Kalemin ucu dokunur kağıda. Kulağa tatlı hışırtılar gelir. Arada bir duraksar kalem. Sonra yeniden gezinir usulca. Bu gezinti devam ettikçe kendinden bir şeyler bırakarak ilerler kalem. Kağıda ilk dokunduğunda sivridir ucu. Ancak kalemden kelimeler döküldükçe erir sivriliği. Adeta mütevazileşir. Kalemin ucu azaldıkça kelimeler artar. Kelimeler arttıkça kalem hızlanır kağıtta. Manâyı tamamlayana kadar devam eder bu hâl. Durmak bilmez… Kimi zaman sayfalar dolar, kimi zaman da yarım sayfa geçmeden durur kalem. Zira maksat mânâya ulaşmaktır.
Sonra kalem usulca kağıt üzerine düşer. Vazifesini bitirmiştir. Sivri ucu ise iyice erimiştir. Ve yeni bir yazı için hazırlık başlar. Kalem tıraş edilecektir. Tahta kısmı tıraşlanacak ve içindeki kurşun sivriltilecektir. Bunun sonunda ise kalemin boyu biraz kısalacaktır. Teslimkârdır kalem. Kelâmın kelimelerle yazılması ve hakikatlerin ortaya çıkması için feda eder kendini. Ve bu feda hâli boyu elle tutulmayacak kadar küçülene kadar devam eder. O küçülür, kağıtta hakikatler büyür.
İşte bu sebepten olsa gerek eskiden büyükler çocuğa ilk kalem tutmayı öğretirken, kalemin mânâsını da öğretirlerdi. Kalemle nasıl hemhâl olunacağını ince ince tarif ederlerdi. Kalemi gerek kalemtıraşla gerek bıçakla açarken çok açmazlar, ucunu aşırı sivriltmezlerdi. Zira çok sivri uç daha ilk kelime yazımında kırılır ve bir sayfalık yazı yazacak kısım israf olurdu. Kalem yere atılmaz, yere düşmesine engel olunurdu. Çünkü yere düşen bir kalem, görünüşte sağlam olsa da içten darbe almış olur, açıldıkça kırılır ve vazifesini yapamaz hâle gelirdi.
İşte böyle itinayla tutturulurdu küçük ellere kalem. Eğri büğrü çizgiler, şekli belirsiz harflerle başlasalar da yazmaya, kalemi doğru tutarlar ve ileride doğru kalemlerinden doğru hakikatler çıkardı.
Şimdi kendi âlemimize dönelim. Bir kurşun kalem tutmayalı ne kadar zaman oldu. Kalemi usulca açıp, kurşun ve ağaç karışımı kokusunu içimize çekmeyeli kaç vakit geçti kim bilir. Ve ardından doğru tutup kalemi yazmayalı kağıda usulca…
Acizane tavsiyem… Bir kurşun kalem hep olsun yanımızda. Sonra mı..? Boş kağıtlar ne taraftaysa biz de o tarafa…