“Seyahat edin, sıhhat bulun.” diyen, nur ve aydınlık dağıtan Resulümün (asm) sözüne tabi olup yollara koyulduk yine. Bu seyahatimizde, Avrupa’nın kuzeyine doğru ilerliyoruz. İsveç ve Norveç’i gezmeye niyetlendik. Buralarda yaşayan kardeşlerimize misafir olup, onlarla birlikte gezilerimiz, değerlendirmelerimiz olacak inşallah.
Burası beyaz gecelerin yaşandığı, gece ile gündüzün birbirine karıştığı bir bölge. Özellikle Mayıs ve Ağustos ayları arasında hakikaten geceler karanlık değil, neredeyse geceler kayıplara karışıyor. İsveç “Yazın gecesi, kışın gündüzü olmayan ülke” diye nitelendiriliyor.
İstanbul’un 25 derece sıcaklığından sonra İsveç’in başkenti Stockholm’de Arlanda Havalimanı’na indiğimizde birden beş dereceye düşen havayla üşüyoruz adeta. İsveçliler yeşili ve doğayı koruma noktasında oldukça hassas ve bilinçli davranıyorlar. Öyle ki, şehirlerde gökdelen görmek ya da yeşil alanların katledildiğine şahit olmak imkânsız. Ayrıca, İsveç’in havası da oksijen dolu ve tertemiz.
Göller şehri denebilecek, yeşilin her tonunun var olduğu bir resim tablosunun içine düşmüş gibiyiz. Yüz bine yakın gölün var olduğu ifade ediliyor bu bölgede. Yağmurların üzerinden hiç eksilmediği Rabbimin rahmetini bolca ikram ettiği güzel diyar. Sanki her yer Barla, her ağaç Üstadımın üstüne çıktığı bir katran ağacı. Bu güzellikler içinde nuru eksik ne yazık ki. Bu kadar tefekkürî mekânların zikrini Rabbime iletecek, semaya yükseltecek kulların sayısı çok az.
Hıdır Ağabeyimiz karşılıyor bizi İsveç’te. Upsala şehrinde oturuyorlar. Diyarbakırlı kendisi, yedi yıl olmuş İsveç’e geleli, üç oğlu ve bir kızıyla burada yaşıyorlar. Fatma Hanım kardeşim kendi evimde, kendi ülkemde gibi rahat ettiriyor bizleri. Onlarla birlikte gezdik dolaştık bu bölgeleri ve yeni dostlar tanıdık. Onlar buraların nuru olmaya çalışıyorlar. “Buraları daha nasıl aydınlatabiliriz?”in kıvranışlarını yaşıyorlar.
Hıdır Ağabey, “Buraya geldiğimde, insanın ne kadar değerli bir varlık olduğunun farkına vardım. Özellikle de kadın ve çocukların yaşaması için çok uygun bir ülke olduğunu hissettim.” demişti. İsveç hükümeti, insana verdiği önemi, insanlar için yaptığı yatırımlarla göz önüne seriyor. Kadın hakları ve çocuklar noktasında yapılabilecek en iyiyi bulmaya çalışıyorlar. Kadınların ve çocukların memleketi denilebilecek düzeyde burası. Ayrıca engelli ve yaşlı haklarına saygı da çok yüksek. Hürriyet ve özgürlüklerin de üst düzeyde yaşandığı, her inancın kendine kolaylıkla yer bulabildiği bir ülke aynı zamanda. Bu özgürlüklerin içindeki en sakıncalı olanı ise “İnançsızlık özgürlüğü”. Bu özgürlüğün yayılması ile psikolojik bunalımların ve sapıklıkların katlanarak artacağı, aile yuvasının çözülüşünün daha da hızlanacağı ve bu gidişin İsveç milletini soyunun kesilmesi uçurumunun eşiğine getireceğinden endişe edilmekte. Bu yüzden de farklı inançlardaki tevhid dinlerine destek veriyorlar.
