Mutfaktan gelen mis gibi kek kokuları tüm evi sarmıştı. İkramlarını hazırlayan Seniha teyze, salona geçti ve etrafı tekrar gözden geçirdi. Zira misafir gelecek ev gelin gibi olmalıydı. Salon adeta onun gençliği olmuştu. Çeyizindeki danteller, antika güzel eşyalar ile huzurlu ve rahatlatıcı bir görüntüsü vardı. Son olarak tütsü yakarak; evine çam ağaçlarının esintisini de katmıştı. İşte şimdi evi hazırdı.
Tam oturacaktı o sırada kapı çaldı. Tebessüm ederek hâline güldü. Kapıya yöneldi. Altı ev hanımı, ellerinde el işleri, süslü kıyafetleri ile ev gezmesi havasında yerlerini almıştı. İçeriye geçince hepsi evin huzur verici havasına kapılmıştı. Bir kadın masanın üzerindeki eski Kur’ân-ı Kerim’i görünce ona dokunmak istedi. Eline alacaktı ki yanında duran renkleri solmuş boncukların birleşerek yılların dua anahtarı olan tesbihe baktı. Sonra ikisini de ellemeye kıyamadan yerine oturdu.
Seniha teyze, hepsinin tek tek hâl hatırını sordu. Tüm komşular yeni gelen kadını o kadar sevmişlerdi ki onun konuşmasını dinlemek için örgülerini çıkarmıyorlardı. Zaman geçti, ikram faslı başladı. Bir dilim kek ve poğaça… Normalde en az beş çeşit olan dolu tabaklara alışkın hanımlar hiç rahatsız olmadan çok memnun olmuşlardı. Sanki çocukluk zamanlarıydı hepsinin… Seniha teyze anlatıyor, onlar sanki bir masalcı nineyi dinler gibi dinliyorlardı.
İkram bitince içlerinden birisi ıslak mendil istedi. Seniha teyze, ona çok güzel bir el bezi getirince kadın ağlamaya başladı. Diğerleri de çok duygulanmıştı. Seniha teyze;
“Kızım ne oldu bir kabahat mi işledim?”
“Hayır teyzem. Ben kendi hâlime ağlarım, seninle ilgisi yok.”
“Ne oldu kızım, bir derdin mi var yoksa?”
“Evet, büyük bir derdim varmış, varmış da ben yeni anladım. Ben evimi her altı ayda yeniden döşerim. Her şeyi atarım ve yenilerini alırım. Ama alamadığım tek şey huzurmuş. Mesela şurada duran tesbih, aslında kaç tane hikâye anlatır size. Ama ben bunları duymam. Duymak istesem de şahitlerimi attığım için, israf denilen hastalığım olduğu için, onun kölesi olduğum için hiçbir zaman duyamayacağım da…”
“Bu tesbih rahmetli dedeminmiş. Ona her dokunduğumda dedemin dualarını duyarım. O yüzden atmam, atamam kızım. Şimdi sizler büyük görkemli eşyalar alıyorsunuz ya, işte onlar güzel görünen birer yalan. Güzelliklerine kanan için soğuk birer dekor. İsraf, neden haram? Çünkü hep daha iyisini amaçladığı ve insanları mutlu etmediği için…”
Kadın el bezine elini silerken onun bile bir duygusu olduğunu hissetmişti. Birileri belki de Seniha teyzeye, misafirleri için sevgisi ile tek tek zincirler çekerek yapmıştı. Ama ıslak mendil silmediğinde kuruyan bir kâğıt parçasıydı.
Gelen kadınlar giderken aslında kaybettikleri anıları tekrar hatırlamaya başlamışlardı. Her pazar olan kek günlerini, annesinin mutfakta peşinden ayrılmayan çocukluk hâllerini, ailecek gezmeye gittiklerini… Meğer ne kadar çok kayıplarımız varmış, diye düşündüler.
Seniha teyze, misafirler gidince salonda duran tesbihini eline aldı ve “Elhamdülillah, dede beni bırakmadığın için teşekkür ederim.” dedi…