Bir hayal hızıyla gezdim bir anda vatanımın sathını. Onun kıyısında, köşesinde, dününde, bugününde her köşesinde, hayatımın bir bölümü, en kıymetli hatıralarım vardı. Canlı gibi, dün gibi… Seneler kısalıp bir ânın içine girmiş, her şey bir anda tekrar yaşanmıştı.
Bu, benim hayatımdı. O ânın içinde sür’atle gelip geçen her şey yaşanmıştı. Seneler ve yaşanmışlıkları şimdi bir ânın içindeydi. Ne garipti hayat. Uzun muydu? Kısa mıydı? Bir an mıydı? Ne çabuk gelip geçiyordu her şey. Uzun diye boşa dolanma. Kısa diye de öyle bakınıp durma! Zamana bir şeyler oldu. Sür’atle akar oldu. Her bir ânımızı dikkatle ve özenle Rabbimizi razı edecek şekilde yaşamamız gerek. Boşa geçirecek vaktimiz yok.
Şu suyun başındaki ben miyim? Oturmuşum kenarına, sıçrayarak akıp gidişine dalmışım. Suyun her bir sıçrayışında ben de sıçrıyorum. Kalbim de sıçrıyor. Onun nağmelenişini dinliyorum. Zikirlerini anlayamasam da, Allah’ın en güzel isimleriyle akıp gittiğini biliyorum.
O, benim vatanımın en özel bir köşesini süslüyor. O benim vatanıma vuruyor, damgasını. O benim vatanıma ait.
O suyun çevresinde şehit düşmüşler var. Bu vatana ait o damgayı silinmez kılmak için savaşmışlar. Belki kısacık sayılan ömürleri şehitlik mertebesine ermekle en kıymetli bir ömür hükmüne geçmiş. Ben onları hissediyorum. Yine oralarda dolandıklarını görüyorum sanki. Bize görünmeyen bir perdenin arkasında, belki hâlâ vatanları için dualar ediyorlar.
Bir dağın başındayım. Burada bir köy var. Gece olmuş ve yıldızlar belirmiş. Hava serin biraz. Bacalarda ince bir duman. Bu köy benim vatanımda. Benim vatanımın bir köyü. Bu köy, bu vatanın bizim olduğuna dair bir damga vuruyor, buralara. Ahırlardan koyunların, kuzuların melemesi geliyor. Her şey; köyler, insanlar, hayvanlar, ‘’Bu vatan bizim.’’diyor. Bu aitlik duygusu beni de sarıyor. Şu yıldızlı gecede, bulutlarla sarmaş dolaş gökyüzünde çizilen manzaralar, sadece şu ana mahsus bir tabloda, o eşsiz ressamın, taklit edilmez turralarını vuruyor, dağların başına.
Rüzgâr dolaşıyor, ağaçların arasında. Ağaçlar, onun dürtüsüyle cezbeye geliyor, bir uğultudur ki, sormayın. Bir zikir ki kalbi derinden sarsıyor. Benim vatanımın ağaçları onlar. Onları dinlerken, kendimi garip, gurbette ve yalnız hissetmiyorum. Her şey tanıdık geliyor. Burası hür olduğum yer. Hürriyeti hissettiğim yer. Yıldızlar bile buradan bir başka görünüyor. Daha parlak. Daha bana yakın. Daha cana yakın.
Gezip dolaştığım çarşılar, çocuklarıma ayakkabı, elbise, okul malzemesi aldığım dükkanlar, bayramlık aldığım, onların sevincini izlediğim anlar, çarşılar pazarlar, hepsi tanıdık. Yüzler tanıdık. Ruhlar tanıdık. Evler, yollar, camiler, hanlar, hamamlar tanıdık. Burası benim vatanım çünkü. Toprağına güvenle bastığım, kuşlarını, kumrularını, karıncalarını benim bildiğim… Kedileri bile daha bir sevecen. Kucağına gelir senin. Sevdirir kendini. Nazlılıkla elindeki yemekten ister. Sen onu seversin, o da sana naz yapar. O senin vatanında dolaşan bir kedi. Sanki bu aidiyet duygusunu bilir. Bu insanlar bizim insanlarımız der.
