Genel mânâsı ile “ihlas” beklentisiz, çıkarsız, menfaatsiz, sâfî bir şekilde yapılan iş ve hareketlerdir. Allah’a inananlar için bu his sırf Allah rızasına dayanırken, iman ehli olmayanlar da eğer ihlas ile hareket ettiyse bunun sonucundan nasipsiz kalmamışlardır. Dünya itibari ile bir başarı ya da kazanç elde edeceklerdir.
İhlas, dünya ve ahireti kazanmakta olmazsa olmaz bir histir. Amellerin ruhu hükmündedir. İhlas olmadan yapılan ibadet ve işler ayakta duramaz, yıkılmaya mahkûm olur. Ruhsuz yani ölüdür.
Peki hiç hayatımızdaki beklentilerin ya da yolunda gitmeyen işlerin veya insan ilişkilerinin bununla ilgisi olup olmadığını sorguladık mı? Evlilik niyetine girdiğiniz zamanlarda nasıl özelliklerde bir eş hayal ettiniz? Bu soruya dürüst cevap verin çünkü ihlasla yakından ilgili. Dindarlığına, ahlâkının güzelliğine göre mi seçtiniz, yoksa tipine, fiziğine, zenginliğine göre mi?
Özellikle “İyi günde, kötü günde beraber olmaya” diye söz verdikten sonra ilk kötü günde terk eden eşlerin, artan boşanma oranlarının, saygı ve sevginin olmadığı, birbirine zor tahammül eden karı-kocanın yuvalarını nasıl o hâle geldiğini hiç düşündük mü?
Günümüzde maalesef, modern çağın hastalıkları toplumun her kesimini öyle etkilemiş ki, insanların “bu iyi insandır, imanlıdır, dindardır” dediği kişiler ya da aileler bile bu hastalıkların etkisi altına girmiş. Artık o güven yerle bir olduğu gibi, tam aksi bir kanaat de ortaya çıkmış. “Haa bak ne çıkarsa hacıdan hocadan çıkar dikkat et” gibi. Şimdilerde sosyal medyanın etkisiyle herkesin birbirinin hayatından çok çabuk haberdar olduğu bir zamandayız. Tesettürlü hanımların dahi, sakallı dindar görünümlü kocalarıyla görünürde çok mutlu, çok âşık, çok zengin, en güzel yerlerde, en güzel masalarda, en süslü kıyafetlerle, göz göze, diz dize, el ele, hayal ürünü bir masalı andıran hayatlarının sahnelerini umuma göstermesi bize hakikaten Müslüman kimliğimizi ve aile yapımızı yeniden sorgulatıyor.
Müslüman ailenin ciddi yaralar aldığını tespit eden Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de bir zaman şu soruyu soruyor: “Benimle görüşen ekseri dostlardan, kendi ailevî hayatlarından şekvâlar işittim. ‘Eyvah!’ dedim. İnsanın, hususan Müslümanın tahassungâhı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmaya başlamış?’ dedim.” Evet maalesef bir bozulma var ama bunun teşhis ve tedavileri de var, çareleri de var. Bize düşen sadece o ilaçları raflardan çıkarıp kullanmaya başlamak. O devaların prospektüsünü sadece okuyup geçmek değil, maarifet bir an önce uygulamaya geçmek. Şimdi bu ilaçlardan biri olan “İhlas Lem’ası” nı alalım. Esasında birçok alanda, birçok meseleye deva olan bu ilacı biz şu an ailemiz için nasıl kullanacağız hep beraber bakalım. Unutmayalım ki, öğrendiklerimizi sadece bir bilgi olarak taşıyor ama yaşamıyorsak bu bilginin bize bir faydası yoktur. 20. Lem’a’da yer alan hadis-i şerifi tekrar hatırlayalım: “İnsanlar helak olur, ancak bilenler hariç. Bilenler de helak olur ancak, bildiğini yaşayanlar hariç. Bildiğini yaşayanlar da helak olur ancak ihlaslı olanlar hariç. İhlaslı olanlar da her an onu kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadırlar” (Keşfü’l Hafa) Öğrendiklerimizi hayatımıza tatbik etmek bile her an itina ve titizlikle yaşamayı gerektiriyor ki, o ihlası kaybetmeyelim.
- Düsturu ele aldığımızda, “Amelimizde rıza-i ilâhî olmalı” yani en başta her ne işe niyet ettiysek ve ne yapıyorsak sırf Allah rızası için olmalıdır. Evliliğe niyet eden bir genç, eş seçiminde en başta Allah’ın razı olacağı, dindar, ahlâklı birini seçmeli. Bu husus aynı zamanda Peygamber Efendimizin (asm) şu hadis-i şerifine dayanıyor: “Dört şeyden dolayı evlenilir. Malı, soyu, güzelliği ve dini için. Sen dindar olanını seç. Aksi hâlde fakr-u zarurete düçar olursun.” Zenginlik, kariyer, güzellik gibi unsurlar dünya hayatı için kibir, gurur, haset, kıskançlık gibi olumsuzluklar barındırabilir ve evlilik hayatını tehlikeye atabilir ama dindarlık hem bu dünya, hem de ahiret için ebedî bir saadet vesilesidir. Şimdi tekrar düşünün eşinizi ihlas düsturunun da birincisi olan Allah’ın rızasına uygun olarak dindar diye mi seçtiniz? Zenginlik, tip, güzellik olarak seçenler bu seçtikleri konularda çok çetin imtihanlar yaşamışlardır. Belki herkes kendi bildiği örneklere bir baksa hak verecektir. Bu yüzden evlenecek olanların bu hususa çok dikkat etmesi gerekir.
