Evlilik

Evlilikte denkliğin önemi

Aile ve evlilik konusunda gündeme gelen hususların başında “evlilikte denklik” mevzusu gelir. Bu konuda bir durum tespiti yapar ve evliliklerin büyük çoğunluğunun gençlik döneminde yapıldığı hakikatini göz önünde bulundurursak, günümüzde genellikle şöyle bir tablo ile karşılaşıyoruz: Akıldan ziyade hissiyatı dinleyen, his ve heveslerin ise hakikate karşı kör olduğu ve gönlün de ferman dinlemediği bir gençlik dönemi. Bir tarafta hayallerini süsleyen eş adayı var diğer tarafta ise hayatlarına giren eş adayı. Bu ikisinin farklı olmasıyla hayal kırıklığı yaşayanlar hiç de az değil maalesef.

Kendisine uygun eş adayı olmasa dahi “ben onu evlenince değiştiririm” yanılgısına kapılanları da bu tabloya ekleyebiliriz. Karşı tarafı kaybetmeme korkusuyla olduğundan farklı gözükmeye çalışan veya eş adaylarına aracı olan kişilerin, adayları olduğundan farklı gösterme, kusurlarını gizlemeye yönelik çabalarının da büyük bir mesuliyet olduğunu ifade etmek lazım.

İşte bütün bu olumsuzlukların önüne geçebilmek ve sağlıklı bir evliliğe adım atabilmek için daha işin başında nelere dikkat etmek lazım? İşte tam da burada “evlilikte denkliğin önemi” çıkıyor karşımıza. Ferman dinlemeyen gönüllerin, daha sonra yorgun düşmemesi için, bu süreçte dikkate alması gereken en mühim husus “acaba bu eş adayı benim dengim mi ya da ben onun dengi miyim?” sorusu ile yüzleşmek, ondan sonra süreci başlatmak veya başlatmamak bir mühim mesele olarak karşımıza çıkıyor.

İki farklı insanın, iki farklı ailenin, iki farklı kültürün ve farklı iki dünyaya sahip olan insanın, tek bir çatı altında, huzurlu bir evlilik hayatının olması için “küfüv” yani denklik meselesini önemsemek gerekiyor.

İslam dini açısından baktığımızda da  bu konuda izahlarda bulunan ulema istiyor ki yeni kurulacak yuva huzurlu ve mutlu bir yuva olsun. Yani eşler dünyadaki cenneti o yuvalarında bulsun. Bu sebeple aile hayatlarında huzuru kaçıracak, daha dünyadayken eşlere cehennemî bir hayatı yaşatacak sebepler ortadan kalksın veya minimum seviyede kalsın.

Belki burada denklik nedir sorusunu öncelikli olarak cevaplamak gerekiyor. Denklik, bire bir aynılık değildir elbette. Zira aynı ailede doğan ve aynı çatı altında büyüyen kardeşler arasında dahi farklılıklar olabiliyor.

Evlilikte denkliği, -kabul edilemez farklılıklar ile birebir aynılıklar arasında bir orta yol- olarak ifade edebiliriz. Evlilikte denkliğe bu mânâ ile baktığımızda ifrat ve tefritten uzak, vasat bir anlayış da diyebiliriz.

Evet, mutlu bir evlilik, önceliklerimiz ve öteleyebileceklerimiz arasında oluşan bir denge kurumudur aslında.

Peki nedir mutlu bir evlilik için önceliğimiz veya önceliklerimiz?

Hem dünyada, hem âhirette eşleri mutlu edecek bir nitelik taşıyan evlilik için en önemli denkliğin, -mâneviyat zemininde, mânevî temeller üzerinde- kendini gösterdiği tartışmasız bir gerçek ki uzun soluklu evliliklerin sır ve hikmeti burada saklı. Evlenecek eş adaylarının, daha tercih aşamasındayken evliliğe bakış açılarında “ebedî saadeti kazanma ve ona ulaşma kaygıları” var ise en önemli denklik sağlanmış demektir. Bu cümleden hareketle, evlilikte denklik konusunu iki başlık halinde izah edebiliriz:

1-Nikâh için gerekli olan denklik (dindarlık/müslümanlık)

2-Nikâh için olmasa dahi, huzurlu bir geçim ve mutlu bir âile hayatı için geçerli olan denklik.