Bizim insanlarımız… Duyguları benzer. Kızgınlıkları, sahiplenmeleri, sevmeleri benzer. Barışmaları, darılmaları, coşmaları, sevinmeleri, benzer. Çünkü onlar, yıllardır bir arada bu topraklarda, bu kültürle yoğrulmuşlar. Minareler onları çağırır. Camiler onları bekler, onlarla dolar, boşalır. Bayramlar, kandiller, onlarla şenlenir. Yardım ederler, yardımlaşmayı severler. Gözyaşları, acımaları boldur. Onlar bu vatanın insanları. Şehit ecdatlarından kendilerine miras kalan bu vatanın elbette ki kıymetini bilirler.
Şehitlerimiz… Ebedi âleme gözyaşlarıyla uğurladığımız can parelerimiz… Bu vatan için can vermekte devam ediyorlar. Her gün birini veya bir kaçını uğurluyoruz. Mahzun ve üzgünüz. Bu vatanı böldürtmemek, bütünlüğümüzü korumak için, o çok kıymetli canlarını ‘’Vatan sağ olsun!’’ diyerek tereddütsüz feda eden bu yiğitlerimize ancak dualarımızı gönderebiliyoruz, hediye olarak. Vatan toprağı, bu canları kırmızı bir gül goncası gibi bağrına basıyor. Gelen baharın en güzel, en canlı gülleri onlar. Bülbüller, en hisli nağmelerini onların başında seslendirse yeridir. Zira bu güller, vatan için dikildi, bu toprağa…
Vatanımızı bölmek isteyenler bilsin ki, bu toprağın altı, üstünden daha çok kalabalık. Bu toprağın altı şehitlerle dolu. Orada ordular var, hâlâ ‘’Vatanım!’’diyen. Biz bu toprakları, büyük bedeller ödeyerek aldık. Can pahasına… Canan pahasına… Anasını, babasını, kardeşini, bacısını, sevdiğini, sevdalısını bir an bile düşünmedi, o şehitler canını verirken. Geride bıraktıkları, ‘’Ben şehit babasıyım! Şehit anasıyım. Şehit kardeşiyim! Şehit çocuğuyum! Şehit hanımıyım. Şehit nişanlısıyım! ‘’ diye övünçle, iftiharla tutuyorlar tabutlarının uçlarından. Acıları büyük. Evet, her şey vatan için!
Vatanımızı bölmek isteyen mihraklar bilsin ki, bu vatan bölünmez. Şehit kanlarıyla yoğrulmuş bu topraklar size yar olmaz. Ancak mezar olur. Madem burada ölmek istiyorsunuz, ne yapabiliriz ki. Bu topraklar cömert. Size de mezar olur. Sizi de kabul eder. Şimdi ve daha önceki asırlarda olduğu gibi nice dost ve düşman, işte bu toprağın altında. Ama hesapların görüleceği gün, sizler o şehitlerden ayrılacaksınız. Layık olduğunuz ne ise onu bulacaksınız.
Rabbim vatanımı koru. Bu vatanın evlatlarını koru. Şehitlerimiz bu vatanın kurtulduğunu, bölünmezliğinin dost düşman herkes tarafından tasdik edildiğini, o şerefli makamlarından seyretsinler inşallah. Çünkü bunu görmeyi hak ediyorlar.
Rabbim sen bu vatanı bölmek isteyenlerin menhus plânlarını onların başlarına çevir. Onlardan tamamen kurtulduğumuzu, yıkılmış, harap olmuş yerlerin yeniden yapılandırıldığını ve vatanımızda anarşi ve terör belasının geri dönmemek üzere bertaraf edildiğini bizlere de göster. Âmin.