- Düstur, “Birbirimizi tenkit etmemek”tir. Eşler birbirinin hata ve kusurlarını sayıp, ortaya döküp, eleştirici ve kırıcı olmamalıdır. Her insan önce kendini kusurlu bilmeli, hataları kendinde aramalıdır. Kendisi her hatadan müberraymış gibi, eşini küçük görerek, kendini onun üzerinde daha faziletli bilmesi karı-koca arasını açan, ihlası kıran, aileyi tehlikeye atan davranışlardır. Saygı ve sevgi dolu yapıcı ifadeler kullanmak daima en kötü adama karşı bile olumlu tesir eder. Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri: “Bir adama iyisin, iyisin desen iyileşmesi ve “fenasın, fenasın” desen fenalaşması çok vukû bulur” diyor. Eşinin kusurlarına odaklanmak yerine, iyi yanlarını görüp takdir emeli, “Sen şu konuda ne kadar iyisin” ve ya “Şu işte ne kadar başarılısın, mârifetlisin”, “Seninle gurur duyuyorum” gibi ifadeler seçmek en doğrusudur. Hiddet değil, hürmet etmelidir. Gerçekten rahatsız edici kusurları varsa da, düzeltmesi için yardım etmeli, dua etmeli ama asla kınama ya da sözlü şiddete başvurmamalı. Bu yol, mü’min veya mü’mine kişiye yakışmaz. Tövbe ile sildirmezse, eşinden helallik almazsa, dünya ve ahirette cezasız kalmaz.
Eşini şikayet etme
Olumlu ifadeler, nasıl olumlu tesir ediyor ve iyi hâli artırıyorsa ve bilirsiniz şükür de böyledir, nimetleri artırır. Aynen bunun gibi, siz eşinizi şikayet ettikçe, şikayet ettiğiniz konular her ne ise artırıyor, o şikayet ettiğiniz olaylar çoğalarak, devam edip gidiyor. Öyleyse eşimizi şikayet etmeyi bırakmamız gerekiyor. Bu da aile birliğini sarsan, ihlası kıran önemli hususlardan. O halde şikayet yerine, memnun kaldığımız güzel ahlak ve özelliklerini düşünüp şükredeceğiz.
Eşin hakkında su-i zan etme
Su-i zan, işin aslını bilmeden biri hakkında düşünülen olumsuz zan’lardır. Evlilikte çok yapılan hatalardan biri de budur. İşin aslını bilmeden, eşini hiç dinlemeden onun hakkında hakikati olmayan yorumlar yapmak çok kırıcı, güven sarsıcı ve eşler arasındaki samimiyeti, muhabbeti yıkıcı bir etkendir.
Biz daima hüsn-ü zan ile mükellefiz. Eşimiz hakkında daima iyi niyet beslemeli, ona güven duymalıyız. Merhametli olmalı, haksız yere yargılamamalıyız. Su-i zan kin ve nefrete sebep olur. Unutmayalım ki “Ne ekersek onu biçeriz” Sevgi ve muhabbet tohumlarını eken, huzur ve saadet harmanına kavuşur”
“Hiddet eken ise, nefret biçer”
- Düstur, “Bütün kuvveti ihlasta ve hakta bilmek” tir. Bir ailede kuvvet, parada, zenginlikte, itibar ya da kariyerde değildir. Karı-koca arasında Allah rızasına dayanan ihlas, samimiyet, muhabbet bağları ile örülü güçlü bir takım ruhu oluştuysa o aile güçlüdür. O karı-koca arasını hiç kimse bozamaz. Hiçbir rüzgâr, ayrılığa doğru savuramaz, sarsamaz. Maddî olarak her şeye sahip karı-koca, eğer farklı dünyalarda, ayrı hayatlarda yaşıyorsa bir aile birliğinden, hak ve kuvvetten bahsedilemez. Böyle bir zenginlik o aileye güç vermez zaafiyet verir.
- Düstur. “Tefani yani birbirinde fani olmak” tır. Türkçede bunun bir parça karşılığı “empati” dir. Kendimizi eşimizin yerine koyarak onu anlamaya çalışmak, onun meziyetlerini kendimizinmiş gibi tasavvur edip şâkirâne iftihar etmektir. Evlilikte de en yakın dost, en fedakar arkadaş, en güzel takdir edici yoldaş gibi kavramlar uygulanarak huzur, mutluluk, uyum yakalanabilir.
Sonuç: İhlas Lem’ası’nı ailemize uyarlayarak okumanın devamını siz okurlarımıza havale ediyoruz. Esasında Kur’an, sünnet ve tefsir olarak Kur’an’ın asrımıza bakan her meselesini halletmiş Risale-i Nur gibi kaynakları hayatımıza tatbik ettiğimizde çözemediğimiz bir problem kalmayacaktır. Allah tüm varlıkları birbirinin hayatına yardım ve kolaylaştırma gibi gayeler yükleyerek her şeyi birbiri ile dost ve kardeş yapmış. İnsan da bu büyük fabrikanın uyumlu bir çarkı olmalı. Aile hayatı da bu çarklardandır. Bu düsturları öncelikle kendimizde uyguladığımızda, önce kendi hatalarımız düzeltmiş oluruz. Biz düzelirsek ailemiz düzelir. Aile düzelirse toplum düzelir. Üstad Bediüzzaman Hazretleri “ihlası kazanmaya mecbur ve mükellefsiniz” diye ikaz ediyor. “Peygamber ve evliyaların dua ve teveccühleri, keramet, ihsan, inayet, himmet, bereket, bunlar hep sizdeki ihlasa binaen gelir. Bilerek bu ihlası kıran onların tokadını yer” diyor.
Cenâb-ı Hak bizleri ihlası kazanmaya ve son ana kadar muhafaza etmeye muvaffak eylesin.
Mehtap Yükselten