Türkiye Kütüphaneciler Derneği Genel Başkanı Ali Fuat Kartal ile okuma kültürümüzü, kütüphane geleneğimizi değerlendirdik. Keyifli okumalar…
Kur’ân’da ilk ayetin “Oku!” olması, “Kalem” in bir sûre ismi olması, dinimizin yazmaya da teşvik etmesi gibi özelliklerinden İslâm medeniyetinin bir kütüphaneler medeniyeti olduğunu söyleyebilir miyiz?
Yaklaşık bin yıldır gelen bir eğitim süreciyle birlikte kütüphaneler bizim hayatımızda yer alıyor. Eskiden beri İslâm coğrafyasında gerçekten zengin kütüphaneler vardır. Ama günümüzde Batı’daki kütüphane kültürü bizden çok çok ileride. Onların kütüphaneleri şu anda çok daha zengin. Mesela Harvard Üniversitesi’nin (ABD) kütüphanesinde bulunan kitap sayısı, Türkiye’deki bütün kütüphanelerde bulunan kitapların toplam sayısından iki-üç kat daha fazla diyebilirim.
Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Eğitimin temelinde bilgi aktarımı söz konusu. Bu bilgi aktarımını biz kütüphaneler aracılığıyla yapıyoruz. Kütüphanelerin bilgileri toplayan, derleyen, yeniden üretip kullanıcısına sunan özelliği itibariyle, insan hayatının vazgeçilmez kurumlarından biri olması gerekiyor. İnsanda kütüphane kültürünün oluşması eğitimle mümkün. Ancak maalesef okul kütüphanelerimiz son derece yetersiz. Yüz binlerce okulumuz var; fakat kütüphane sayımız çok az. Şuanda Milli Eğitim Bakanlığı e-kütüphane diye güzel bir oluşum başlattı. Beş yüz seksene yakın e-kütüphane var. Ama diğer birçok devlet okulunda maalesef kütüphane yok. Dolayısıyla kütüphane kültüründen yoksun bir gençlik yetiştiriyoruz. Daha sonra bu gençler üniversiteye geldiğinde hem kütüphane kültürü daha önceden oluşmadığı, hem de araştırmaya yönelik bir eğitim sistemimiz olmadığı için kütüphaneleri yeterince verimli kullanamıyor, hatta maalesef kütüphanenin yolunu öğrenmeden üniversiteden mezun olabiliyorlar. Oysa bizim kültürümüzde, kadim geleneğimizde de kütüphaneler önemli bir konumda.
Buna örnek verebilir misiniz?
Özellikle II. Murat döneminde bu alanda büyük bir gelişme yaşandı. O dönem medrese ve camilerde kütüphane bulunması kararı alınmıştı. Hatta bu medreselerin muhasebe kayıtlarına da baktığımız zaman kütüphanelerinin olduğunu görüyoruz. Fatih döneminde gelişiyor. Mesela Fatih İstanbul’u fethettikten hemen sonra sekiz kiliseyi medreseye dönüştürerek buralara birer kütüphane açıyor. Aslında geleneğimizde bu var; ama bunun şuan yeniden yaygınlaşması gerekli. Yaygınlaşmadığı sürece belli bir kesimin kullandığı fakat diğer çoğunluğun o kültürden yoksun kaldığı bir durum oluşuyor.
Bu durumda çocukların okumaya başlamalarının da öncesinde, oyuncaklarının arasına kitaplar yerleştirmeyi, onlara okuma sevgisinin kazandırılması açısından nasıl yorumluyorsunuz? Şimdilerde bebekler için sayfaları çevrilen, içinde resimler olan bez kitaplar da üretiliyor.
Bunun aileden verilmesi gerektiği doğru. Çocuğun daha okula başlamadan kitap kavramını öğrenmiş olması lazım. Sizin dediğiniz gibi günümüzde çok gelişmiş kitaplar var. Müzikli, oyuncak yerine geçebilecek türde kitaplar da var. Bunlar zaten yaş grubuna göre hazırlanmış oluyor. Buna göre çocuğu o kültüre alıştırmakta fayda var. Mesela; Avrupa’da çocuklar okula başladığında hemen kütüphaneye üye ediliyor. Kütüphaneden kitap almasını, aldığı kitabı belli bir süre içinde okuyup kütüphaneye teslim etmesi gerektiğini öğreniyor ve bunun sorumluluğunu taşıyor. Biz, Kütüphane Haftası münasebetiyle en çok okunan kitap hakkında bir araştırma yapmıştık. Kütüphaneden alınarak okunan kitapların daha değerli olduğu kanaatine ulaştım. Çünkü hepimiz kendi evimizde bulunsun diye kitaplar alıyoruz. Bunları her zaman okumuyoruz, belki lazım olur diye düşünerek de alabiliyoruz. Ama kütüphaneden kitabı sadece okumak için alıyoruz. İşte çocuk bu alışkanlığı edinirse, bu durum hayatına olumlu bir şekilde yansıyacak mutlaka.