Dünya devletleri arasında sosyal ve kültürel faaliyetlere en fazla önem veren ülkelerden biri aynı zamanda. Her mahalle arasında bir anaokulu ve kreş mevcut. İyi insan olmanın öğretiminin erkenden başladığı yerler. En rahat, en keyifli, nasıl eğitim yapılabilecekse onu yapıyorlar.
İsveç’in toplam nüfusu yaklaşık 9,5 milyon ve bunun neredeyse yarısı başkent Stockholm’de. Başkent nüfusunun yaklaşık üçte biri ise göçmenlerden oluşmakta. Büyük bir yüz ölçümde az nüfusla yaşıyorlar. Ekonomik durumlarının iyi olması neticesinde işçi statüsünde çalışacak nüfusa ihtiyaçları var. Bu yüzden göçmen kabul ediyor. İlk göçlerin olduğu dönemde yabancılara daha çok kucak açmış her türlü ev, iş, eğitim yardımları vermiş.
Devlet dışarıdan gelen tüm göçmenleri belli bir eğitim düzeyine tabi tutuyor. Ayrıca tüm öğrenci statüsündekilere eğitim yardımı veriyor. Upsala İsveç’in en büyük üniversite şehri aynı zamanda.
İsveçlilerin hepsi beyaz ve sarışınlar. Özellikle çocukları oldukça sevimli. Bebekleri de oyuncak bebek misali.
Hayata sabah çok erken başlıyorlar. Sabah 5–6’da herkes işinin başına geçiyor. Akşam 7’den sonra ortalıkta kimse kalmıyor, dinlenmeye geçiyorlar. Alkol kullanımı çok fazla. İsveç gençleri genelde alkolün etkisiyle düşünmüyor ve eğlenerek yaşıyorlar. Maddi sıkıntıları da yok. Ne zaman yaşlanmaya başlıyorlar, iç sıkıntıları artıyor. Yaşlılar için özel bakımevleri var.
Her inanç grubunun çok serbest ve rahat şekilde kendi okulunu açabildiği ülke, intihar oranının en yüksek olduğu yer. Havanın sürekli yağmurlu, kapalı olması ve refah düzeyindeki yükseklikle beraber inançlarında zafiyetin buna yola açtığı ifade ediliyor.
Kırk yıldır burada yaşayan Taylan Ağabeyimizle tanışıyoruz. Dil bilmeden buralara gelip şimdi tüm dernek, sosyal faaliyet ve hizmetlerin içine girerek İsveçlilere inanç noktasında yaklaşma ateşiyle yanan fedakâr biri.
Stockholm Sollentuna Camii’nde Türkiyeli kardeşlerimizle görüştük. Şaban ayının ilk gününe burada başlamış olduk. Onlar burada Allah’ın adını temsil ediyorlar. Rabbim onların hepsinden razı olsun
Yedi ada üzerine kurulu Stokholm’ü belediye binalarının kulesinden seyrettik. Her yerde kanallar var ve üzerinde köprüler kurulu. Kraliyet Sarayları, eski şehir, yeni şehir tüm alanları keyifle izliyoruz. Gökyüzü sanki burada daha yakın, bulutlar başımın üstüne değecek gibi. Bu kadar mı güzel olur mavi, beyaz ve yeşil…
Stockholm Drottningholm Kral Sarayı Bahçelerini, Edsberg’de Anet Hanım’ın kurduğu bir sanat atölyesini gezdik. Burada resim ve sanatla uğraşıyorlar. Bütün bunalım ve ruh sıkıntı ve darlıklarını bu şekilde uğraşarak rahatlattığını söylüyor kendisi. Gönlü sevgi dolu, İslâm’a ilgisi var. “Önce kendini, sonra beni sev.” diyor. Kâinatta yakaladığı sevgi hakikatini resimleyerek huzura vardığını ifade ediyor. Selam ve teşekkürü Arapça olarak söylüyor. Adreslerimizi aldık ve sarılarak ayrıldık oradan.
