; ilgililerin istifadesine sunulmuştur.

Çocuklar için dikkat edilmesi gereken hususlar:

  • Çocuklara deprem hakkında yeterli bilgiyi verdikten sonra depremle ilgili haberlerden ve konuşma ortamlarından uzak tutmaya özen göstermek deprem travmasının üstesinden gelmelerine yardımcı olur.
  • Çocuklar oyun oynayarak duygularını ifade eder, sakinleşir, yaşadıklarını anlamlandırır, iyileşir; bundan dolayı, onlarla oynamaya ve oyun oynayacakları ortamları oluşturmaya gayret gösterelim. “senin akrabaların öldü, üzülmen gerekirken halen oyun peşindesin” gibi ifadeler çok zararlıdır. Oyun onların kendilerini rehabilite etme yoludur çünkü.
  • Arkadaşlarıyla, akrabalarıyla bir arada olmak çocuklara güven verir, yalnızlık duygusundan uzaklaştırır.
  • Çocuklar, korku ile, kaygıyla, acıyla vücutlarında biriken negatif enerjiyi, oyunla, hareketle, ağlayarak dışarı atar. Onlara bu imkânı vermeye çalışalım.
  • Temas etmek, sarılmak, okşamak, korkuyla kasılan bedenlerinin gevşemesine, rahatlamasına yardımcı olur.
  • Çocuklar merek ettikleri soruları sormak için ve duygu, düşüncelerini paylaşmak için büyüklerine yakın hissedebilmek, güvenmek ister. Mümkün olabildiğince yakın, güvenli ilişki içinde olmaya çalışalım.
  • Duygularını paylaştıklarında ise gerçekçi olmayan yatıştırma amaçlı  “ korkacak bir şey yok” gibi ifadeler kullanmak yerine aynalama yapalım. Korktuğunu söyleyen bir çocuğa : “ Ev sallandığında korkmuşsun, evet ben de korktum” şeklinde bir ifade çocuğu rahatlatır, duygularının normal olduğunu anlatır.
  • “Deprem geçti, bitti, bir daha olmayacak” gibi gerçekdışı umutlar vermeyelim. “Ülkemizde yeniden depremler olabilir, biz sağlam bir binada ve güvendeyiz, ne olursa olsun ben yanındayım” diyelim.

Deprem üzerinde bir aydan daha fazla süre geçtiği halde yoğun deprem korkusu yaşamaya devam eden çocuklar için uzman yardımı almak gereklidir.

Toplumsal olarak iyileştirici öğeler nelerdir?

Binlerce kişi depremle birlikte yakınlarını, evlerini, eşyalarını, işlerini, alıştıkları yaşam alanlarını ve sosyal çevrelerini, hatta gelecekle ilgili planlarını, hayallerini kaybettiler. Travmatik deneyimlerin dehşetine kapıldılar. Maddi ve manevi destek alabilmek, yalnız olmadıklarını görmek hayati bir öneme sahipti onlar için. Özellikle ilk haftalar birlik beraberlik içinde yapılan organizasyonlar ve yardımlar, deprem yaşamış kişiler için umut ışığı oluşturdu. Kayıplar geri getirilemese de bu kayıplarla beraber yaşamaya uyum sağlama sürecinde, yalnız olmadıklarını ve çaresiz olmadıklarını görmek onlara güven verdi. Bu desteğin şuana kadar verilmiş olması kadar bundan sonra da devam edecek olması çok önemli. Sürdürülebilir, devamlı ve düzenli destek çalışmaları üzerinde hassasiyetle durulması gerekiyor. Sürekliliği olan yardımlar, deprem yaşamış kişilerin sarsılan güven duygusunu geri kazanmalarına ve desteği, yardımı, ilgiyi kaybetme kaygılarını dindirmelerine yardımcı olur. Destek faaliyetlerinde kesintilerin olması zaten kaygılı olan kişilerin gelecekle ilgili kaygılarının artmasına yol açar, yalnızlık duygusunu ve güvensizliği beraberinde getirir.

Travmaya ve Yasa Bağlı Yoğun Duygular Yaşayanlar İçin Başka Neler Yapabiliriz?                           Ne söyleyebiliriz?

-“Senin için geldim, senin ihtiyaçların için yanındayım, buradayım” demek.

-Konuşmaya, yaşadıklarını anlatmaya zorlamamak. “Anlatmak istersen dinlerim, nasıl istersen” diyebilmek.

-Duygularını, düşüncelerini eleştirmeden, yargılamadan, küçümsemeden sadece dinlemek. Anlattığı, sizinle paylaştığı için teşekkür etmek.

– Nasıl yardım edebileceğinizi, neye ihtiyacı olduğunu sormak.

– Günlük rutinlere dahil olmalarına yardımcı olmak; birlikte markete gitmek, birlikte yemek, temizlik yapmak, çay saati yapıp sohbet etmek gibi.

Neleri Yapmayalım?

– “ Senden daha kötü durumda olanlar var, sen yine iyisin”  anlamında acıyı küçümseyen yorumlar yapmayalım.

– “ Geride kalanlar için güçlü olmalısın, bu kadar ağlama, üzülme” gibi ifadelerle duyguların kitlenmesine, bastırılmasına neden olmayalım.

– “Artık olanları düşünmeyi bırak, yaşamaya bak” gibi ifadelerle yaşananları yok saymayalım.

Travma ve yas sürecinin bir arada yaşandığı, bireysel ve toplumsal etkilerinin uzun yıllar süreceği zor bir dönemden geçiyoruz. Biliyoruz ki,  “ Her zorlukla beraber elbet bir kolaylık vardır” (İnşirah, 6).  Birbirimize dayanarak, birlikte zorlukların üstesinden gelebilmek, gerekli derslerin alınarak daha güvenli bir geleceğin ümidi ve böylesi büyük acıların bir daha yaşanmaması duasıyla…

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*