İkinci başlığı ise kısaca şöyle izah edebiliriz.

1-Maddi konularda denklik

2-Eğitim seviyesinde denklik

3-Meslek konusunda denklik

4-Kültür seviyesinde denklik

5-Sosyal alanda denklik

6-Sağlık konusunda, bedensel özelliklerde denklik

7-Hatta yaş konusunda denkliği de bunlara ekleyebiliriz.

Ancak bu ve buna benzer denklik maddelerine rağmen bir parantez açalım ve Peygamber Efendimiz’in (asm) hayatından bir misal ile bu maddelerin yeri geldiğinde denklik hükmünün ortadan kalkabileceğini de ifade edelim. Şöyle ki,

Peygamber Efendimizin (asm) Hz. Hatice ile olan evliliğinde bu maddelerden birkaç tanesinde, zâhiren günümüz kabullerine göre denklik yokmuş gibi gözüküyor. Mesela,

1-Peygamberimiz 25 yaşında, Hz. Hatice validemiz 40,

2-Peygamberimiz bekâr, hiç evlenmemiş, Hz. Hatice validemiz iki evlilik yapmış, 3 çocuklu dul bir hanım,

3-Peygamberimizin mâli durumu Hz. Hatice seviyesinde değil ve Hz. Hatice varlıklı bir hanım,

4-Ve evlilik için ilk girişim Hz. Hatice tarafından bir aracı hanım vesilesiyle gerçekleşiyor.

Bütün bu özelliklere ve Peygamberimizin Hz. Hatice ile evliliğine bu zâviyeden bakarak diyebiliriz ki evlenecek kişilerin iffetinden, ahlakından emin olunduğunda, kız tarafı, erkek tarafına münasip bir şekilde yardımcı olup, evlilik için ilk adımı atabilir.

Hz. Ali ile Hz. Fâtıma validemizin evliliği de bu konuda bizler için başka güzel bir örnektir aslında. Kız babası olan Peygamberimiz (asm) damadı olacak Hz. Ali’ye zırhını hediye eder ve düğün masrafları için kullanmak üzere o zırhı satmasını ister. Bizlere pek güzel mesajlar veren bu evliliklerin detaylarını pek çok siyer-i nebi kitaplarından öğrenmek mümkün.

Birinci başlıktaki nikâhta denklik konusuna geri dönecek olursak, Kur’ân-ı Kerim’de bir âyet önümüze çıkar. Ve Rabbimiz orada evlenecek olanları kesin bir lisan ile şöyle uyarır:

“Kızlarınızı bir müşriğe ve bir putpereste vermeyin. Ve bir müşrikten ve putperestten kız almayın”

Dinde denklik için Kur’an-ı Kerim’in bu emri, değişmez ve temel bir kriter olarak önemli. Peygamber Efendimiz’in (asm) bir hadis-i şerifine baktığımızda ise denklik konusunda 4 hususu zikrettiğini görürüz. “Bir kadın, şu 4 şey için nikâhlanır: Malı, soyu, güzelliği ve dini. Siz dindar olanı tercih edin. Aksi halde sıkıntıya düşersiniz” (Buhari/ nikah/15)

Aslında Peygamberimiz, bu hadisiyle, “Evlilikte malı, soyu, güzelliği önemsiyorlar. Siz dindar olanı tercih edin” buyurarak, evlilikte denkliğin en önemli unsurunun dindarlık olduğunu ders veriyor.

Peki dindarlık deyince neyi anlamamız lazım?

Şeklen bir dindarlığın ötesinde, takva olarak da ifade edebileceğimiz bir dindarlığı tavsiye ediyor Peygamber Efendimiz (asm). Yani, sözde değil özde dindarlık, görünüşte değil yaşayışta dindarlık. İman-ibadet ve ahlâk hakikatleriyle örülü, hayatın içine sinmiş bir dindarlık.

İşte o zaman Allah’ın emri, Peygamber Efendimizin kavli ile başlayan süreç, iyi günde kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta, bollukta ve darlıkta, bir ömür boyu ve ebediyete kadar uzanan güzel bir yolculuğa dönüşüyor Allah’ın izniyle.

Mal, soy sop, güzellik gibi fani özellikler evlilikte birinci tercih olursa, daha sonra bunlar geçimsizlik sebebi olarak karşınıza çıkabilir, dikkat edin diyor Peygamberimiz (asm).

