Aile; sadece dört duvardan ibaret olan evimizi değil, kocaman bir dünyayı kaplar. Ailede istismar denildiğinde aklımıza gelen en çarpıcı yorum; bunun “tüyleri ürpertecek bir sukut-u insaniyet” olmasıdır. İnsanlık dışı, insanın hayvaniyet mertebesinin de çok altında bir durum olması, hepimizin aklına ilk gelen tarif. Bu çalışmayı yaparken Adlî Tıp Kurumu’na bu sene yapılan çocuk istismarı başvurularında % 90 oranında bir artış olduğunu öğrendim. İstismarı önleme tedbirlerini sıralamadan önce, şunu sormak lazım geldiğini düşünüyorum: En eşref mahlûk olan insan neden ve nasıl böyle iğrenç bir işi yapar hale gelebiliyor? Toplum bilimciler, siyasetçiler ve yöneticilerin göz ardı ettiği çok önemli bir husus olduğunu düşünüyorum; insanın mahiyeti.
İnsan nasıl böyle bir şey yapar?
İnsanın melekiyet ve hayvaniyet boyutu var. Yani insan esfel-i safilin denilen hayvanın aşağısına düşebileceği ve alay-ı illiyin denilen meleklerin de üzerine çıkabileceği bir yapıya sahip. Bu mahiyet göz ardı edilince, alınan tedbirler de, yapılan çalışmalar da noksan kalmış oluyor.
Bir diğer husus da, yine insanın mahiyetiyle ilgili olarak, akıl, gadap gibi şehvet duygusunun da fıtratça sınırlandırılmamış olmasıdır. Belirli aralıktaki sesleri işitebiliriz, görebiliriz; ama bu duyguların bir sınırı yok. Duyguları Allah’ın şeriatla koyduğu kanunlar çerçevesinde ve sınırlar (helal-haram) içinde kullanamama, iffet çizgisinde yönetememe hali bu durumu doğuruyor.
Şehvet duygusunun istikametini bozan etkenlerin başında; müstehcenliğin modern hayatın kıstası gibi algılanma bahtsızlığı ve buna bağlı olarak ailede ve okullarda mahremiyet duygusunun zayıflaması geliyor. Özellikle toplumumuzda müstehcenlik ilericiliğin, modern hayatın bir algısı olarak lanse ediliyor. Buna karşılık; hayatı en doğru, en istikametli şekilde yaşama, hayatın lezzetine ulaşma kılavuzu olan dinî nasihat ve prensiplerin maalesef hayata hayat olamaması da önemli bir nokta. Bunun da en büyük sebebi “çağdışı” yaftasına maruz kalma korkusu. Özellikle iman-ı tahkiki mertebesine ulaşamayan avam arasında, mütedeyyin ailelerin dahi çağdışı olmamak adına bu kanunları hayata geçirmeye muvaffak olamadığını görüyoruz. Bu da insanın kuvve-i şeheviye duygusunu iffetli çizgide tutmasına engel oluyor, sınırından çıkarıyor.
Ne garip değil mi: insan evine aldığı makine için kullanma kılavuzunu okur, o da yetmez, bir bilenden sorar da, hayatı yaşamaya gelince hayatı veren ustayı dinlemez… Oysa insan bilse ki, insanı en iyi tanıyan onu yaratandır. Ve Yaradan Rahman’dır, Hakîm’dir. İnsanın kullanma kılavuzu da dindir. Ona din olarak, şeriat olarak ne gelmişse onun yararınadır.Bir başka etken de; insanın akıl, kalp, ruh gibi manevi cihazlarının yeteri kadar ve doğru gıda ile beslenememesidir. Nasıl mideyi beslemek için çok çeşitli gıdalar ve besinler var; buna mukabil midemizin arkadaşları olan kalbimizi, ruhumuzu, aklımızı besleyecek marifet-i İlahiye olarak isimlendirdiğimiz gıdalar var. Yani mahlûkatın sahibiyle bağlantı kurarak bir tefekkür yapma, Yaradan’ını tanımaya çalışma insanın kalbini, aklını, ruhunu doyurur hale getiriyor. Marifet-i İlahiye ile beslenmemiş bir akıl, kalp ve ruhun sahibi; çevrede gördüğü bu kadar teşvik edici unsurları da eklediğinizde, maalesef bu fiili işleyebilir hale geliyor. Çünkü hayatın yönetiminde şehveti hâkim kılıyor. “Hayat eşittir lezzet” bakış açısına sahip olduğundan lezzet için her yolu mubah sayıyor. Babaların, amcaların, dedelerin bunu yapabilir hale geldiğini ne yazık ki duyuyoruz. Ailede alınabilecek tedbirlere geçmeden önce mutlaka aile fertlerinin bu eğitimi alması lazım. Hem aile, hem toplum bazında ahlâk-ı hasene olarak isimlendirdiğimiz Kur’ân ahlâkı ile ahlâklanmış ruhların bedeni böyle çirkin bir işe kolay kolay heves etmez.
Testi kırılmadan…
Ailede istismar konusunu iki yönlü olarak ele almakta fayda var. Bunların biri istismara maruz kalan çocuk ciheti, diğeri de istismar eden büyük. Çocuk genelde amca, dayı, dede, konu komşu tarafından istismara uğruyor. Ailede, yakın akrabada, komşularda böyle işlere meyilli insanları tespit etmede en büyük görev annelere düşüyor. Annenin çok uyanık ve dikkatli olması gerekir, zaten annelerin sezgileri yüksek olur. Algıları açık bir şekilde, çocuğu dikkatle takip etmesi, çocukta meydana gelen en ufak bir değişikliği fark etmesi lazım. Aynı zamanda evdeki, komşudaki veya parktaki o büyüğün de hallerine, davranışlarına dikkat etmesi gerekiyor. Herkese kolaylıkla çocuğunu teslim edip gitmemesi lazım. Böyle bir şey hissedildiği anda ailenin o ferdinin tedavi altına alınması sağlanmalı. Tabiî bu zorlu bir süreç; ama başa çıkılamayacak bir şey değil. Bu durumu kesinlikle tedavi sağlayacak bir kuruma, uz mana bildirmek lazım.
Çocuk açısından baktığımızda da, evet, annenin takip etmesi önemli. Ama bununla beraber yerine göre, yaşına uygun uyarılarda bulunması çok önem arz ediyor. Çocuğa bebeklik döneminden başlayarak mahremiyet duygusunu aşılamak, aslında fıtratta var olan o hayâ duygusunu zedelememek lazım.
Günümüzdeki tablo maalesef, internetin başında vakit geçiren anne ve televizyonun başında vakit geçiren ve bu eğitimden mahrum kalan çocuklar şeklinde.
Devamı Bizim Aile Ağustos sayısında…