Yemek yeme alışkanlıklarımızdaki aşırılıklardan kurtuluş için…
Üstad Bediüzzaman insan için mühim bir ilaç hükmünde olan maddî ve manevî perhizin gerekliliğini Risaletin-Nur’un çeşitli yerlerinde vurgulamaktadır. Zira yemek ve içmek nefsi zevklendiren şeyler arasında yer aldığı için, riyazete çalışarak, mideyi perhize alıştırmak; nefsin diğer latifelere olan tahakküm gücünü azaltmakta ve manevî hayatımızda kalb, akıl ve ruh kanalıyla vahiy endeksli bir yaşama yönelmemizi kolaylaştırmaktadır. Keza Tasavvuf erbabınca da formüle edilen “Kıllet-i taam, kıllet-i menam, kıllet-i kelâm” (az yemek, az uyumak, az konuşmak) düsturları hem maddî, hem de manevî hayatımızı inşiraha kavuşturmaktadır. Nitekim Peygamber Efendimizin de (asm) bu hususta ümmetine şöyle bir ikazı bulunuyor: “Karnınız iyice acıkmadan yemeğe oturmayın; tam doymadan da kalkın” Diğer bir hadis-i şerifte ise “Ademoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Oysa belini doğrultacak birkaç lokmacık yeterlidir. Ancak nefsin galebesiyle, illâ da mideyi doldurma işini yapacaksa bari onu üçe ayırsın: Üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesine tahsis etsin, üçte birden fazlasına yemek koymasın. Her türlü hastalığın küpü midedir” buyruluyor.
Evet, her hastalığın temelinde tokluk bulunduğunu tarihimizdeki pek çok İslâm alimlerinden de öğreniyoruz. Zira fazla suyun ekini kurutması gibi fazla gıdanın da kalbi öldürdüğü naklediliyor. “İslâm hükemasının Eflâtun’u ve hekimlerin şeyhi ve filozofların üstadı, dâhi-i meşhur Ebu Ali ibni Sina” bu konuda çok önemli tespitlerde bulunuyor ve diyor ki:
“İlm-i tıbbı iki satırla topluyorum. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye, nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir. Yani, vücuda en muzır, dört beş saat fasıla vermeden yemek yemek, veyahut telezzüz için mütenevvi yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır.” 1
Bediüzzaman Hazretleri ise ekser hastalığın, su-i istimalattan, perhizsizlikten, israftan ve hatalara ve sefahate bulaşmaktan ve de dikkatsizlikten meydana geldiğini ifade etmektedir.
Ayrıca Üstadımızın Hutbe-i Şamiye adlı eserinde rızık ve yemek yeme hususiyeti ile ilgili olarak çok önemli tespitleri yer almaktadır. Şöyle ki:
* Rızk, hayat kadar Kudret nazarında ehemmiyetlidir. Kudret çıkarıyor; kader giydiriyor; inâyet besliyor. Hayat, muhassal-ı mazbuttur; görünür. Rızk, gayr-i muhassal, tedricî münteşirdir düşündürür. Açlıktan ölmek yoktur. Zîrâ, bedende şahm vesâire suretinde iddihar olunan gıdâ bitmeden evvel ölüyor. Demek, terk-i âdetten neşet eden maraz öldürür, rızıksızlık değil.
*Bir lokma kırk paraya, diğer bir lokma on kuruşa… Ağıza girmeden ve boğazdan geçtikten sonra, birdirler. Yalnız, birkaç saniye ağızda bir fark var. Müfettiş ve kapıcı olan kuvve-i zâikayı taltif ve memnun etmek için birden ona gitmek, israfın en sefihidir.
*Lezâiz çağırdıkça, “Sanki yedim” demeli. Sanki yedimi düstur yapan, “Sanki Yedim” nâmındaki bir mescidi yiyebilirdi; yemedi.
* Eskiden ekser İslâm aç değildi, tereffühe ihtiyar vardı. Şimdi açtır, telezzüze ihtiyar yoktur.
Üstadımızın yemek yeme adabını ise Son Şahitler adlı eserden bazı kısımlarla nakledelim: “Üstadımız çok az yerdi, yediği zaman da beş saat geçmeyince tekrar yemek yemezdi. Yemekten sonra da iki saat geçmeyince su içmezdi, saate bakar, on dakika da olsa, ‘Daha iki saat olmadı’ diye beklerdi. İki saat olduğunda su içerdi. Suyu çok soğuk içerdi. Yemekleri çok sade idi. Ekseri yemekleri şehriye çorbası, pirinç çorbası, sulu yemekler, yoğurt ve yumurta idi. Sulu yemeklere muhakkak yoğurt katardı. Seher namazını eda ettikten sonra, bir bardak limonlu çay içerdi. Hz. Üstadımız her ne zaman olursa olsun, çaya ve limon konulacak yemeklere limon damlatırdı. ‘Yemeğin üzerine 4-5 habbe üzüm yerdi. Her habbeyi yiyişinde Besmele okurdu.”
Yani Üstadımızın hayatında görüyoruz ki ana hatlarıyla bütün ömrü sünnet adabı üzere. Nasıl ki Peygamberimiz az yemeği tavsiye eder, öyle yapardı; Üstadımız da aynı şekilde bize örnek oluyordu. Sade hayat tarzıyla bize timsal olan Peygamberimiz (asm) gibi bizim de sade bir yaşamın getirisi olarak sade bir sofrayla iktifa ederek sünnete ittiba etmemiz şiarımız olsa gerek, hem bunun güzel bir hikmeti de sağlık ve sıhhat…
Dipnot:1. Lem’alar