Evet çocukların o sorumluluğu alması da önemli gerçekten…
Sadece kütüphaneye gelmek değil; kütüphaneden aradığı bir kitabın bulunması, katalog taraması, nasıl ödünç alınacağı, belli bir süre sonra tekrar iade edilmesi süreçleri çocuğa ilkokul döneminde öğretilmesi gereken şeyler. Öğretmenlerimize bu konuda çok görev düşüyor. Öğretmenler, çocuklar için neredeyse anne-babadan fazla bir rol model konumunda. Bu konuda da öğretmenler daha etkili oluyor. Belki okullarda bir dersin kütüphane kullanımına ayrılması, hatta bir dersin kütüphanede yapılması gibi metotlar kullanılabilir. Bunu yapan yerler var. Mesela özel okullardan, gerçekten zengin kütüphaneleri olanlar var. Ortak paydası bilgi olan eğitim, kültür, bilim politikalarımızın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Ülkemiz kütüphanelerden istifade etme noktasında dünya sıralamasında nerelerdedir? Elinizde öyle bir bilgi var mı?
Nüfusa oranladığımız zaman Avrupa ülkeleri hem kitap sayısı bakımından, hem kütüphane üye sayısı bakımından bizden çok çok ilerideler. Mesela bizim kitap üretim sayımız dünyada on birinci sıraya kadar yükseldi. Neredeyse altmış bin çeşit kitap üretiliyor; eğitim amaçlı, ders kitapları da dâhil. Bunların yaklaşık yirmi beş – otuz bini de edebi eserler. Çeviri kitaplar da var tabiî bunu içerisinde. Aslında Türkiye’de yüksek oranda kendi kültürümüze ait kitaplar üretiliyor. Herkesin her konuda ulaşabileceği kitaplar var.
Geleneğimize baktığımızda devlet büyükleri kadar, zengin kimselerin de kitap ve kütüphaneye destek verdiğini görüyoruz. Bu noktada günümüzde varlıklı kimselerin, yurttaşlarımızın ne gibi katkıları olabilir?
Bu özel kütüphaneler yavaş yavaş bizde de yaygınlaşmaya başladı. Kurumlar, vakıflar olsun, zengin aileler olsun kendi kütüphanelerini kuruyorlar ve arşivlerini derliyorlar. Bu şekilde zengin kütüphanelerimiz var. Devletin de vatandaşları teşvik etmesi lazım. Çünkü bu işin de bir sürü prosedürü var. İmkânı olan insanların da bu konuya öncülük etmesi gerekiyor.
Peki, “Gençleri, çocukları cezb edecek farklı formüller, orijinal fikirler ortaya atmak lazım.” dedik. Sanal yolların bu konuda önemi nedir?
Bugün Batılı devletlerde internetin bilgi hizmetlerine getirdiği yeni imkanlarla birlikte doğal olarak kütüphaneler de bir dönüşüme uğruyor. İnternet yaygınlaştığı zaman kütüphaneye gerek kalmıyor mu, gibi endişeli sorularla da karşılaşıyoruz hatta. Biz kütüphaneciler de interneti kullanıyoruz, bizim de çok işimize geliyor. Siz internet sayesinde evinizden, dünyanın herhangi bir yerindeki kütüphaneye ulaşabiliyorsunuz. Önceden kütüphanede bir kitabın olup olmadığını öğrenmek için kütüphaneye gelmek gerekiyordu. Artık internet sayesinde kullanıcılarına 7 gün 24 saat hizmet sunuyor kütüphaneler. Kütüphaneciler de yeni yöntemler geliştiriyor Avrupa’da. Kütüphaneleri sosyal alanlar haline dönüştürüyorlar. Mesela kütüphanenin belirli bir alanını kullanıcıları için ayırıyor. Home ofis olarak çalışanlar orada toplantılarını yapabiliyor. Ya da Kadınlar Günü gibi özel günlerde buluşmak, bir araya gelmek isteyenler randevu alıp kullanabiliyorlar. O kadar ilginç şeyler buluyorlar ki! Diyelim ki, evinize matkap aldınız. Bir matkabı yılda ne kadar, kaç dakika kullanabilirsiniz? On dakika, on beş dakika… Kütüphane matkap almış. Bu matkabı ödünç olarak veriyor. Siz de geliyorsunuz kütüphaneden alıp kullanıyorsunuz, işinizi halledip geri getiriyorsunuz. Yani böyle orijinal hizmetler sunuyor artık kütüphaneler. Çünkü bilgiye farklı alanlardan ulaşma imkanı olduğu için kütüphaneler okuyucularını kaybetmemek adına böyle yöntemler buluyorlar. Mesela cafe gibi çay, kahve içilebilecek alanlar oluşturuluyor. Onlar bunu kendilerine dert ediniyorlar. Geçenlerde bir yazı okudum. PİSA araştırmasında Almanya’nın okuma oranı düşük çıktığı için kütüphaneler “Biz bu durumda ne yapabiliriz?” diye çocukları kütüphaneye çekmek için, masal okuma saatleri gibi değişik aktiviteler düşünmüşler. Bu konuda etkili olabilmek için herkesin bir görev alıp, toplumsal bilincin yükselmesi gerekiyor.
Son olarak konuyla ilgili eklemek istediğiniz şeyler var mı?
Aslında az önceden beri konuştuklarımız hep eğitim sistemimize dayanıyor. Maalesef neredeyse her bakan değiştiğinde formatlanan bir eğitim sistemimiz var. Düşünen, okuyan insan yetiştirmek için nasıl bir eğitim sistemi kurmak lazım, gerçekten bunun üzerinde çok ciddi çalışmak gerekiyor. Şunu da unutmamalıyız, eğitim sisteminin ayrılmaz bir parçası kütüphaneler. Kütüphanesiz bir eğitim yarım bir eğitimdir.