“Allah var!” sürekli bunu tekrar ediyordu… “Evet Allah var ve benim yanımda.” Hem koşuyor, hem de bu sözleri sürekli tekrar ediyordu. Ne yağan yağmur onu durduruyordu, ne de ayaklarındaki terliklerin arasından giren taşlar. Çünkü o asıl olanı bulmuştu. O hayatının aslına koşuyordu.
Camiye girdi. “Ahmet, İmam Ahmet! Buldum!” dediğinde tüm gözler ona bakıyordu. “Hayatın gerçeğini, neye dayanmam gerektiğini, neye sığınacağımı, neyden yardım isteyeceğimi buldum!”
İmam odasının kapısı aralandı. Orta yaşlarda, sakallarına ara ara aklar düşmüş, yüzünde tebessümden oluşan çizgileri artık iyice belirginleşen İmam Ahmet, ona bakıyordu yüzünde yine gülümsemesi vardı. Yağmura aldırmadan ayağındaki meshler ile gitti bu heyecanlı kişinin yanına.
“Hani sen demiştin ya, gözlerini kapattığında kalbin hep O’nun adını zikreder, sen seni bilmezken, O seni bilir. İşte ben de buldum. Allah!”
“Bulmuşsun kardeşim, ama şimdi bulduysan Allah’ı tanıma vaktin. Yani…”
“Yani, artık İslâm’ı seçeceğim. Demiştim ya bulduğum zaman, yolumu O’na doğru yönlendireceğim diye. İşte artık buldum.”
Gözlerinin içi gülüyordu. Bu ana şahit olan insanların da bazıları ağlıyor, bazıları tebessüm ediyor ve en önemlisi de bu anın resmi içinde yer alıyorlardı. Kelime-i şahadeti getirirken hıçkırıklara boğulan Kim, Kamil ismini alırken; ağaçlar bile mutluluktan rüzgara eşlik ediyordu.
Bu ana şahitlik edenlerden birisi olarak; günlüğüme yazdım ki ne zaman unutursam okudukça hatırlayayım. Allah, herkese böyle güzel anlar nasip etsin inşallah.