Aile, toplumumuzda sevgi, saygı ve samimi muhabbetin yeşerdiği; istişare ve dayanışma ile bir bütün halinde yaşayabilme sanatının çekirdeğinin atıldığı en kadim mekteptir. Bu nedenle aile bireylerinin aile hayatı ve aile içi yetişme ortamı kişiler ve toplumlar için oldukça önemlidir.
Ailenin ve aileyi ayakta tutan dinamiklerin böylesine önemli konumuna rağmen, aile hayatı günümüz dünyasının “kendince haklı” dayatmalarına maruz kalmıştır. Bu suretle “aile” hem yıpranmış hem de onarılması güç tahribatlarla derin yaralar almıştır. Oysa Üstadımız “Bir ailenin saadet-i hayatı karı ve koca mabeyninde bir emniyet-i mütekabile (karşılıklı güven) ve samimi bir hürmet ve muhabbetle devam eder.” diyerek bize bu dinamiklerin ehemmiyetini doksan yıl önce ifade ediyor. Sekülerizmi empoze eden batı medeniyeti bu altın cümlelerin değerini bizden önce anlamış olmalı ki ilk hedefte aile hayatındaki sadakat, güven ve samimiyete hücum ediyor. Ne yazık ki bunu da aşikâr bir şekilde göstere göstere yapıyor, yaptırıyor. Dışarıda gördüğümüzde arkadaşlık, komşuluk yapmayacağımız insanları teknolojik araçlar vasıtasıyla evlerimize almak, en mahremimizi paylaşıma açmak, emniyet ve muhabbeti deriden yaralıyor. Bu da ruhi sıkıntıları ve aile içi huzursuzlukları beraberinde getiriyor.
Aile yapısında günümüzde yaşanan bozulmaların bir diğer önemli nedeni de fertlerin aile kurumundan beklentilerinin önemli ölçüde değişikliğe uğramasıdır. Fertler, dünyevileşmenin getirdiği yaşam anlayışını benimsemişler. Böylece kendilerinden başkası için fedakârlık yapmayan kendi özgür yaşamını amaç edinen kişilere dönüşmüşlerdir. Bu da aileyi ayakta tutan eş, anne, baba, çocuk rollerinin rafa kalkmasına, dolayısıyla aile olmanın anlamının yitirilmesine sebep olmuştur. Oysa “Şeriat dairesinden hariç olan hürriyet, ya istibdat veya esaret-i nefis veya canavarcasına hayvanlıktır veya vahşettir” diyor Üstadımız. İnsaniyet seciyelerini ortadan kaldıran bir özgürlük anlayışı üzerine kurulan aile hayatı da ahlaki değerlerden ödün vermiş fertler yetiştiriyor. Bunun faturası topluma mal oluyor. Çünkü aile toplumun bel kemiği hükmündedir. Dolayısıyla ailedeki problem çözülmezse âdeta toplum felç oluyor. Bizler biliyoruz ki aile hayatı Müslüman için: Bir tahassungâh bir nevi cennettir. Dış alemin dağdağalarından sıyrılıp sığındığımız en güvenli limandır. Eksik yönlerimizle var olabildiğimiz, hatalarımızla olduğumuz gibi kabul görüp sevildiğimiz istinatgâhımızdır. Aynı evi paylaşmaktan öte ruhi bir alışveriştir aile olmak. Her şeyden önce aile bireylerinin bize Allah tarafından bahşedilmiş birer emanet olduğunu göz önünde bulundurarak emniyet ve muhabbeti sağlamlaştırmalıyız. “Haneniz küçük bir medrese-i Nuriye bir mekteb-i irfan olsun” nasihatini veren Üstadımız sağlam aile hayatını oluşturmanın onu manevi temellere bina etmekten geçtiğini vurguluyor. Ahiret yolunda en güzel hazırlığımızı aile hayatımızdaki fıtri sorumluluklarımızla yapıyoruz. Böylece istikametle ilerleyen küçük dünyamız bizi ebedi dünyamıza hazırlıyor.
Dünyevîleşmenin hüküm sürdüğü bu zamanda nefsin tuzaklarından muhafaza olmanın en selim yolu bir şahs-ı maneviye dahil olmakla mümkün olabilir. En samimi ve en sıcak şahs-ı manevi de aile hayatı içinde tahakkuk eden sadakat, güven ve muhabbetle olacaktır.
Ayşenur Şengün
aysenurgonullu@gmail.com
Ailenin tahassungah olduğu gerçeğini nezih bir dille anlatmışsınız. bilhassa modernitenin dayatmalarindan kurtulmanın çarelerini vuzuha kavuşturmussunuz. Rabbim kaleminize kuvvet versin. Yazılarınızı merakla bekliyor olacağız