Mevsimler birbiri ardınca gelip geçerken, biz de hayatımıza karışıp bizi yoğuran çeşitli hadiseler içinde olgunlaşıyoruz. Gerçek olan şu ki, hayat süratle akan bir nehir misali, sıçrayıp uçuşan damlalar gibi, elimizden kayıp gidiyor. Geri dönüşü olmayan bir şekilde, ebede yolculuğumuz sürüyor.
Biz bu yolculuğa bir çöp gibi gayesiz sürüklenip gitmek için katılmadık. Elbette her yolculuğun bir gayesi vardır. Dünyevi küçük bir gezi turuna katılan bir kişi, hem para harcadığını hesap ederek, hem de belki bir daha böyle bir yolculuğa çıkamayacağını düşünüp, her anını güzelce değerlendirmek açısından, bu satın aldığı seyahati, onunla birlikte satın aldığını düşündüğü zamanı, diğer sıradan saydığı anlara göre, daha bir dikkat ve itina ile, çeri çöpü, kabuğu, çekirdeği yenmiş bir elma gibi, bir zerresini dahi ziyan etmeden yaşamaya ve algılamaya çalışır.
Niye?
O zamana, o seyahate para ve emek verildi diye mi? Ya o seyahatin devamında ömrümüz varsa, kalan diğer zamanı, kimden satın aldık? Ne kadar ödedik? Bedava aldığımızı düşündüğümüz için mi değer vermiyor,’’aman canım, nasıl geçerse geçsin…’’ vurdumduymazlığı ve umursamazlığı içine düşüyoruz.
Bir Abant, bir Antalya seyahati, şu fani dünya gibi gelip geçici bir durak iken, gönül verilip sahipleniliyor da, cennet gibi güzel ve ebedî bir diyara ucu dayanan şu hayat yolculuğu ve sermayesi olan ömür nafakası, dikkatsizce harcanmakta devam ediliyor.
Sen bir yolculuğa çıkacağın hengâmda, kılı kırk yararak, öyle hazırlıklar ve hesaplar yaparsın ki, ‘’Yollarda başıma bir şey gelmesin, parasız kalmayayım, kimseye muhtaç olmayayım, gideceğim yere selâmetle varabileyim.’’ diye hazırlıklarını tekrar tekrar gözden geçirdiğin olur. Uykularından kalkarak ‘’Bir eksik kaldı mı acaba?’’ telâşına kapılırsın, arada bir.
Madem bu kadar dikkatliyiz, bu kadar hesaplıyız, zarardan bu kadar kaçıyoruz, madem bir yerlerde mahcup ve perişan olmaktan bu derece korkuyoruz da, neden şu dünya hayatının bir devamı olan kabirden sonraki ebedî hayat hakkında hiç bir hazırlık yapmıyor, hiçbir endişe duymuyoruz?
Dünyevî seyahatlerin yanında, ebedî seyahati de asla unutmayarak, her bir anımızı ibretli, lezzetli bir güzellik içinde yaşayabiliriz. Ebede gözünü kapamak, dünyevî lezzetleri arttırmaz, aksine acılaştırır.
Yolculuğumuzun hangi dönemecinde ebed tarafına geçeceğimizi bilemesek de, her anımızda Rabbimizin bu güzel dünyayı bizler için ne kadar fevkalade bir şekilde tanzim edip, döşediğine şahit olacağız. Gözümüz gönlümüz açılıp, tefekkürler, dualar edeceğiz. Ebed adına kazanımlarımızı sürdüreceğiz. Bize verilen bütün nimetlerin farkında olarak, onları kırıp dökmeden, yerinde kullanmaya çalışarak, bütün bu eşsiz nimetlerin kimden geldiğini bilerek…
Yolculukların her anı keyifli olmayabilir. Sıkıntı ve angaryalar üst üste gelebilir, ama yolculuk hiç durmaz, hep devam etmektedir. Ta ki herkes ebeddeki yerine varana dek. Mademki her yolculukta hedef en sonda belirlenen noktadır. Mademki hedef ebeddir. Ebedeki saadet ya da şekavet, buradaki davranış ve yaşayışımıza göre şekillenecektir. Öyleyse, dünya hayatı ve seyahati de elbette ki çok mühimdir. Bu yüzden, her bir adımımızı dikkatli ve sorgulayarak atmak zorundayız.