Bu hadis-i şerifte, güzel olan, zengin olanla evlenmeyin mânâsı yok elbette. Lâkin dindarlıktan ve dini birlikte yaşama kaygısından uzak bir anlayışla kurulan evliliklerin temelinin sağlam olmayacağını ders veriyor.

Bediüzzaman Hazretleri de, hem yukarı da zikrettiğimiz âyet-i kerimeyi, hem de hadis-i şerifi şerh eder mânâda 24.Lem’a’da “Şer’an koca, karıya küfüv olmalı, yani münasip olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimi diyanet noktasındadır” diyerek, dindarlık noktasındaki denkliği nazara alın buyuruyor.

Bu cümlede altını çizmemiz gereken bir mânâda dikkatlerden kaçmıyor tabi ki.

“Şer’an koca, karıya denk olmalı” cümlesiyle, öncelikle erkeğin, kadına denk olmasının lüzumunu ifade ediyor. Yani evlenecek çiftlerden erkeğin kızdan üstün olması ya da en az kızın seviyesinde bulunmasını “şer’î küfüvlük” açısından dikkatlerimize sunuyor.

İslam hukukunda ise bu konu, kadın tarafının haklarını koruyucu bir şart olarak yer alıyor. Yani erkeğin kadına denk veya daha iyi bir seviyede olması, kadının lehine bir durum olup, denkliğe aykırı değildir. Hatta pozitif bir ayrımcılık da var bu ifadede diyebiliriz.

Bu konuda dikkat çeken bir başka husus ise şöyle. Günümüzde “karı-koca” ile ifade edilen birlikteliği Kur’ân-ı Kerim “zevc ve zevce” olarak ifade ediyor. Zevc ve zevcenin kelime mânâsına baktığımızda ise “bir çift ayakkabı” olarak karşımıza çıkıyor. Birbirini tamamlayan ve ancak birbirine muavenet ile vazifesini tam yapabilen bir çift ayakkabı. İşte noksanlarının farkında olup, bu noksanlığı eşiyle tamamlamayı becerebilenler, zevc ve zevcelikten mertebe katedip, refika-i hayat mertebesine yükseliyor.

Yine Risale-i Nur’a baktığımızda bu denklik meselesine biraz daha açıklık getiriyor. Bediüzzaman, seciyeten yani ahlâki olarak denk olmaktan bahsediyor Kastamonu Lahikası’ndaki bir mektupta.(154.mektup) :

“….Küfüvv-ü şer’î tabir edilen,birbirine seciyeten ve diyaneten liyakat bulunmadığından daha ziyade azap çektirir.Ve bilhassa,terbiye-i islâmiye haricinde,müslüman namı altında olanlar, imandan gelen hürmet ve merhamet-i mütekabileyi bulamadıklarından,bütün bütün saadet-i hayatiyeyi mahvediyor,cehennem azabı çektiriyor.”

Yani İslâmi terbiyeden yoksun olup, sadece ismen ve şeklen müslüman olanlar, dînî ve ahlâki özellikleri taşımadıkları için, mâli, eğitim, kültür vs konularında ne kadar denk de olsalar, evlilik hayatlarında imandan gelen hürmet ve merhameti karşılıklı olarak gösteremezler ve dünya hayatları cehenneme döner diye ikaz ediyor âdetâ.

Evliliği bir terazi olarak düşündüğümüzde ise 24.Lem’anın 4.nüktesinde o terazinin iki kefesini Bediüzzaman Hazretleri şöyle dolduruyor: Kadın kefesine şefkat-sadakat-emniyet ve hüsn-ü sîreti, erkeğin kefesine ise cesaret-sehavet-himayet ve hürmeti koyuyor.

Şefkatli Üstâdımız yine Emirdağ Lahikasındaki bir mektubuna “Kızlarım, hemşîrelerim, bu zaman eski zamana benzemiyor” diye başlıyor ve “şer’an küfüvlük” ifadesini orada tekrar kullanıyor. Risale-i Nur’da defalarca ifadesini bulan bu tanımın, üzerinde cidden düşünülmesi, yeri ve zamanı geldiğinde ise hayata geçirilmesi büyük önem arz ediyor. Gerek erkeklerin, gerekse kızların bu izahlardan ders alarak evliliğe adım atması hepimizin müşterek duası ve hissiyatı aslında.

