Aylardır heyecanla beklenen serüvende sona gelinmişti. Büşra Hanım her şeyi yerleştirdiğinden, hiçbir şeyi unutmadığından emin olmak adına tekrar tekrar kontrol etti hastane çantasını. Genç anne adayı öylesine mutlu, öylesine telaşlıydı ki eli ayağına dolanıyor, tarifi imkânsız hislerine gözyaşları tercüman olmaya çalışıyordu.Varlığını hissettiği andan itibaren içini saran heyecan iyiden iyiye artmış, daha minik yavrusu şahadet alemine ayak basmamışken bâkiyâne hediyelerini sunmaya başlamıştı bile annesine. Bu heyecanlı serüvenin her bir ânını, her bir dakikasını itina ile geçirmeye çabalamıştı.Yiyip içtiklerine sırf sağlıklı mı diye dikkat etmek şöyle dursun; ağzına girecek her bir lokmaya haram karışmasın diye idi tüm telaşı. Sırf kendisi için değil aynı bedende misafir olan emanet ruh içindi bu titizlik. Ayağını abdestsiz yere basmamaya gayret üstüne gayret göstermiş, hiçbir vakit namazını geçirmemek için bahane peşine düşmekten vazgeçmişti. Günlük okuduğu virtlere vird eklemiş, salavatlarla süslemişti her bir dakikasını. Çirkin sözler, gıybet, dedikodu, yalan, kaba tabirler… Her birisinden uzaklaştırmıştı dilini. Adeta küçük misafiriyle bütünleştirmişti ruhunu. O küçüğün tertemiz ruhuna şâyeste tertemiz bir anne olmanın hayaliyle geçirdi günlerini. Kimi zaman zorlandı, kimi zaman aç kaldı, kimi zaman uyuyamadı. Sayısız doktor kontrollerine, tahlillere, ültrasonlara aylarca katlandı. Doktorların olması muhtemel ihtimallerle gölgelemeye çalıştıkları umutsuzlukları; annelik şefkatiyle sarmalayıp mutlulukla mübadele etti. Ne olursa olsundu. O anneydi. İçinde taşıdığı emanet canın sonsuza kadar annesi olarak kalacaktı. Annesi olmalıydı, yavrusu nasıl olursa olsun. İster sağlıklı olsun, ister ise olmasın. Sonuçta evladıydı, yavrusuydu. İmtihan çetindi. Lâkin Büşra Hanım da bir kul idi. Kulluğa yaraşır tavırlar sergilemeliydi Rabbinin önünde. Hani demiyor muydu? “Ya gonca gül yahut diken, hoştur bana senden gelen.” Her şey hoştu, Rabbinden gelen. Ümitle süsledi dualarını. Bıkmadan usanmadan devam etti. Günlerce gecelerce her şeyin sahibi Rabbine yalvardı. Kader hüküm ne ise, boyun eğdirmekti nefse mühim olan. Kader dünya sayfalarında, cümle ise nefsin cür’eti nokta kadar küçülmek olmalıydı. İlişmek cümlenin sonuna sadece usulca, tevekkülle. Ne gelirse hoştur, senden gelen diyebilmekti mühim olan… İşte aylardır heyecanla beklediğim canımdan bir can, ruhumda yanan bir kıvılcım, ‘merhaba’ dedi küçücük bedeniyle. Dünya denilen mekânda Rabbim izin verdikçe sana yoldaş olacak, seni koruyup gözeteceğim. Her işini ‘Bismillah’ ile yapıp, hayatının Besmelesi olan bebekliğine ilmek ilmek işleyeceğim rikkatimi. Seni beslerken, ağzıma giren her bir lokmaya daha da itinâlı oluşumu devam ettireceğim; tıpkı öncesinde yaptığım gibi. Abdestle, Besmeleyle vermeye çabalayacağım ak sütümü. Her bir kıyafetini sağdan giydirip, soldan çıkaracağım. Uykularına dalacakken tam da, okunması sünnet olan duaları fısıldayacağım kulağına salavâtlarla. Peygamberimizin (asm) kızları gibi ayağımda sallarken bebeğim seni, âyetler virdim olacak dilimde. Cevşenimiz ninnin olacak, Risale-i Nurumuz gıdan. Nurdan sayfalarda kaybolacağız seninle ana –evlâd. Sana hakikatlerden okuyacağım. Kocaman ruhunla koşuşacaksın nur iklimlerinde melek arkadaşlarınla. Ağlayışınla kalkıp yanına koştuğum her sofradan, seni teskin etmekle doyuracağım aç karnımı. Uykuya direnen gözlerime yüreğim teselli verecek seninle olmakla. Ve belki de her sabah uyanıp beni sabah namazlarına uyandıranım olacaksın ısrarla.Ve her gün her an seni bana verene, Rabbimin emaneti olan sen için şükürler edeceğim gafil olmadan. Her bir meşakkatte, her bir sıkıntıda Rabbimin sonsuz ikramlarını düşüneceğim. Seni yazık etmeyecek, imanlı bir şefkâtle büyüteceğim. Seni Risale-i Nur ile büyüteceğim. İmanın tadına varacağız dibine kadar zerrelerimizle. Nerede olursak olalım; Rabbimin izniyle hep beraber olacağız hem burada, hem de sonsuzluk yurdunda inşaallah… “O iman-ı billahtır ki ziya-i ruhumuz, hem nur-u hayatımız, hem de ruh-u ruhumuz.”1
Dipnot:
1. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler.