Düşünceler

Bahar

Baharın bidayetinde çamurlu toprağın sükûneti. O ham toprağın işlenmesindeki sabır ve zorluk gibi meşakkatli ve girift hale gelir bazen duygular. Kararsız ve belirsiz. Yaşlar ve yılların henüz dokunmadığı bir çelimsizlikle. Konuşmayı yeni öğreniyormuşçasına zihnimizde belirenlere çat-pat karşılıklar buluruz. Zor cümleleri sıkleti tahammülsüz kelimelere yüklemek bize de yorucu gelir. Dile dökmemeyi tercih daha asandır. Ketum cümleler içinizde sayısız yankılansa da, yinelense de, susarsınız.

Yolculuğunda sürat peyda eden ruhumuzun kabz ve bast halleri. Sayısız, her günde bir âlem ve her anda ayrı bir beşer. Nice âlemlerin pırıltıları hikmetle düşer üzerimize. Terazinin hangi kefesi ağır basarsa, onda karar kılacak sanki. Asla değişmeyecekmişçesine… Daha gelmemiş zamanlarda hükümler sırf bugünkünde takılı kalacak gibi. Dünün gölgeleri yarınları küsufa tutmuşçasına. Hadsiz aynaların inikasında beşer. Sayısız esmanın tecellisinde manzaralar değişirken aslı astarı “yine” değil, “yeni” olacaktır. Ardında gizli hazinelerin barındığı birer teali sebebi iken bu geçmek bilmeyen vakitler zahirde ise durağanlığın, basitliğin teşhircisidir. Akreple yelkovanın çakılı kalmışçasına ilerlemeyişi sıkıcı ve boğucu oluşu bu hissi çekilmez kılar. Sadece bir an dahi olsa hudutsuz zamanları aralayan, barındıran iken. Meyvesiz imiş gibi görünse de öyle bir sınav ki her anı, her yanı, her zamanı…

Kendisi gibi acizlerden ne bekleyebilir ki insan? Asıl sahibine sığınıp iltica etmedikçe. Hiçten, yoktan var edeni bilmeyip. Malikini tanımayıp. Tüm fanilerin hükmünü boşa çıkaran, kemiklerine işlemiş bir hakikati mi söküp atmaya meyleder? Nihayetinde yoldaşımız olup ölüm, kol kola gideceğiz sonsuza… Bu yazılı iken ta en başından beridir ruhumuzda… Daha neyi kazıyacağız o hakikatin üzerine? Hangi esmanın tecellisi olursa olsun yüreğimizde…

Kalb, imanın mahalli olduğu gibi, en evvel Sani arayan ve isteyen ve Sani’nin vücudunu delailiyle ilan eden, kalb ile vicdandır. Zira kalb, hayat malzemesini düşünürken, en büyük bir acze maruz kaldığını hisseder etmez, derhal bir nokta-i istinadı; kezalik, emellerinin tenmiyesi (nemalandırmak) için bir çare ararken, derhal bir nokta-i istimdadı aramaya başlar. Bu noktalar ise, iman ile elde edilebilir. Demek, kalbin sem’ ve basara hakk-ı takaddümü vardır.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*