Temmuz ayının gelmesiyle birlikte, birçok öğrenciyi “üniversite ve bölüm tercihi” telaşı sarıyor. “İnsanların en hayırlısı, onlara en faydalı olandır”ı düstur edinip bölüm tercihinde bulunan ve bu bölümü de okul birincisi olarak bitiren Tuba Eren’in başarı hikâyesini bir nebze sizinle paylaşmak istedik. İstifadeli olduğunu düşündüğümüz bu sohbetin, bu yıl üniversite tercihi yapacak gençlere rehber olmasını umut ediyoruz…
Tuba Eren kimdir öncelikle buradan başlayalım?
Antalya doğumluyum. Liseyi; Antalya İmam Hatip Lisesinde okudum. O dönemi yaşayanların hatırladığı üzere, 28 Şubat sürecinde; temel hak ve özgürlüklere büyük darbeler vuruldu. İmam Hatiplilere kat sayı kısıtlaması getirildi, tesettürüyle üniversite eğitimine devam etmek isteyenlere kapılar kapatıldı. Ben de o dönemdeki baskıcı uygulamalardan sonra, üniversite kapısını kapattım ve “ila-yı kelimetullah” davasının bu asırdaki en büyük temsilcisi, Nur hizmetleriyle iştigal ettim. Risale-i Nur Eğitim Merkezi’ne başvurdum ve orada bir yıllık eğitimimi tamamladıktan sonra, yurtdışı da olmak üzere çeşitli yerlerde hizmet elemanı olarak görev yaptım. Dört yıl önce üniversite okuma kararı aldım ve bu sene de İstanbul Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü’nden mezun oldum.
Peki neden bu meslek diye sorsak?
Bunun benim seçimim değil de, tamamen bir sevk-i İlahi olduğunu düşünüyorum. Üniversite kapılarının tekrar açılmasından sonra, gönlüme okuma sevdası düştü. Ama bir türlü karar veremiyordum. Seçeceğim meslek, hizmetime, davama bir basamak olsun istiyordum. “İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır” hadisi beni çok etkiledi. Ve dua ettim, “Allah’ım beni böyle bir insan yap ve böyle bir bölüm okut, böyle bir işte çalıştır”. Bir gün, çok sevdiğim bir dostuma, üniversite eğitimine devam etme fikrimi açarak, bölüm seçimindeki kararsızlığımdan bahsedince, bana “Neden sosyal hizmet okumuyorsun. Bence tam sana uygun bir meslek” dedi. Araştırınca “Evet, okuyacağım bölüm bu olmalı” dedim. Yaptığım duam; beni bu mesleğe götürdü…
Bir sosyal çalışmacı ne iş yapar?
Her insanın temel haklara sahip olarak, insanlık onuruna yakışan bir hayat sürmesi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesinde en birinci madde olarak yer alır. Maalesef, bazı insanlar bu haklarına çeşitli sebeplerden dolayı ulaşamaz ve mağdur duruma düşer. Literatürde, “korunmaya muhtaç, hassas, dezavantajlı gruplar” gibi değişik sıfatlarla nitelendirilen bu kişilerin yaşadıkları psikolojik, sosyal, kültürel, ekonomik yoksunluklarını gidermek, baskı gruplarıyla mücadele ederek onların hak savunuculuğunu yapmak, kişilerin maddî ve manevî varlıklarını tam bir iyilik hali içinde gelişmesi için yapılması gerekenleri yapmak, sosyal çalışmacının en önemli görevidir. Sosyal çalışmacının, çalışma alanları çok geniştir. “Çocuk Refahı Alanı, Gençlik Refahı Alanı, Yaşlı Refahı Alanı, Aile Refahı Alanı, Kadın Refah Alanı, Engelli Refahı Alanı, Çalışan Refahı Alanı, Göçmen Refah Alanı, Adli Sosyal Hizmet, Tıbbi Sosyal Hizmet, Okul Sosyal Hizmeti, Psikiyatrik Sosyal Hizmet vb.
Oldukça geniş bir alan. Bize biraz da bu alanın öneminden ve ne kadar ihtiyaç olduğundan bahseder misiniz?
