Mehmet Tahiri Mutlu, 1900 yılında Isparta’ya bağlı Atabey kazasında doğdu. Çocukluk yılları manevî değerleri ön plânda tutulan ve dinî hassasiyetleri olan bir aile ortamında geçti. Askerlik çağı geldiğinde Kurtuluş Savaşı verilmekteydi. Mehmet Tahiri Ağabey de dört yıl demir yollarında askerlik yaptı. Savaş sonrasında gazilik ünvanı, madalya ve maaş verildi ama o maaşı almadı.
Mehmet Tahiri Ağabey, 1931 yılında akrabaları vesilesiyle Risale-i Nur ile tanıştı. Barla’da Üstad’ı ziyaretinden sonra Risale-i Nur hizmetine girdi. 1942 yılında Ayetü’l Kübra Risalesi’nin bastırılması maksadıyla İstanbul’da 44 gün kaldı. Bu sırada Sahaflar Çarşısı’nda Bediüzzaman’ın eserlerini sordu. İşaratü’l–İ’caz, Hakikat Çekirdekleri ve Lemeat adlı eserlerini buldu ve Üstadına götürdü. “Kahraman Tahiri’nin bana getirdiği bir nüsha Lemeat’ı çok kıymettar gördüm.”
Tahiri Ağabey de Üstad ve diğer talebeler gibi Risale-i Nur neşriyle meşgul olmasından dolayı 1943’te Denizli, 1948’de Afyon hapishanelerinde kaldı. Ayrıca 1958’de Ankara, 1960’da Isparta’da hapsedildi. Oralarda da etrafındakilere iman hakikatlerini anlattı. Bu durum Bediüzzaman tarafından şöyle anlatılır: “Çok tecrübelerle ve bilhâssa bu sıkı ve sıkıntılı hapiste kat’î kanaatım gelmiş ki: Risale-i Nur ile kıraaten ve kitabeten iştigal, sıkıntıyı çok hafifleştirir, ferah verir. Meşgul olmadığım zaman o musibet tezauf edip lüzumsuz şeylerle beni müteessir eder. Bazı esbaba binaen, ben en ziyade Hüsrev’i ve Hâfız Ali, Tahirî’yi sıkıntıda tahmin ettiğim halde, en ziyade temkin ve teslim ve rahat-ı kalb, onlarda ve beraberlerinde bulunanlarda görüyordum. “Acaba neden?” der idim. Şimdi anladım ki; onlar hakikî vazifelerini yapıyorlar, malayani şeylerle iştigal etmediklerinden ve kaza ve kaderin vazifelerine karışmadıklarından ve enaniyetten gelen hodfüruşluk ve tenkid ve telaş etmediklerinden, temkinleriyle ve metanet ve itminan-ı kalbleriyle Risale-i Nur şakirdlerinin yüzlerini ak ettiler, zındıkaya karşı Risale-i Nur’un manevî kuvvetini gösterdiler. Cenab-ı Hak, onlardaki nihayet tevazu ve mahviyette tam izzet ve kahramanlık seciyesini umum kardeşlerimize teşmil ettirsin, âmîn!”
Tahiri Mutlu, 1953 yılında Bediüzzaman Hazretleriyle birlikte Barla’ya gitti. Ayrılıştan yaklaşık yirmi yıl sonra yeniden Barla’ya gitmişlerdi. Zübeyir Gündüzalp de bu seyahate katılmıştı. Hatıralardan öğrendiğimize göre, talebelerinin kusurlu hallerine kızan Bediüzzaman Hazretleri, hiddetli ve kızgın anlarında Tahiri Ağabeyi gördüğünde hemen yumuşar, bu mümtaz talebesini tebessümle karşılardı. Ona, “Allah’ın veli kulu” diye hitap ettiği nakledilmektedir.
“Bizi ve Kastamonu şakirdlerini kıyamete kadar minnetdar eden ve müstesna kalemiyle Risale-i Nur’un hemen umumunu bu havaliye yetiştiren ve evlâd ve peder ve vâlideleri ve refikasıyla Risale-i Nur’a hizmet eden kahraman Tahirî kardeşim! Cenab-ı Hak hanenizdeki hemşireme, hem bana şifa ihsan eylesin. Hastalığıma ait bir parça size geliyor. Peder ve vâlidenize de benim tarafımdan deyiniz ki: Tahirî gibi kahraman bir şakirdi Risale-i Nur’a yetiştiren ve o vasıta ile defter-i a’mallerine daima hasenat yazdıran bir şakirdi bize kardeş veren o mübarek zâtlar, inşâallah bu saadeti daima idame ettirecekler. Dünyanın cam parçalarını, o elmaslara tercih etmeyecekler. Onlar, hususî dualarımızda dâhildirler.”