“Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam.
Nazarımda vuran da sefildir.”
Bediüzzaman1
Osmanlı Devleti’nin mukadderatında söz sahibi olan İttihad ve Terakki’nin en aktif üç paşasından biri olan Enver Paşa, 1881’de İstanbul’da doğdu. Asıl adı İsmail Enver olan Enver Paşa, II. Meşrutiyetin ilanı ve meclisin yeniden açılmasını sağlamak maksadıyla Kolağası Niyazi Bey ile birlikte dağa çıktı. Bu hareketi sonrasında Meşrutiyetin ilan edilmesi üzerine, hem “hürriyet kahramanı” olarak ün yaptı, hem de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelenleri arasına girdi. Trablusgarp ve Balkan Savaşlarındaki başarılarıyla şöhretini artırdı.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla beraber, askeri harekâtın yönetimini de üstlendi. Ordunun başında Ruslara karşı giriştiği Sarıkamış harekâtıyla 90.000 mevcutlu ordunun büyük bir bölümünün, ağır kış şartlarında Allahüekber dağlarında donarak ölmesi üzerine Enver Paşa da İstanbul’a döndü. Savaşın kaybedilmesi ve Talat Paşa kabinesinin istifası ile Enver Paşa’nın da bakanlığı sona erdi (14 Ekim 1918). Kısa bir süre sonra İttihad ve Terakki’nin ileri gelenleriyle beraber Almanya’ya gitti. 1 Ocak 1919 tarihli irade ile de ordudan atıldı.
Enver Bey anavatanından ayrılmak zorunda kaldıktan sonra boş durmamış ve mücadelesine dışarıda devam etmiştir. Almanya’ya geçmesinden sonraki faaliyetlerinin başında, özellikle Müslümanların Ruslara karşı mücadelesine katkıda bulunmak ve onları teşkilatlandırmak gelmektedir. İlk başta Ruslar onunla anlaşmak istemişler ama o savaşmayı tercih etmiştir.
Enver Bey Berlin’e vardıktan sonra, İttihat ve Terakki’nin yeniden toparlanma faaliyetlerinde rol aldı. Son olarak Belcuvan bölgesindeki Abıdarya köyünde karargâh kurdu. 4 Ağustos 1922’de Kurban Bayramı’nı kutlarken Rusların saldırısı sonucu çarpışmada ön saflarda savaşırken şehid düştü.2
Enver Paşa ve Bediüzzaman Said Nursi
Bediüzzaman Hazretleri, İkinci Meşrutiyetin ilan edilmesinden kısa bir süre önce İstanbul’a gelmiş, meşrutiyetin ilanını “hürriyetin ilanı” olarak değerlendirip İslâm adına sahip çıkarak övgüyle karşılamıştır. Enver Paşa ile tanışmaları büyük ihtimalle bu sıralarda olup ilk günden itibaren müspet başlamış ve bu istikamette sürmüştür. Bunda; Bediüzzaman’ın, din adına meşrutiyete sahip çıkmasının, Enver Paşa’nın da hürriyetin ilanında büyük pay sahibi olmasının etkili olduğu söylenebilir.
Birinci Dünya Savaşı’nda Enver Paşa’nın Harbiye Nazırı ve Başkumandan olmasının yanında Kafkas bölgesinde Ruslarla savaşırken, Bediüzzaman Hazretlerinin gönüllü alay komutanı olarak talebeleriyle birlikte gösterdikleri kahramanlıkları yakından müşahede etmiş, bu esnada yazılan İşaratü’l- İ’caz adlı eserinin basımı için gerekli olan kâğıdın parasını şahsî gelirinden ödemek gayretinde bulunmuştur.3
Bediüzzaman Hazretlerinin, Rusya esareti dönüşünde Enver Paşa, çok yakından ilgi gösterdiği gibi gereken hürmeti de göstermiştir. Bir taraftan Bediüzzaman’ı yakın çevresiyle tanıştırıp övgüyle söz ederken diğer taraftan, bol maaşlı görevler teklif etmiştir. Tüm bunlara teşekkür edip reddetmesine rağmen, yine Enver Paşa’nın girişimleriyle, hükümetin ortak oyu ve şeyhülİslâmın teklifiyle padişahın onayına sunularak, Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye azalığına seçilmesi sağlanmıştır. Enver Paşa, Bediüzzaman Hazretlerine Harbiye Nezareti adına ordunun iftihar madalyasını takdim ettiği gibi, ilmiye sınıfının en yüksek ikinci rütbesi olan “mahreç mevleviyeti” payesinin verilmesine de önayak olmuştur.
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla yurt dışına çıkmalarından sonra; mağlubiyetin baş sorumlusu olarak kabul edilen İttihatçıların aleyhindeki faaliyetler hız kazanmış ve hak etmedikleri ithamlara maruz kalmışlardır. Bu hengâmda, Bediüzzaman Hazretleri, iktidarda bulundukları sırada onları eleştirmiş bulunmasına rağmen onların hakkında hüsn-ü zanda bulunmuş, sebebi sorulduğunda; “Mümkün olduğu derecede sû-i zan ettiğiniz için, ben hüsn-ü zan ederim. Eğer öyle ise, zaten iyi. Yoksa, ta öyle olsunlar; yol gösteriyorum” şeklinde karşılık vermiştir.4
Bediüzzaman Hazretleri, İttihatçıların büyük ekseriyeti, özellikle Enver ve Niyazi Beyler hakkında, hüsn-ü zanda bulunmakla beraber iktidarları boyunca onlara yol gösterici olurken, gereken yerde eleştirisini yapmıştır. Bir taraftar veya muhaliften ziyade; din, millet ve devlet için yapılması elzem olan konularda fikirlerini açık bir şekilde beyan etmiştir. “Sen Selanik’te İttihat ve Terakkî ile ittifak etmiştin, neden ayrıldın” şeklinde kendisine yöneltilen bir soruya verdiği şu cevap, bunun en güzel ifadesidir:
“Ben ayrılmadım, onların bazıları ayrıldılar. Niyazi Bey, Enver Bey gibi adamlarla şimdi de müttefikim; lakin bazıları bizden ayrıldılar, bataklık yoluna saptılar. Hamiyetlerinde şüphem yoktur, fakat mukabillerinde garaz hissettiler; onlar da, tabiî, garaza ittiba ettiler.”5
Kaynakça:
1. Bediüzzaman Said Nursî, Beyanat ve Tenvirler, Sayfa 120
2. M.Şükrü Hanioğlu,”Enver Paşa”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XI. C. s. 261-264
3. Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lahikası, s. 242
4. Bediüzzaman Said Nursî, Sünuhat, s 67-68
5. Bediüzzaman Said Nursî, İçtimaî Reçeteler, II, s. 289.