Elveda… Ne kadar hüzünlü bir kelime. İçi yakan ve gözleri yaşartan… Bir de bu kelimenin önüne “Yâ Şehri Ramazan” gelirse yüreklerin hüznü daha da katmerlenir. Oysa “hoş geldin” kelimesi Ramazan’ın yanına ne kadar da yakışıyor.
Hoş geldin Yâ Şehr-i Ramazan…
Ramazanın ilk on günü bu sözü söyler sonra vedalaşmaya başlarız. Hâlbuki ne kadar da çok beklemiş, hazırlanmış ve özlemiştik. Bu sevdiğimiz hâl zaman dilimine bağlı olduğu için, işte geldi ve gidiyor. Bize de arkasından “Elveda Ramazan” demek düşüyor.
Peki, ister misiniz Ramazan hiç bitmesin, hep bizimle kalsın?
O halde gelin zaman kavramından çıkalım. Şevval ayına girmek bitirmesin Ramazanımızı…
Çünkü hâlâ; yeni nazil oluyormuşçasına Kur’ân okuyabiliriz.
Gece namazları kılabiliriz teravih yerine.
Akşam soframızda dostlarımızı ağırlayabiliriz iftar niyetiyle.
Elimizde var olan her ne ise kardeşimizle paylaşabiliriz.
Şükrümüzü arttıran oruç tutabilir, pencereyi aralayıp akşam ezanını heyecanla bekleyebiliriz.
Dilimizi gıybetten, gözümüzü haramdan koruyabiliriz tıpkı Ramazandaki gibi.
Belki her gece kandiller yanmaz ama olsun.
Gönlümüzün kandilleri ışıl ışıl olacaktır.
İftar topu, sahur davulcusu mu? Onların sesi kulağımızdan hiç gitmedi ki…
O halde Şevval ayına girerken diyelim mi yine, yeniden, heyecanla “Hoşgeldin Yâ Şehr-i Ramazan!”