Sadece güzelliği için tercih edilen bir genç kız bilmeli ki, hem kıskançlık müdahalesiyle, hem de o gençlik ve güzellik geçici olması sebebiyle evlilik hayatı tahakküm ve birçok zahmetler ile berbat olacak. 25.Söz’de geçen ve bu konuda dikkate değer bir diğer cümle ise epey düşündürücü: “Sanemperestliği Kur’an menettiği gibi sanemperestliğin bir nevî taklidi olan suretperestliği de men eder.”

Özet olarak diyebiliriz ki evliliğin temelini suretperestlik gibi çürük temeller üzerine bina etmeyelim. Seciyeten ve diyaneten kuvvetli sebepler üzerine bina edelim ki neticesi de kuvvetli, güzel ve sağlam olsun.

Buraya bir hâşiye düşmesek olmaz elbette. Evlenmek isteyen gençlerimizi yetiştirip büyütürken, suretperestliği ve makamperestliği netice veren cümleler kurmaktan uzak duralım ki nakış nakış işlensin o masum zihinlere imani ölçüler. Ebeveyler olarak evlatlarımız yuva kurduktan sonra onlar da rahat etsin biz de.

Küfüvv-ü şer’iye dâir seciyeten ve ahlâken uygunluğun öneminin, asr-ı saadetten bir misâlini yine Risâle-i Nur’dan okuyoruz.Mektubat’taki ifadeler aynen şöyle:

“Resul-i Ekrem’in (asm) hizmetkârı veya oğlum hitabına mazhar olan Hz. Zeyd (ra) rivayet-i sahiha ile ithafına binaen, izzetli zevcesini kendisine mânen küfüv bulmadığı için tatlik etmiş. Yani Hz. Zeynep başka yüksek bir ahlâkta yaratılmış. Ve bir peygambere zevce olacak fıtratta olduğunu, Zeyd ferasetiyle hissetmiş ve kendisini ona zevc olacak fıtratta kendine küfüv bulmadığından, manevî imtizaçsızlığa sebebiyet verdiği için tatlik etmiştir. Allah’ın emriyle Resul-i Ekrem Aleyhisselatü Vesselam almış” der ilgili yerde Bediüzzaman.

Bazılarının zihninde amalar fakatlar, lakinler uçuşsa da aile hayatımızın her noktasına rehber olacak ‘’İlâhi ve Nebevi’’ mesajlardan bir mesaj olan bu örnek de aklımızın bir köşesinde dursun inşallah. Evlilikte denklik konusunu bir nükte ve bir tavsiye ile toparlayalım. Adamın biri bekâr bir arkadaşına sormuş:

-Evleniyor musun?

-Şartlarım tutarsa olur demiş.

Diğeri tekrar sormuş:

– Nedir şartların?

-Güzel olsun, akıllı olsun, dindar olsun, kültürlü ve şefkatli olsun, anlayışlı olsun, fedakâr, becerikli ve itaatkâr olsun.

Öteki ‘’Ama abi, birden fazla evlilik yasak artık’’ demiş

İşin nükte boyutunda da var bir hakikat elbette ama içimizden zaman zaman geçen bir itirazı da ifade edelim yeri gelmişken. “Dengini bulduğu halde mutlu olmayanlar da var, dengi olmadığı halde mutlu olanlar da” Haklı olabiliriz bu itirazımızda. Ama şu kaidenin de haklılık payını unutmayalım: “İstisnalar kâideyi bozmaz”

Evlilikte denklik konusunda kitaplarda pek yazmayan bir hususu hatırlatma  ile paylaşımı nihayete erdirelim. Evlilik kriterlerinin çoğunlukla şaşmaz ve kerâmetvâri ölçülerinden bir tanesi de:

“Bu âile bize uymaz, bizim kızımız/oğlumuz onlarla yapamaz” diye teşhis koyan anne/babaların göz ve dil terazisindeki hassasiyeti küfüv listesine eklemek.

Anne/babaların gözünde ve gönlündeki hassas terazide tutmayan, evlilikte de tutunamıyor maAlesef. Bunun önüne geçmek için de âile içinde evlilik istişaresi yapmanın ne kadar önemli olduğu âşikar.

Dengeli ve huzurlu evliliklerin çoğalması duasıyla..

 

Muallâ Erceylan

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*