Röportaj

Seyahat Terapi

Yaz tatilinin gelmesiyle seyahat kavramının üzerinde durmak istedik. Alışılagelmiş tatil anlayışından çıkmak gerekiyor. Seyahat etmenin insana kazandırdığı birçok güzellik var. İnsana tefekkür etme, kainattaki esma tezahürlerini okuma fırsatı sunuyor. İnsanın anlam arayışına yardımcı oluyor.

Seyahati bir tefekkür ve terapi biçimi olarak da değerlendiren Psikoterapist Rukiye Karaköse, her seyahatin kendi iç dünyamıza tutulan bir ayna olduğunu söylüyor. Yazdığı “Seyahat Terapi” kitabında seyahatin gerçek amacını ve bize kazandırdıklarını anlatıyor. Seyahat hakkında merak ettiklerimizi kendisinden dinleyelim.

Günümüzde seyahat kavramı yerini tatillere bıraktı. Tatil anlayışı, insanın ihtiyaçlarını tam olarak karşılamıyor. İnsanlar dinlenecekleri yerde, yorgun argın evlerine dönüyorlar. Bunun sebebi nedir?

Zaman değişti, buna bağlı olarak yaşam biçimlerimiz de değişti. Seyahat alışkanlıklarımız da elbette bu değişimden etkilendi. İlk seyyahlar bilginlerdi. Bu yüzden seyahatnamelerde coğrafya, astronomi, mitoloji, tarih ve eczacılık bilgilerine de rastlanır. Bu insanlar ilim tahsili için, bir meselenin aslını öğrenmek için, alanında otorite olan bir alimden ders almak için yollara düşmüşler. Üstelik de yolların ve ulaşımın bu kadar gelişmediği dönemde, düşünebiliyor musunuz fedakarlığın boyutunu? Böyle bir motivasyonla yola çıkan insan yorulur mu? Yaşadığı zorluklar onu etkiler veya caydırır mı?

Bizler şimdi tatil organizasyonlarımızda en ufak aksaklıkta geriliyoruz. Çünkü temelde yola çıkış amacımızda farklılık var. Beklentilerimiz hazza ve gittiğimiz yeri tüketmeye odaklı. Orayı keşfetmek, hissetmek, derinlemesine bir tefekkürle dönüşüm yaşamak değil amacımız. Durup anlamak, o mekanla hemhal olmak günümüzün tatilcilerinde pek göremediğimiz hassasiyetler. Haz ve hız çağındayız. Bunlar da insanı ve eylemleri tüketen olgular.

Seyahat insana ne kazandırır? Seyahat etmek psikolojimizi nasıl etkiliyor?

Peygamberimiz (asm) “Seyahat edin, sıhhat bulursunuz.” buyurmuştur. İnsan ruhu, kâinatta geçerli olan hareket kanununa tâbi olarak hareket etmekle rahatlar, mutlu olur. Çalışan kimselerin, tembellik edenlerden daha mutlu olmalarının hikmeti de budur. Ayrıca, her yenilikte bir lezzet vardır. Seyahatte de yeni mekânlar, yeni havalar, yeni arkadaşlar, yeni meşgaleler olur. Bu çok yönlü yeniliklerden dolayı da ruhta bir ferahlık oluşur, bu da sağlığa yardım eder. Seyahat; zahiren değişik yerleri, değişik insanları görmek ise de hakiki manada kişinin çeşitli esma tecellileri ile yüzleşme fırsatı yakalamasıdır. Gidilen her mekân, görülen her insan; bizde mevcut olduğu halde o güne kadar farkına varamadığımız yanlarımızın açığa çıkışına yardımcı unsurlar olarak karşımıza gelirler.

Her seyahat; kendi iç dünyamıza tutulan bir aynadır. Her seyahat; beynimizin kapalı devrelerini yine beynin en rahat ve en keyifli biçimde kullandığı, insanoğlunun en kolay kavrama ve öğrenme aracı olan “görsellik” ile mevcut veri tabanını yenileme, değişim ve dönüşümü tecrübe etme vesilesidir.

Mekânların ve insanların enerjisi; bastırılan duyguları, görülmeyen yargıları, saklanan ilgi ve nefretleri hızla açığa çıkarır. Kişi; bazen bu sahnelerde beşeriyetine teslim olup öfke, hırs, kaygı girdaplarına düşerken, bazen de bulunduğu vadiden yaylalara yükselme, ufukları daha yüksekten seyretme şansına kavuşur. Çünkü kişinin bilinçaltının en hızlı ve en çıplak olarak açığa çıktığı üç hal; yemek, yol arkadaşlığı ve alışverişin üçünün birlikte yaşandığı yegâne durum seyahatte mevcuttur.

Seyahat etmek, kültürler arası iletişimi de kolaylaştırıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Seyahate başladığımızda bir dünyayı arkamızda bırakırız. Alışkanlıklar; günlük hayatımızı düzenleyen ve bize rutinin konforunu hissettiren özelliğinin yanı sıra, bir açıdan da bağımlılık ve sınırlanmak demektir. Seyahatle günlük alışkanlıklarımızın konfor alanının dışına çıktığımızda başta biraz tedirgin hissetsek de bu deneyimin bizi özgürleştireceği ve geliştireceği kesindir.

Uzaktan bakmak yerine başka kültürlerin içine girip insanların arasına karıştığınızda, bir kentin ara sokaklarında dolaşıp havasını soluduğunuzda, hatta o kentin ya da kasabanın toplu taşımasını kullandığınızda, oradakilere daha kolay empati yapabilirsiniz. Günlük hayattaki sorunlarını, sevinçlerini, kederlerini, tarihlerini ve onları heyecanlandıran ve motive eden faktörleri daha rahat hisseder, kendinizi de o ortamın bir parçası gibi hissedeceğinizden onlarla duygudaşlık geliştirebilirsiniz.

 

Röportajın devamını Temmuz sayımızdan okuyabilirsiniz.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*