Her insanın dünyadaki cenneti kendi aile hayatıdır. O aile saadetinin esası da, en başta fertler arasındaki şefkat, muhabbet gibi duyguların gelişmesine bağlıdır. Eğer, o şefkat ve muhabbet duygularını besleyen, ahirete iman olmazsa veya taklidî seviyede bir iman olursa, o cennet gibi aile hayatı, ne yazık ki zamanla cehenneme dönüşür. İnsanın dünyadaki sığınağı, rahatı, huzuru kendi ailesi ve yuvasıdır. O yuvanın hayatı ve huzuru ise samimi gayret, vefalı hürmet, halis şefkat, fedakârca merhamet ile devam edebilir. O hürmet, şefkat ve merhametin sürekliliği için de, “aile fertleri arasındaki münasebetin, hadsiz ve hudutsuz bir zamanda devam edeceği” fikrine ve inancına dayanması gerekir. Aksi takdirde sermedî bir arkadaşlık ve dostluk fikri, o aileye hâkim olmadığında, ilişkiler dünyevî yani geçici bir takım menfaatler üzerine bina edilir. Bu ise temelsiz ve çürümeye mahkûm olduğundan çabuk yıkılır, kaybedilir.
Fıtrat ve şefkat
İnsan korktuğu her şeyden uzak durur. Hatta mümkünse kaçar. Allah’tan korkan insanın, korkusundan kurtulmasının en tesirli çaresi ise yine Allah’a kaçmaktadır. Tıpkı bir çocuğun annesinin tokadından korkup, yine annesinin şefkatli kucağına kaçması gibidir bu. İnsana verilen korku, aslında onu tekrar şefkat kucağına sevk etmek içindir. Malumdur ki bütün annelerin şefkati Allah’ın şefkatinin yanında gölgenin de gölgesidir. Özellikle kadınlar şefkat kahramanlarıdır. Bu kahramanlıklarına herhangi bir ücret, şahsî bir menfaat, herhangi bir gösteriş beklemezler. Bu his geliştiğinde tam ve hakiki bir ihlâs yakalanmış olur. Eğer o kadınlar fıtratlarındaki şefkat ve ihlâsı inkişaf ettirseler iman hizmetinde dahi pek büyük muvaffakıyetler elde edebilirler. Şefkat duygusunun içinde fıtrî bir lezzet de vardır. Mesela bir anne hizmet etmekten hoşlandığı eşi, çocukları için hazırladığı güzelsofralardan şefkat vasıtasıyla aldığı lezzeti, onlardan kendisi yemese bile ailesinin memnuniyeti, mutluluğu o anneyi tok eder, çok büyük lezzet almasını sağlar. Belki de elemsiz, daimi mutluluk, huzur ve lezzet bu gibi hizmetlerde gizlidir.
Aile hukuku ve şefkat
Şefkat aile hukukunun korunmasına da hizmet eder. Meselâ peder ve valideyi evlâda pervane ettiren duygu Allah’ın o anne ve babaya vermiş olduğu fıtrî şefkat ve merhamet hissidir. Adeta bu his ile ebeveynler yemez yedirir, giymez giydirir, gerektiğinde hayatlarını feda ederler ve bu fedakârlığı da seve seve, lezzet alarak yaparlar. Bu hâl, evladın peder ve validesine karşı, onlar yaşlandığında, merhamete ve şefkate muhtaç olduklarında, evladın da aynı şefkat ile muamele etmesiyle karşılık bulmalıdır. Kur’ân beş mertebede evladları anne ve babaya hürmet ve şefkate davet etmektedir. İsra Suresi’nin 23. ve 24. ayetlerinde anne-babaya beş mertebe hürmet ve şefkat göstermeye davet vardır: 1- “Öf!” bile deme, 2- Azarlama, 3- İkramlı/onurlandırıcı söz söyle, 4- Tevazu kanadı ger, 5- Onlar için Allah’tan merhamet iste… Şefkat duygusu sayesinde en yüksek hak olan anne-babanın hukuklarını zedelemek ve vücudlarını istiskal edip ölümlerini arzu etmek gibi çok büyük bir vicdansızlık ve merhametsizlik seviyesine düşmekten kurtulmak mümkündür.
Musibetler ve şefkat
Hastalık ve musibetlerin güzel taraflarından biri de şefkat hislerini inkişaf ettirmesidir. Meselâ hastalığa yakalanan biri, çok sevdiği ve özlediği anne, baba, kardeş, eş, çocuk gibi aile fertlerinin şefkat ve merhametlerini kendine celp eder. O hastalık sebebiyle etrafında adeta aile fertlerinin şefkatlerinden bir manevî duvar örülür. Hastalık ve musibetler, adeta aile fertleri arasındaki şefkat ve muhabbet hislerini yeniden canlandırır. Çocuklar hasta olduklarında o hastalık onların tasaffisine sebep olduğu gibi onlara hizmet eden büyüklerin günahlarına da kefarettir. Bilhassa şefkat sırrıyla çocuğunun sıhhatini kendi sıhhatına tercih eden annenin amel defterine, hastalıklar vesilesiyle azim sevaplar yazıldığı da bir hakikattir.
Esma-i Hüsna ve şefkat
Allah’ın Rahman ve Rahim isimlerindeki o sonsuz merhamet ve şefkatin tecellisine mazhar olmanın vesilesi insanın fıtratındaki “fakr ile şükür” ve “acz ile şefkattir.” Kur’ân bu ulvî dersi Hz.Yusuf (as) kıssasında verir. Hz. Yakub’un (as) Hz. Yusuf’a (as) duyduğu yüksek his şefkattir. Onun imanından kaynaklanan yüksek şefkatidir. Züleyha’nın Hz. Yusuf’a (as) duyduğu his ise aşk ve muhabbettir. Hz. Yakub’un (as) hissi, Züleyha’dan ne kadar yüksek ise şefkat de aşk ve muhabbetten o kadar yüksek bir histir. Şefkat, aşk ve muhabbetten daha keskin, daha ulvi ve daha da yüksek olduğundandır ki nübüvvet makamına yakışan bir duygudur. Kur’ân sureleri içinde en parlağı olan Yusuf Suresi’nde Hz. Yakub’un (as) şefkati Rahman ve Rahim isimlerine çıkış yolunu gösterir. Şefkat yolunun rahmet yolu olduğunu ispat eder. İncelediğimiz zaman görüyoruz ki, şefkatte bir kuşatıcılık vardır. Aşk ise sınırlayıcıdır. Bir kadın anne olduğu vakit, şefkat vasıtasıyla tüm çocuklara kendi çocuğu gibi şefkat eder. Oysa âşık maşukundan başkasını görmez, belki güzelliklerini de inkâr eder. Hem de çok halis bir duygudur şefkat. Yapmış olduğu fedakârlıklar karşısında en ufak bir beklenti ve bir menfaat taşımamaktır şefkat.