Bir mesleğin kıymeti; insana verdiği değer ve ona götürdüğü hizmete göre ölçülür. Sosyal Hizmet, her yaş ve gruptan insana, ihtiyaç duydukları her alanda hizmet götüren nadide bir meslektir. Diğer meslekler, insanların ihtiyaç ve sorunlarının bir boyutuyla ilgilenir. Mesela, bir eğitimci çocukların eğitim ihtiyacı, bir hemşire sağlık gereksinimi, bir avukat yasal sorunlar ile uğraşır. Oysa, insan yaşamı tüm boyutları ile bir bütündür, insanlar çeşitli sorunları aynı anda yaşarlar. İşte sosyal hizmet, sosyal refah alanında yer alan tüm mesleklerin bir boyutu ile ilgilendiği insanlara bir bütün olarak bakma, sorun ve ihtiyaçlarını bir bütün olarak görüp bu anlamda mesleki müdahaleler geliştirme ihtiyacından doğmuştur. Sosyal Hizmet mahzun ve mazlumların sığınağı ve onların en büyük umut ışığıdır. Böyle güzel ve ayrıcalıklı bir bölümde okumak elbette benim için büyük bir şükür ve sevinç kaynağı. İnsan, “halife-i ruy-i zemin”dir. Yaratıcı; insana böyle büyük bir değer vermiş, ona bütün mahlukatından daha üstün bir makam ihsan etmiştir. Kainatta, her şey insana hizmet eder. Böyle büyük değer verdiği insanın haklarını da, Cenab-ı Hak hem devlete, hem de diğer insanlara karşı en hassas şekilde muhafaza etmiştir. Zulmü değil yapmak, meyletmek bile büyük İlâhî tehditlere sebep olmuştur. Kur’ân’ın en temel esaslarından bir tanesi olan “adalet ve hak” kavramı, sosyal hizmetin de en önemli esasıdır. Sosyal Hizmet Uzmanlarının en önemli mesleki rollerinden biri de, her alanda “hak savunuculuğu” nu yapmaktır. İnsanların mağduriyetleri çok çeşitli alanlarda olabiliyor. Maddi kaynaklara ulaşamama, istismara uğrama, bakıma muhtaç olma, sosyal hayata katılamama, sağlık sorunları, psikolojik sorunlar vb… Aslında bunların hepsi ayrı bir röportaj konusu. Biz burada olaya sadece, maddi kaynaklara ulaşamamanın sonuçlarını kişi ve toplum bazında ele alalım. Peygamber Efendimizin (asm) “Fakirlik, küfür oldu” hadisi çok çarpıcı bir hakikati ortaya koyuyor. Ben bu hadisin ne demek olduğunu bu bölümü okurken anladım. İnsanların maddî yoksunluklar yaşaması sonucunda, çocukların ailelerine destek olmak için küçük yaşta sokaklarda çalışmak zorunda kalması, eğitim, sosyal ve kültürel hayata katılamaması ve bunun beraberinde getirdiği sosyal dışlanmanın sonucunda kendini değersiz hissetme gibi travmalar, genç yaştaki insanları bu sıkıntıları unutmak için madde kullanmak, yasadışı çetelere katılmak, toplumsal suçlara bulaşmak, hırsızlık yapmak, bedenini pazarlamak hatta intihar etmek gibi kainatı titreten büyük günahlara götürebiliyor.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, şehrin izbe yerlerinde yaşayan çocuk ve gençlerde bu tür davranışlar en yüksek düzeyde görülüyor. O yüzden, insanlara, insanca bir yaşam için gereken imkanları sosyal hizmet kanalıyla sunmak, onların maneviyatını da muhafaza etmeye çok kuvvetli bir vesiledir. Bu aynı zamanda toplumun güvenliğini, huzurunu sağlamak demektir. Bu iki cihan saadetine şahsi ve toplumsal alanlarda ulaşmak demektir. Küresel gelir dağılımına bakıldığında, müthiş bir adaletsizlik göze çarpıyor. Bu da her geçen gün mağdur insanların sayısını arttırıyor. Aynı zamanda insanoğlunun bitmek bilmez hırsları yüzünden çıkan savaşlar, milyonlarca insanların göç etmesine sebep oluyor. Önümüzdeki dönemde en büyük problemlerden biri “göç” olacak. Yine ailevî, sosyal bağların zayıflamasıyla ortaya çıkan “yaşlı ve engellinin bakımı, çocukların korunması” gibi çeşitli sosyal sorunlar, ulusal ve uluslararası arenada sosyal hizmet uygulamasına duyulan ihtiyacı gün geçtikçe daha da arttırıyor.
Risale-i Nur’daki “Hiçbir Nur talebesi yoktur ki, sınıfının en faziletlisi ve en çalışkanı olmasın” ifadesini hatırlatırcasına bölümünüzü birincilikle bitirdiniz. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
Bu ifade, beni hep motive etti. O yüzden derslerime hakkını vererek çalışmaya çalıştım. Buradaki tanımlamada, fazilet ve akademik başarının mezci çok önemli. Sadece derslerin iyi olmasını önemsemek kesinlikle doğru değil. “Ders başarısı ve ahlâk” bir arada olmalı. Bulunduğunuz toplumda, dindar kimliğiniz ön plâna çıkıyorsa, çok daha dikkatli olmanız gerekiyor. Çünkü gözler üzerinizdedir ve yapacağınız yanlış sadece şahsınıza değil, dindarlığınıza da mâl edilir. Bölüm birincisi olmak, elbette benim için büyük bir sürpriz ve mutluluk oldu. Bundan çok daha mutlu edense, sınıf arkadaşlarımdan ve hocalarımdan davranışlarıma yönelik gelen, güzel sözlerdi. Size göre önemsiz olan küçücük bir iyiliğin, muhataplarınızda yansıması çok büyük olabiliyor. Herkesin bencilleştiği bir zamanda, davamızı en iyi şekilde temsil etmenin yolu, diğergam, nazik ve verici olmaktan geçiyor.