Artık İsveç’ten Norveç’e doğru uzanıyoruz. Yeşilliklerin biraz daha haşin sert kayalara dönüşmeye başladığı ve uzun, yüksek çam ağaçlarıyla kaplı yollarda keyifle devam ediyoruz. İsveç dümdüz yeşillikler ve göllerle kaplıyken buralarda ise dağlar ve taşlar bizi selamlıyor. ”Hoş geldiniz ” diyorlar adeta. Rabbimizin selamı üzerinize olsun” diyorlar.
Norveç ülke olarak Katolik olmakla birlikte yüzde sekseninin ateist olup dine inanmadığını söylüyor buradaki kardeşlerimiz. Dindar Hıristiyanlar, Müslümanlara terörist olarak bakmazken, inancı zayıf olanların ise terörist olarak baktığını ifade ediyorlar.
Yolda Norveç’e yakın Karlskoga’da durduk. 20 yıllık bir işletme olan Cıaw Cıaw pizzacı sahibi Said Ağabeyimiz. Maşallah dört evladını da buralarda muhafaza etmiş. Güzel bir sohbete dalıyoruz. Babası Üstada ithafen adını ”Said” koymuş. Onlar için Bediüzzaman’ın önemi çok büyük. Güzel pizzalarından yediriyor bize. Kızı, nur kardeşim Rukiye ile tanışıyoruz. “Yüreğinde Allah aşkı olmalı insanın. O zaman O’ndan gelen hiçbir emir zor değil.” diyor Rukiye kardeşim. 10 yaşında gelmiş buralara. Hem dil yok, hem yabancı, hem akrabalarından yoksunluk dışlanmışlıklar yaşamış. Çekilen onca sıkıntı sonrası hem psikoloji okumuş, hem de meslektaşım olacak tıbba başlamış.
İnancının sorgulandığı dönemlerden şimdi bir Hıristiyan, bir Yahudi ve bir Müslüman ortak projede Allah’ı, tevhid inancını el ele anlatmaya çalışıyorlar Üniversite’de.
Gönlümüz onlarda kalarak devam ediyoruz başkent Oslo’ya doğru. Küçük bir yüz ölçüme sahip olan Oslo, nüfusu az ve oldukça sakin. 600.000 olan nüfusun dörtte biri yabancı uyruklu. Burada yaşayan Türkiyeli kardeşlerimizin maddî imkânları da oldukça iyi.
Çizgi filmlerden tanıdığımız, Vikinglerin torunlarının ülkesi Norveç. Dünyanın sporu en fazla seven ülkesi desem, abartmış olmam. Kış aylarında kayak, yazın tekerlekli kayak ve her yerde kaykaylar ve durmadan yürüyüş yapan insanlar görülüyor.
Dünya kayak şampiyonalarının yapıldığı Holmenkollen Kayak Merkezi’ni geziyoruz. Bütün Oslo ayaklarının altında kalıyor sanki. Dünyanın usta kayakçılarını Oslo’ya çeken önemli bir tesis. Dünyanın en eski kayak müzesi, simülatör ve alışveriş mekânlarının da bulunduğu kayak merkezi, en çok atlama kulesiyle ünlü.
Norveç’in uzun kıyı şeridinde binlerce yıl önce dev buzulların oluşturduğu çok sayıda fiyort bulunuyor. Bu coğrafi oluşumların en ünlülerinden biri de 100 kilometre boyunca uzanan Oslo fiyordu. Başkent Oslo’ya gidip gelen gemiler ormanlarla çevrili fiyordun içinde ilerliyor. Ne yazık ki bu muhteşem güzellikleri gezebilme zamanımız olmadı. Kalan yerleri bir dahaki sefere gezmek ümidiyle bu güzel diyarlardan ayrılıyoruz. Selam ve dua ile…